05 / 11 / 2024

Kiralık işyerine yapılan masraf gider yazılır mı?

Kiralık işyerine yapılan masraf gider yazılır mı?

Referans Gazetesi yazarları Veysi Seviğ ve Bumin Doğrusöz kiralanan işyeri için yapılan masraflar hakkında merak edilenleri yanıtladı




KİRALANAN İŞYERİ İÇİN YAPILAN MASRAFLAR
SORU: Bir şirket kiraladığı işyeriyle ilgili masraf yaparsa (Özel Maliyet) yaptığı harcamaları aktifleştirip beş yıl içinde yüzde 20 oranında amortisman ayırarak mı gider yazacaktır? Yoksa bu konuda Maliye Bakanlığı'nın belirlediği amortisman oranlarına göre mi gider kaydedecektir?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 272'nci maddesi uyarınca "Normal bakım, tamir ve temizleme giderleri dışında, gayrimenkulü veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarını genişletmek veya iktisadi kıymetini devamlı olarak artırmak maksadıyla yapılan giderler, gayrimenkulün veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının maliyet bedeline" eklenmektedir.
Aynı yasal düzenlemenin parantez içi düzenlenmiş ikinci fıkra hükmü uyarınca da "Bir geminin iktisap tarihindeki süratini fazlalaştırmak, yolcu ve eşya yükleme ve barındırma tertibatını genişletmek veya değiştirmek suretiyle iktisadi kıymetini devamlı olarak artıran giderlerle bir motorlu kara nakil vasıtasının kasa veya motorunun yenisi ile değiştirilmesi veya alımında mevcut olmayan yeni bir tertibatın eklenmesi için yapılan giderler maliyet bedeline eklenmesi gereken giderlerdir".
Söz konusu yasa maddesinin üçüncü fıkrasında da hükme bağlandığı üzere, "Gayrimenkuller kira ile tutulmuş veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının işletme hakkı verilmiş ise kiracı veya işletme hakkına sahip tüzel kişi tarafından yapılan" yukarıda belirtilen giderler, bunların özel maliyet bedeli olarak ayrıca değerlenir. Kiracının veya işletme hakkına sahip tüzel kişinin faaliyetini icra için vücuda getirdiği tesisata ait giderler de bu kapsamda kabul edilmektedir.
Yasal düzenleme gereği olarak gayrimenkuller veya elektrik üretim veya dağıtım varlıkları için yapılan giderler hem tamir hem de kıymet artırma giderlerinden oluşuyorsa, bu takdirde mükellef, bu giderlerden maliyet bedeline eklenecek kısmı ayrı göstermek zorundadır.
Vergi Usul Yasası'nın "Özel maliyet bedellerinin itfası" başlıklı 327'nci maddesi uyarınca "Gayrimenkullerin, elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının ve gemilerin iktisadi kıymetlerini artıran ve 272'nci maddede yazılı özel maliyet bedelleri, kira veya işletme hakkı süresine göre eşit yüzdelerle itfa edilir. Kira veya işletme hakkı süresi dolmadan veyahut da herhangi bir şekilde kullanım hakkı edinilen ve işletme hakkı alınan şeyin boşaltılması veya işletme hakkının herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, henüz itfa edilmemiş olan giderler, boşaltma veya hakkın sona erdiği yılda bir defada gider yazılır. Bu durumda söz konusu giderler kullanım hakkını devreden veya kiraya veren açısından ise beyan edilmesi gereken gelirdir.
Vergi Usul Yasası'nın 272'nci maddesi uyarınca özel maliyet bedeli olarak aktifleştirilen giderler kira süresine eşit yüzdelerle amortismana tabi tutulur. Özel maliyet bedellerinde amortisman oranını kira süresi belirlendiğinden bu süreye göre tespit edilen orandan daha yüksek veya daha yüksek bir amortisman oranının uygulanması mümkün değildir.
İtfa süresinin hesaplanmasında dikkate alınması gereken süre özel maliyet bedelinin aktifleştirildiği dönemde kira sözleşmesinde yazılı süredir. Bu sürenin daha sonra başka sözleşmelerle değiştirilmesinin önemi yoktur. (Özyer, Mehmet Ali "Vergi Usul Kanunu Açıklamaları" Sf:798)
Kira süresinin belli olmaması halinde dahi maliyet bedelleri genel hükümler çerçevesinde yüzde 20 oranını geçmeyecek şekilde amortismana tabi tutulabilir. Böyle bir durumda da beş yılın sonunda kiralanan şey boşaltılmasa bile özel maliyet bedeli olarak aktifleştirilen iktisadi kıymetin kiraya veren açısından elde edilmiş bulunduğu kabul edilir. Bu nedenle de kiraya veren tarafından gayrimenkul sermaye iradı elde edilmiş sayılır. (V. Seviğ)
 
