16 / 07 / 2024

Kiracı ve ev sahiplerinin korkusu: Kiracı ev hayali kuramıyor, ev sahibi evini kaybetme kabusu görüyor!

Kiracı ve ev sahiplerinin korkusu: Kiracı ev hayali kuramıyor, ev sahibi evini kaybetme kabusu görüyor!

Ülke genelinde barınma sorunu, hem bir konuta sahip olamama hem de son yıllardaki yüksek kira artışları yüzünden giderek ciddi bir sosyal sorun haline geldi. Kiracılar ev hayali kuramazken, ev sahibi evini kaybetme kabusu görüyor.


Döviz ve altında al-sat kolaylığı!


Barınma sorunu ülke genelinde büyük krize neden oldu. Ev sahipleri evlerini kaybetme kokrusu yaşaken, yüksek fiyatlardan dolayı kiracılar ev hayali kuramaz hale geldi. Ekonomist Mustafa Durmuş  ''Kiracı ev sahip olma hayalini kuramıyor, ev sahibi ise evini kaybetme kâbusu görüyor!'' başlıklı yazı kaleme aldı. İşte o yazısı...

KONUT KİRALARI SON 9 YILDA 6 KATTAN FAZLA ARTTI

Yeniyaşamgazetesi6'da yer alan habere göre; Türkiye’de 2015 yılındaki ortalama konut kira fiyat endeksini 100 kabul ettiğimizde, 2024 yılının ilk çeyreğinde bu endeks 6,6 kat artarak 663 oldu. Yani son 9 yılda kiralar yüzde 663 kat arttı:

Böylece Türkiye, tıpkı enflasyonda olduğu gibi,  konut kiralarındaki artış açısından da OECD ülkeleri arasında ilk sırada bulunuyor. Dahası, Türkiye’deki konut kira fiyatlarındaki bu artış, kendinden sonra ikinci büyük artışa sahip olan Litvanya’dakinin 3,7 katından fazla.

Türkiye’deki asgari ücret düzeyinin düşük olmadığını Endonezya, Tayland, Şili ve Kolombiya örnekleriyle kıyaslama yaparak veren Bakan Şimşek acaba bu ülkelerin hiçbirinde kiraların Türkiye’deki gibi bu denli hızla artmadığının farkında mı?

Örneğin Kolombiya’da kira fiyat endeksi sadece 137 oldu. Oysa aynı dönemde Türkiye’de endeks ise 663 oldu. Yani Türkiye’de kiralar Kolombiya’ya göre neredeyse 5 kat arttı. Ama Bakan Şimşek bunu görmüyor ya da görmek istemiyor.

 Kiracı ve ev sahiplerinin korkusu: Kiracı ev hayali kuramıyor, ev sahibi evini kaybetme kabusu görüyor!

EMEKÇİLER EV KİRASINI ÖDEYEBİLMEK İÇİN ÇALIŞIYORLAR

Ülkede emekçiler artık sadece kendilerine açlık sınırının altında ücretleri layık gören patronlar ve yüksek faiz ve işlem masrafı ödettiren tefeci bankalar için çalışmıyor aynı zamanda ev sahipleri için de çalışıyorlar.

Yani açlık ve yoksulluk düzeyinin altındaki ücretleri; fahiş kârlar, faizler/işlem masrafları, kiralar ve vergiler biçiminde emekçilerden geri alınıp tekrar zenginlerin ve devletin kasasına konuluyor. Ayrıca devletin aldığı vergilerin çoğunluğu yine bu zenginleri daha zengin yapmak için, onlara hizmet eden düzeni sürdürmek için harcanıyor.

ARSA ARAZİ SAHİPLİĞİ

Birçok ilde konut fiyatları, nüfusun çoğunluğunun karşılayamayacağı seviyelere ulaştığından konut, emlak yatırımcıları ve spekülatörler için olduğu kadar, ev sahipleri için de genellikle kazançlı bir yatırıma dönüştü.

Bugün çok sayıda konut sahipliği, yüksek kira ve arazi fiyatı enflasyonu yoluyla toprak sahiplerini daha da zengin ediyor ve milli gelirin alt gelir gruplarından üst gelir gruplarına akmasına hizmet ediyor.

Bu arada iktidar kiralarda yüzde 25 artış sınırı uygulamasına bu ay itibarıyla son verdi. Bu denli yüksek kiralar ve ciddi barınma sorunu ortada iken, kiracı ile ev sahiplerini bir kez daha karşı karşıya getirecek bir karar aldı.

