Kentsel dönüşüm planlayan müteahhit firmanın işi halkla olmalı!
Kentsel dönüşüm planlayan bir müteahhit firmasının basınla değil, halkla işi olmalıdır. Basında çıkmanın değil, halkın gönlünde yer almanın hesaplarını yapan inşaat firması iki dünyada da kazanır.
Kentsel dönüşüm planlayan bir (birleşik) müteahhit firması için “icraat nedir?” diye bir soruyla başlayacak olursak, çoğu kişi “neden”, “ne ilgisi var?”, “icraatın ne olduğunu kim bilmez ki?” diye soracaktır. Oysa ki, kentsel dönüşüm planlayan (birleşik) müteahhit firmaları öncelikle icraat kelimesinden ne anladıklarını netleştirmelidirler. Şöyle ki, kentsel dönüşüm planlayan (birleşik) müteahhit firmaları, bizim de anladığımız şekilde; genel anlamda kentsel dönüşüm pastasını büyütmek, özel anlamda da kendi firmalarının pazar payını arttırmayı “icraat” saymalıdır. İcraat kelimesi bu şekilde tanımlanmadıkça, bu hedefe varmak için sadece bir araç olarak kullanılması gereken basın, kentsel dönüşüm planlayan (birleşik) müteahhit firmaları için iyimser ihtimalle sermayelerini, kötümser ihtimalle itibarlarını kaybedebilecekleri bir bataklık olacaktır.
Çünkü sanılanın aksine, reklamın kötüsü olmaz sözü, başka birçok sektörden önce bilhassa kentsel dönüşüm planlayan (birleşik) müteahhit firmaları için doğru değildir. Onlar için, reklamın kötüsü olur, hem de çok kötü olur. Bunu kentsel dönüşümün hedef kitlesi olan halen afet riski taşıyan binalarda oturmak-çalışmak durumunda olan insanlarımızla duygudaşlık kurmadan göremeyiz. Bu çerçevede onların sosyolojilerine-psikolojilerine baktığımızda, aradıkları müteahhittin sadece kendisini düşünen bir kişi olmasından ziyade, onları da düşünecek bir kişi olmasını istemektedirler. Bu da, biraz olsun empati kurabilenler için son derece anlaşılır bir durumdur.
Her basına çıktığında, bunu okuyan afet riski altında yaşamakta olan insanımız nasıl algılayacak diye kendine sormayı alışkanlık haline getirmeyen müteahhitler, hedef kitleleriyle aralarına kendi elleriyle görünmez duvarlar inşa etmektedirler.
Basına Çıkma Fetişizmi Nereden Çıktı Ve Neye Hizmet Ediyor?
Kamu yararı taşımayan, dolayısıyla aslında haber değeri de taşımayan konu ya da etkinliklerle (magazin) basın(ın)da yer alma hevesinin kentsel dönüşüm planlayan (birleşik) müteahhit firmaları için faydadan çok zarar getirebileceğini vurgulama çabamızı biraz daha detaylandıralım. En yaygın halkla ilişkiler araçlarından biri olan basın ile ilişkilere, olması gerektiği gibi “itibar yönetimi” açısından yaklaşmak durumundayız. “İtibar yönetimi” açısından konuya yaklaştığımızda takdir edersiniz ki, “çıkmış olmak için” basında çıkmakla, ekonomi sayfalarında haber değeri yadsınamaz bir konu ya da etkinlik ile basında çıkmak arasında, dağlar kadar fark vardır.
Ar-ge / inovasyon (yenilik) ve/veya sosyal projeler olmadan kamuoyunun karşısına çıkmamaya çalışan büyük markaların erişmiş olduğu bilinç düzeyine kentsel dönüşüm planlayan (birleşik) müteahhit firmalarının da ulaşmaları gerektiği aşikardır. Ancak tabi ki, ad-soyadın yaygın firma ismi yapıldığı ülkemiz müteahhitlik sektöründe, artık şahsa değil-kamu yararına dönük bir markalaşmanın gerekliliğini yerleştirmek evet kolay değil, ama bu gerekli. Çünkü halkın gönlünde yer almanın hesaplarını yapan bir inşaat firması, halka fayda sağlayarak kazanç elde etme yolunda gidecektir, kendi nefsini-egosunu tatmin etmekten öteye gitmeyen basında çıkmış olmak için çıkma hatasına düşmeyecektir. Bunun için de, kentsel dönüşüm planlayan (birleşik) müteahhit firmaları için ekonomi, yeşil bina, inovasyon sayfa ve/veya programları basında doğru adrestir. Yoksa reklam verilmese bir satır bile haber değeri taşımayan, ne halka ne Hakka zerre kadar hizmet etmeyen konu ve/veya etkinliklerde boy gösterildiğine dair zorlama haberler, kentsel dönüşüm planlayan müteahhitleri halen afet riski altındaki binalarda oturmak-çalışmak durumunda olan insanlarımızın gözünde kendisinden başkasını düşünmeyen- bencil kişiler pozisyonuna düşürmektedir.
Peki aklınızdaki soruya gelecek olursak, kentsel dönüşüm planlayan bir müteahhitin ne ekonomi, ne yeşil bina, ne de inovasyon sayfa ve/veya programlarında anlatmaya değer bir çalışması yoksa ne yapacak? Ne mi yapacak? Aslında biz de bilemiyoruz. Ama özellikle bu tür firmaların kentsel dönüşüm yapmamaları gerektiğini biliyoruz. Hiçbir kişi-firma veya sektör bu ülkeden ve/veya bu ülkede yaşayanlardan daha fazla kıymetli değildir. Karşılaştırmadan karşı karşıya kaldığımız durumun vahametini göremeyiz. Şöyle ki, bugün 1850’lerde planlanmış olan Paris halen ayakta ve üstelik adeta “müze şehir” özelliklerine sahip bölgelere sahipken, bizim kendi ülkemizde çok değil 1999 öncesinde yapmış olduğumuz binalarımızı daha fazla zaman kaybetmeksizin yıkmak zorunda kalışımızdaki hatalar silsilesini tekrarlamaya lüksümüz yoktur. Kimse bizden duygusal olmamızı beklemesin. Kendisi de, tabi eğer yapabilirse, olmasın. Hele ki idareciler asla duygusal olmasın.
Şurası bir gerçektir ki, ne teknik, ne de finansal bir inovasyon içermeyen, yeşil bina özellikleri taşımayan kentsel dönüşüm projelerinden sadece ve sadece yeniden dönüşüm ihtiyacı çıkar. Bunun da kaybedeni, Halk ve Devlet olur. Hele bir de, bina dönüşümü denen kentsel cinayete tenezzül eden firmalar ve buna göz yuman idarecileri ne tarih, ne de toplum affeder. Hal(/k)kın terazisi sandığımızdan da yakın.
Sosyolog Faruk Özcan