TAŞIT SİGORTALARININ GİDERLEŞTİRİLMESİ
SORU: Şirketimiz aktifinde yer alan taşıtların sigortaları satın alındığı ve dolayısıyla aktifleştirildiği tarihlerden itibaren başlamakta olup, her taşıtın aktifleştirildiği tarih farklı olduğundan, poliçelerde farklı tarihlerde yenilenmektedir. Böyle bir durumda söz konusu poliçe bedelleri ödenirken, ilgili yıla ait kısmının mı giderleştirilmesi gerekir?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 283'üncü maddesi uyarınca "Gelecek bir hesap dönemine ait olarak peşin ödenen giderlerle cari hesap dönemine ait olup da henüz tahsil edilmemiş olan hasılat, mukayyet değerleri üzerinden aktifleştirilmek suretiyle değerlenir."
Peşin ödenen giderler, cari hesap döneminde ödenmekle birlikte, gelecek hesap dönemini ilgilendiren giderler olup, mukayyet (muhasebede kayıtlı) değerle değerlenir. Peşin ödenen kiralar, hükmü gelecek yıla da sirayet eden sigorta poliçesinin primleri için ödenen primleri de kapsamaktadır.
Örneğin bir ticari işletmenin aktifine 01.09.2009 tarihinde dahil olan bir motorlu taşıt aracı için 726 TL sigorta primi ödendiğini varsayacak olursak ve sigortalanma süresinin de bir yıl olduğu dikkate alınırsa, bu durumda söz konusu sigorta priminin ancak dört aylık bölümü 2009 yılına ait olduğundan, ödenen sigorta priminden bir aylık döneme isabet eden kısım (726/12 =) 60.50 TL olup bu miktardan 2009 yılı için giderleştirilecek miktar (60.50x4=) 242 TL'dir.
Söz konusu sigorta poliçesi için ödenen 726 TL'nin sekiz aylık kısmı olan (60.5x8=) 484 TL ise 2010 yılına ait olduğu için bu kısmın 2009 yılı bilançosunda "Aktif Geçici Hesaplar"da gösterilmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla söz konusu araç için ödenen sigorta priminden 2010 yılına ait olan kısmın 2009 yılında giderleştirilmemesi gerekir. (V. Seviğ)
 