Bunu da “ekonomide işlerin yoluna girmeğe başladığı” inancı ile yaptığını ileri sürüyor. Yani iktidar milyonlarca asgari ve düşük ücretli, emekli kiracının kaderini bir kez daha piyasa mekanizmasının insafına terk etti.

Diğer yandan, ücretlilerin (özellikle de asgari ücretlilerin) uzun vadeli konut kredisi gibi banka kredileriyle ev sahibi olabilmesi artık neredeyse imkânsız. Çünkü sıkı para politikasının bir sonucu olarak artırılan faizlerle birlikte, hızla artmakta olan konut fiyatları karşısında ev sahibi olabilmek artık bir hayal bile değil.

KONUT SATIN ALINABİLİRLİK ENDEKSİ HAKKINDA

Konut Satın Alınabilirlik Endeksi 1970 başı ile 2021 sonunu içeren bir dönemi ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu toplam 40 ülkeyi kapsıyor.

“Satın alınabilirlik, medyan gelirli bir hane halkının bir ülkedeki ortalama fiyatlı bir evi satın alabilmek için gereken ipotek kredisini almaya hak kazanabilmesi” olarak tanımlanıyor.

Yani konut satın alınabilirliği, bir hane halkının diğer temel ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken ve hala bir gelir tamponuna sahipken, bir ev/konut satın almak için gereken düzenli ipotek ödemelerini yapabilme yeteneği olarak tanımlanıyor.

KONUT SORUNU NASIL ÇÖZÜLECEK?

Barınma çok farklı özelliklere sahip bir mal ya da hizmet türüdür. Barınma herkesin yaşamak için bir yere ihtiyacı olduğu ve çok uzun bir süre, genellikle yüzlerce yıl ayakta kalacak binalardan oluştuğu için toplum için gereklidir.

Bu, toplum açısından barınmanın (konutun), bireyleri, toplulukları farklı kimlikleri uzun yıllar etkileyecek önemli bir uzun vadeli varlık olduğu anlamına gelir. Bu yüzden de insan haklarına ve sosyal adalete yeterince önem verilen ülkelerde barınma/konut konusu bir kamu politikası olarak ele alınır ve piyasalara bırakılmaz.

Konut sorununun toplumdan, emekten ve doğadan yana çözümünde bugünden başvurabileceğimiz bir kalkınma ve gelişme modeli olan Demokratik Katılımcı Ekonomi Modeli’nde ise ticarileşmiş konutlar yerine barınma hakkını karşılamaya dönük sosyal konutlar üretilir. Bu öncelikle konutun üzerine inşa edileceği arazi ve konutun mülkiyet biçimi değiştirilerek, yani sosyal mülkiyete geçiş yapılarak sağlanır.

Bu model altında, konutun metalaştırma yoluyla spekülatörlere ve ev sahiplerine rant ve kazanç kapısı haline getirilmesi önlenir. Katılımcı bir ekonomide arazi ve binalar toplumdaki herkesin mülkiyetindedir. Bunlar “müşterekler” olarak kabul edildiğinden, çeşitli toplumsal kuruluşlar (bireyler dâhil) arazi ve konut binalarının vekilleri olurlar, konut sakinleri fiyat değişimlerinden dolayı bugünkü gibi ev alıp ev sahibi olmazlar ve satarken kâr (veya zarar) elde etmezler.

Bunun yerine, sakinler konuta erişim sağlamak için makul bir ücret öderler. Konut, toplum açısından uzun vadeli önemli bir varlık olmaya devam edeceğinden, toplum; tüketici meclisleri, federasyonları ve siyasi kurumları aracılığıyla konut planlaması ve inşasında büyük söz sahibidir. 

Kuşkusuz böyle bir konut politikası ancak emekçiler başta olmak üzere tüm toplumun barınma, eğitim ve sanat/kültür, spor gibi ihtiyaçlarını ve doğanın korunmasını, farklı kimliklere eşit davranılmasını merkezine alan demokratik bir toplumda hayata geçirilebilir.

Faiz indirilirse konut talebi patlar: En kötü durumdakiler gençler!

Barınma krizi büyüyor, 1 asgari ücretli ve 2 emekli bir araya gelse ancak bahçe katında ev kiralayabiliyor!

Geri Dön