Genel

Karadeniz'deki sel felaketinin nedeni HES'ler mi?

Artvin’de meydana gelen sel felaketinin ardından, çevre uzmanları Karadeniz’de çoğalan HES’lerin ekosisteme zarar verdiğini vurgulamıştı. Son 12 yılda Türkiye’de HES kurulu gücü iki katına çıktı.

Halk arasında “HES” olarak bilinen hidroelektrik santraller, hem Türkiye, hem dünyada tartışılan bir konu olarak gündemde yer alıyor. Artan enerji talebini karşılamak için kömür gibi kaynaklara kıyasla daha temiz ve yenilenebilir bir kaynak olduğu gerekçesiyle hidroelektrik santralleri birçok ülkede teşvik ediliyor. 


HES’lerin elektrik üretim maliyetleri de termik santrallerin üretim maliyetlerine göre daha düşük olduğu için, elektrik fiyatlarının belli seviyede tutulabilmesi açısından zaruri görülüyor. Ancak HES’lerin inşaat ve işletme süreçleri, yanlış uygulamalar nedeniyle doğa ve insanlara yönelik geri dönüşü mümkün olmayan etkilere neden olabiliyor. Elektrik sektörü temsilcileri, “2003 yılında çıkarılan Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği ile birlikte hızla özel sektör yatırımlarına açılan HES’ler için yeterli planlamanın yapıldığını söylemek ne yazık ki mümkün değil. ‘Göç yolda düzülür’ mantığı çerçevesinde hareket edildiği acı bir gerçek. Ancak bazı HES inşaatlarında gerekli önlemler alınmadığı ve yeterli denetim yapılmadığı için yaşanan tahribatlar tüm HES’lere mal edilmemeli” diyor.


KURULU GÜCÜN ÜÇTE BİRİ


Artvin’de meydana gelen sel felaketinin ardından çevre mühendislerince yapılan açıklamada, Karadeniz’deki tüm derelerde sayısız HES olduğu ve bölgede yapılan tahribatın daha çok felakete gebe olduğu savunulmuştu. Türkiye’nin elektrik üretiminde HES’lerin durumunu inceledik. Hâlihazırda 88 adet barajlı ve 449 adet nehir tipi olmak üzere toplam 537 adet HES işletmede. HES’lerin kurulu gücü ise yaklaşık 25 bin megavat (MW). Bu da Türkiye’nin 72 bin MW civarındaki kurulu gücünün yüzde 35’ine karşılık geliyor. Bir başka deyişle, bugün Türkiye’nin elektrik kurulu gücünün 3’te 1’inden fazlasını HES’ler oluşturuyor. 2003 yılında HES kurulu gücü 12 bin MW’lar seviyesindeyken, 12 yılda bu rakamın iki katına çıktığı görülüyor. Elektrik üreticileri, geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık nedeniyle elektrik üretimi içinde HES’lerin payının yüzde 16’larda kaldığını ancak bu yılın ilk 8 ayında HES’lerden sağlanan üretimin toplam üretimdeki payının yüzde 28’lere çıktığı bilgisini paylaşıyor.


BİRBİRİNDEN KOPUK BİRÇOK HES


Elektrik Üreticileri Derneği (EÜD) Başkanı Önder Karaduman, HES yatırımlarıyla ilgili özetle şunları söylüyor: “HES’lerin üretim maliyetleri termik santrallerin üretim maliyetlerine göre kat be kat düşük. HES yatırımlarına toptancı bir yaklaşımla karşı çıkanlar, daha yüksek elektrik faturaları ödemeye hazır mı? HES’lerden üretim yerine aynı elektriği doğalgazdan üretiyor olsaydık, gaz ithalat faturamız yaklaşık 5 milyar dolar daha yüksek olacaktı. HES’ler, çevreye uyumlu, atık riski olmayan, karbon salınımına yol açmayan, temiz enerji üretim birimleri. Bazı HES inşaatlarında gerekli önlemler alınmadığı ve yeterli denetim yapılmadığı için yaşanan tahribatlar, tüm HES’lere mal edilmemeli. Bunları vurguladıktan sonra, özel sektör HES yatırımları ile ilgili en başından beri yaşanan sorunlara bakacak olursak, HES’ler için yeterli planlamanın yapıldığını söylemek ne yazık ki mümkün değil. HES yatırımları için olmazsa olmaz bir gereklilik olan ‘havza planlamaları’ ihmal edildi. HES’lerin kaynağı olan suyu, havza içinde birçok farklı paydaşın da kullandığı ve paydaşlar arasında detaylı plan ve koordinasyon gerektiği görmezden gelindi. Neticede, plansız bir şekilde adeta bir furyaya dönüşen HES yatırımları sonucunda, verimsiz ve birbirinden kopuk birçok proje hayata geçti. Birbirini takip eden ardışık HES’ler arasında üretim optimizasyonunun yapılmaması, suyun verimsiz kullanılmasına ve ekonomik kayıplara neden oluyor.”


Denetim eksikliği


KARADUMAN, HES yatırımlarındaki diğer bir sorunun “denetim eksikliği” olduğunu söyleyerek, “DSİ’nin özel sektör yatırımlarının hızına yetişebilecek personel sayısına sahip olmaması nedeniyle, özellikle inşaat aşamalarında yeterli denetimlerin yapılamadığı bir gerçek. Bu nedenle, bazı bilinçsiz yatırımcı veya taşeronların hoyratça yaklaşımlarının doğal tahribata yol açtığını kabul etmek gerekir” diyor.


Komşu HES’ler su kullanımını bozuyor


DELOITTE Enerji ve Doğal Kaynaklar Endüstri Lideri Uygar Yörük ise yazın en sıcak ve kışın en soğuk günlerinde elektrik sisteminin sınırlarına yaklaştığını vurgulayarak, “Bu problemli dönemler genelde ya gaz arzında kısıtlamalar yaparak ya da bölgesel elektrik arzında kesintiler ile yönetiliyor. Büyük bölümü kamu elinde olan depolamalı hidroelektrik santrallerimiz bu dönemlerde üretimlerini artırıyor ve sisteme hayati destek sunuyor. Depolamalı santraller su yönetiminin de önemli parçaları. Normal koşullarda bir depolamalı HES işletmecisi, üretim programını hem teknik kısıtları, hem su kullanım anlaşması ile gelen yükümlülüklerini, hem de piyasa fiyatlarını düşünerek belirlemeli. Ancak aynı havzada, aynı nehir üzerinde birbirine komşu olan, fakat sahipleri farklı tüzel kişilikler olan HES’ler var. Su geliri olarak birbirine bağlı olan bu santrallerin birbirlerinden farklı planlama süreci geliştiriyor olmaları su kullanımının optimum seviyede gerçekleşmesini ne yazık ki engelleyebiliyor. Ayrıca suyun kullanılması, daha pahalı olan termik üretimin yerine geçerek maliyeti düşürürken, fazla bir şekilde kullanılması ileri dönemlerde suyun azalmasına ve dolayısı ile maliyetlerin artmasına neden oluyor” diyor.


10 bin MW inşaat aşamasında


İŞLETMEDE olan HES’lere ilaveten, yaklaşık 10 bin MW’lık yatırım ise inşaat aşamasında. Ayrıca, yaklaşık 25 bin MW’lık projenin ise lisans sürecinde olduğu biliniyor. Tüm projeler hayata geçtiğinde yaklaşık 60 bin MW’lık bir HES kapasitesi oluşması öngörülüyor.



Merve Erdil / Hürriyet