Genel

Kim demiş taşra daha sağlıklı diye?

Şehirler kalabalık, gürültülü, stresli iken taşrada da işler güllük gülistanlık değil. Yaşamak için en ideal yerler kent ya da taşra fark etmeksizin deniz kıyısı, makul yükseklikte ve yeşillikle iç içe bölgeler... 

BÜYÜK kentlerde yaşayanların hayali, taşraya yerleşmek ve kentin gürültüsünden, kalabalığından, keşmekeşinden, stresinden, pis havası ve çevresinden uzak durmaktır.

Oysa İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin bir haberine göre bu da artık çözüm değil. Dünyamızı o kadar kirlettik ki, taşrada yaşayanlar bile büyük kentlerde yaşayanlardan daha sağlıklı, daha uzun ömürlü olamıyor.

Para’da yer alan habere göre; bilim insanlarının son bulguları hiç de iç açıcı değil. Buna göre kentlerde yaşayan milyonlarca insanın taşrada yaşayan bir avuç insandan, sağlıklı ve mutlu olmak açısından hiçbir farkı bulunmuyor.

İngiltere’nin Exeter Üniversitesi Tıp Okulu psikologlarından Mathew White, “Bütün dünyadan bir grup araştırmacıyla yaptığımız çalışmalar sonucunda doğal çevrenin hem lehte hem aleyhte yönleri olduğunu ortaya çıkardık” diyor.

SANILDIĞI GİBİ DEĞİL

Genel konuşmak gerekirse kentlerde yaşayanlar için ağaçlar, parklar, eskiye oranla oldukça düşürülen hava kirliliği ve insan kaynaklı gürültü oram, önemli artılar. ABD’de Michigan Eyalet Üniversitesi’nden sağlık araştırmacısı Amber Pearson da doğal ortamların insanda yatıştırıcı bir etki oluşturduğunu vurguluyor. Ama bu durum, bütün kentlilerin taşraya taşınmasını gerektirmiyor. Kentliler, astım, alerji ve depresyon gibi hastalıklardan şikayetçi olabiliyor. Buna karşılık daha az şişmanlama riskiyle karşı karşıyalar. İntihar oranları daha az. Bir kazada ölme ihtimalleri çok düşük. Genelde daha uzun yaşıyorlar. Kent yaşamını kirlilik, yüksek suç oranı ve stresle bağdaştırsak da taşralılar, hastalık taşıyan böcekler ve araknidler (örümcek, akrep gibi hayvanlar) yüzünden rahat olamıyorlar. ABD’nin Maine eyaletinde taşranın sağlık sorunları, kentlerden daha fazla.

GÜNEY YARI KÜRE DAHA SAĞLIKSIZ.

Daha somut bir örnek vermek gerekirse 2015 yılında Hindistan’da hava ve çevre kirliliğinden bir milyon 100 bin kişi hayatını kaybetti. Kurbanların yüzde 75’ini taşrada yaşayanlar meydana getiriyordu. Bunun sebebi, taşrada yaşayanların, tarımsal artık ve odun-kömür yakılmasından kaynaklanan dumana, büyük baş hayvanların atıklarına, kokularına ve beraberinde getirdiği sineklere maruz kalmasıydı. Endonezya’da sebebi denetimsizlik olan ormanlık alanların kasten yakılması ve bunun sonucunda ortaya çıkan zehirli gazların taşra yaşayanlarını olumsuz etkilemesi buna en iyi örnek olarak gösteriliyor. Aynı sorunlar Güney Amerika ve Güney Afrika’da da var. Dolayısıyla dünyanın güney yarıküresi kuzeyden çok daha sağlıksız. Oysa bilim adamları, masa başında, dünyanın güney yarıküresinin haritasına bakıp burada çok daha az insan yaşadığını göz önüne alarak güney yarıkürenin daha temiz bir havaya ve çevreye sahip olduğunu ileri sürmüştü. Sorun, sadece gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil. ABD, Avrupa, Rusya ve Çin’de kimyasal gübrelerden çıkan toksik gazlar ve kokular, havanın kalitesini büyük oranlarda düşürüyor.