ESKİ TİP ÇEKLERİN KULLANIM SÜRESİ
SORU: Çek kanunu değiştirilerek artık hamiline yazılı çeklerin farklı olması konusu kanunlaştı. Biz şirket olarak elimizde eski çekleri kullanıyoruz. Ancak, yeni çeklerin kullanılması ile ilgili olarak gerekli duyuru Merkez Bankası tarafından yapılmış bulunuyor. Mevcut çekler ne vakit yenileri ile değiştirilecektir?
YANIT: Çek Yasası'nın 2'nci maddesinin 6'ncı fıkrası uyarınca, "Çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esaslar Maliye Bakanlığı, Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği'nin görüşü alınarak Türkiye Cumhuriyet Bankası tarafından Resmi Gazete'de yayımlanacak tebliğ ile" düzenlenmiş bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından yayımlanan "Çek Defterlerinin Baskı Şekline, Bankaların Hamile Ödemekle Yükümlü Olduğu Miktar ile Çek Düzenleme ve Çek Hesabı Açma Yasağı Kararlarının Bildirilmesine ve Duyurulmasına İlişkin" 2010/2 sayılı tebliğ ile çek defterlerinin basımla ilgili özellikler belirlenmiş bulunmaktadır.
Diğer taraftan yeni Çek Yasası'nın geçici birinci maddesinin ikinci fıkrası gereği olarak Bankalar 1 Temmuz 2010 tarihine kadar müşterilerine yeni çek defterlerini vermek ve ellerindeki eski çek defterlerini imha etmekle yükümlü tutulmuştur.
Dolayısıyla bankalar 1 Temmuz 2010 tarihine kadar Merkez Bankası tarafından yayımlanan tebliğe uygun olarak çek karnelerini bastırarak Çek Yasası'nda belirtilen koşullar çerçevesinde müşterilerine verecekler ve müşterilerinde bulunan kullanılmamış çek karnelerini de geri alarak imha edeceklerdir.
Merkez Bankası'nca yayımlanan tebliğin geçici ikinci maddesi uyarınca sözü edilen tebliğin yayımı tarihi olan 20 Ocak 2010 tarihinden önce yayımlanan tebliğler çerçevesinde bastırılan çeklerden ötürü muhatap banka, süresinde ibraz edilen çekin karşılığının bulunmaması halinde her çek yaprağı için beş yüz Türk Lirası'na kadar ve kısmen karşılığının bulunması halinde ise bu miktarı her çek yaprağı için 500 Türk Lirası'nı tamamlayacak şekilde ödeme yapmakla yükümlüdür. (V. Seviğ)
 
YARGI KARARLARINDA KANUNİ TEMSİLCİ
 
1. Danıştay 10. Dairesi E.2004/5790, K.2007/520 sayı ve 19.2.2007 tarihli kararı
"Davaya konu ödeme emri ecrimisil alacağına ilişkin olup, borcun kaynağı vergi alacağı olmadığı için, söz konusu ödeme emri konulu uyuşmazlıkta VUK'un 10. maddesinin tatbiki mümkün değildir. Davalı İdare ödeme emrinin dayanağı olarak VUK'un 10. maddesini ve 6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddesini göstermiştir. 6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddesine istinaden ödeme emri düzenlenmesi mümkün olduğundan, bu husus tek başına bozma sebebi kabul edilemez. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 84 ve 85. maddeleri uyarınca, dernek tüzel kişiliğini temsil yetkisi yönetim kuruluna aittir. Dava dosyasındaki belgelerden, kanuni temsilci olduğundan bahisle ödeme emri tebliğ edilen davacının dernek yönetim kurulu yedek üyesi olduğu anlaşılmaktadır. Yönetim kurulu yedek üyelerinin dernek tüzel kişiliğini temsil yetkisi olmadığından, ödenmeyen kamu alacağından da sorumlu tutulmaları mümkün değildir."
 
2. Danıştay 4. Dairesi E.2008/5383, K.2009/1912 sayı ve 13.4.2009 tarihli kararı
"TTK'nın 540. maddesi gereğince, limitet şirket ortaklarının her biri müdür sıfatı ile şirketi temsile yetkili ve mecburudur. Bununla beraber, şirket ana sözleşmesi veya umumi heyet kararı ile şirketi temsil yetkisinin bir veya birkaç ortağa bırakılması da mümkündür. Kanuni temsilcinin sorumluluğuna ilişkin VUK 10. maddesi ve 6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, limitet şirketin vergi borcunun öncelikle şirketin malvarlığından tahsiline çalışılacağı, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde ise vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle sorumlu bulunmasına karşın, bu ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edileceği, kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcunun tahsil edilememesi halinde ise ortakların ilgili olduğu döneme göre sermaye miktarı veya sermaye hissesi göz önünde bulundurularak takip edilebilecekleri anlaşılmaktadır. İncelenen dosyada, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız hale geldiği belirtilerek, ortak olan davacı adına ödeme emirleri düzenlenmiş ise de dosyada mevcut ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından (...)'nın şirketi temsile yetkili kılındığı anlaşılmaktadır. Şirket borçları için söz konusu kişi hakkında kanuni temsilci sıfatı ile takip yapılmadan, doğrudan sadece şirket ortağı sıfatına haiz davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
 