İDEALİ 1500-2500 METRE ARASI

Dağların saf havasına ne demeli? Ne kadar yukarıya çıkarsanız, kirli hava alçaklara çöktüğünden, o kadar temiz hava solursunuz. Deniz seviyesinden 2 bin 500 metre ve daha yüksekte yaşayanlar için kalp hastalıkları ve bazı kanser türleri, korkulu rüya olmaktan çıkıyor. Ama başka sorunlar beliriyor. 2 bin 500 metrelik bir koruyucu tabakayı altınızda bıraktığınızdan daha fazla güneş radyasyonuna maruz kalıyorsunuz. Çok daha az yeşillik görüyorsunuz. Çünkü bu yükseklikten sonra ağaç yetişmiyor. Bu yükseklikte motorlu araçlar, düzgün çalışacak havayı bulamadığından daha çok hidrokarbon ve karbon monoksit çıkarıyor. İrtifa arttıkça, solunum güçlüğü çekilmesi de cabası. İkisinin arasını bulmak için bin 500-2 bin 500 metre arasında bir evinizin olması ideal.

Deniz kenarındaki yaşama geçelim. Deniz kenarında yaşayanlar, çok daha fazla psikolojik avantaja sahip. Yeni Zelanda’nın Wellington kentinde yapılan bir araştırmada insanların yüzde 10 oranında daha fazla mavilik görmesi, Kessler Psikolojik Rahatsızlık Skalası’nda üçte birlik bir azalmaya karşılık geliyor (Bu skala, sosyoekonomik statüden bağımsız olarak, anksiyete ve kişilik bozulması gibi sorunları tahmin etmede kullanılıyor). Her ne kadar deniz kenarında yaşayanlar, yüksek nem oranından şikayetçi olsalar da, iç kesimlerde yaşayanlardan daha fazla iyot alma şansına sahipler. Elbette ki herkes kıyılarda yaşamıyor. Ama iç kesimlerde evleri, akarsulara, göllere, kanallara, hatta güzel havada masmavi gökyüzüne bakan taşra ya da kent yaşayanları büyük bir avantaja sahip. Şimdilik göllerin okyanus manzaralarına, nehirlerin denizlere alternatif olup olmadığı bilinmiyor. İzlanda’nın ürkütücü deniz kıyılarının Florida’nın kumsallarıyla aynı etkiyi yaratıp yaratmadığı da bilinmezler arasında.

BÜYÜK EŞİTSİZLİK

D vitamini almak için güneşlenmemiz gerektiğini, hatta 11.00-14.00 arası güneşin en güçlü olduğu saatlerde bu işi yapmamız gerektiğini biliyoruz. Fakat Avrupa’nın kuzey ülkelerinde ve ABD’nin kuzey eyaletlerinde her gün bu fırsatı bulamayanlar için cilt kanseri riskinin yüksek olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Çünkü düzenli olarak güneş ışığı almayan, yılın büyük bölümünü kapalı havalarla geçiren ülke insanları için “güneş ışığı” günlük rutinin bir parçası değil. Ne yazık ki yeşillik ve mavilik, dünyamıza eşit bir şekilde dağıtılmamış.

Bilim adamları, bir iş bulmamızın veya kaybetmemizin, evlenmemizin ya da boşanmamızın, çocuğumuz olmasının veya aile üyelerinden birini kaybetmemizin, sağlığımız üzerinde çevreden çok daha büyük etkileri olduğunu vurguluyor. White,“Bir ev sahibi olmak ve okula, iş yerine, parka, sosyal tesislere, hastaneye, markete yakın bir konumda yaşamak, bir parkta evsiz olarak yaşamaktan çok daha önemli” diyor.

WEF'İN ARAŞTIRMASI

Yale ve Columbia üniversiteleriyle Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF - World Economic Forum) ortaklaşa çalışmalarıyla dünyadaki belli başlı 200 kent incelendi ve ülkelerin “Çevresel Performans Skoru” ile “Temiz Kent Skoru” belirlendi. Çevresel performans skoru, bir devletin çevresel performans politikasını sayısal olarak değerlendirme yöntemidir. Temiz kent skoru ise, sadece havanın temizlik derecesine göre belirlenmez. Bina yönetimi, altyapı yönetimi, enformasyon teknolojisi yönetimi, makine, enerji ve güvenlik yönetimi, sürdürülebilirlik, akıllı kentler, hizmet sektörü, yenilenebilir enerji, enerji düzenlemeleri, enerjiye erişim, elektrikli otomobillerin trafikteki yüzdesi gibi unsurlar da bu skorun hesaplanmasında anahtar unsurlar. Sıralama, Temiz Kent Skoru’na göre yapılmıştır. Puanlar, 100 üzerindendir. 
 

Kırda yaşamak gerçekten daha mı sağlıklı?