3. Danıştay 7. Dairesi'nin E.2000/6726, K.2002/791 sayı ve 27.2.2002 tarihli kararı
"Davacının yönetim kurulu üyesi olan eşinin şirketteki hisselerinin, ölümünden sonra Sulh Hukuk Mahkemesi'nin veraset ilamıyla, sağ kalan eşi davacıya geçtiği, davacının bu hisseleri 29.9.1989 tarihinde başka bir şahsa devrettiği, yapılan araştırmalar neticesinde şirketin malvarlığının bulunmadığının tespiti üzerine davacı adına tanzim ve tebliğ edilen ödeme emirleriyle şirkete ait ödenmeyen vergi borçlarının da istenildiği anlaşılmaktadır. Veraset yoluyla şirket ortağı olan ve kanuni temsilcilik sıfatı bulunmayan davacının, VUK'un 10. maddesi uyarınca şirket borçlarından sorumlu tutulması olanaklı bulunmadığından, düzenlenen ödeme emirlerinde yasal isabet yoktur."
 
4. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun E.2006/27, K.2006/174 sayı ve 16.6.2006 tarihli kararı
"6183 Sayılı Kanun, vergi dahil tüm amme alacaklarının tahsil usulünü düzenlediğinden, mükerrer 35. madde vergi ve buna bağlı alacaklar için de uygulanabilir gibi görünse de VUK'un 10. maddesinin özel nitelikli bir düzenleme olması karşısında, bu maddenin 2. fıkrası zımnen veya açık olarak ilga edilmediği için, vergi ve buna bağlı alacaklarda mükerrer 35. maddenin uygulanma olanağı yoktur. Nitekim kanunun gerekçesinde de VUK'un 10. maddesine atıfta bulunularak, mükerrer 35. maddenin `diğer amme alacakları' için getirildiği belirtilmekle, paralel bir düzenlemeyle bu ayrıma gidilmiş olmaktadır. Bu durumda, vergi ve buna bağlı alacaklarda kanuni temsilcilerin takibi için uygulanacak madde, özel hüküm olan VUK'un 10. maddesi olup, kanuni temsilcisi olduğu anonim şirketin ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla, davacı adına 6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddesi uyarınca düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Bu sebeple davayı, ödeme emirleri 6183 sayılı kanuna istinaden düzenlenmiş olmakla beraber bu durumun davacının VUK'un 10. maddesinden doğan sorumluluğunu kaldırmayacağı gerekçesiyle reddeden mahkeme kararı hukuka aykırıdır."
 
ÖZELGELERDE KDV
 
1. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14.10.2009 tarih ve 1607 sayılı özelgesi
"2007/13033 sayılı bakanlar kurulu kararının I sayılı listesinin 11. sırasında yer alması itibariyle, net alanı 150 m2'ye kadar konut teslimleri ile belediyeler, il özel idareleri, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve bunların % 51 veya daha fazla hissesine ya da yönetiminde oy hakkına sahip oldukları işletmeler tarafından konut yapılmak üzere projelendirilmiş arsaların (sosyal tesisler için ayrılan bölümler dahil) net alanı 150 m2'nin altındaki konutlara isabet eden kısımlarının teslimi, % 1 oranında KDV'ye tabidir. Tapu kaydında arsa olarak görünen gayrimenkullerin üzerinde fiilen ve kullanılabilir halde konut bulunması bu gayrimenkullerin arsa olma vasfını ortadan kaldırarak, arsayı üzerinde bulunan konut/konutların mütemmim cüzü haline getirmektedir. Bu hükümler gereğince, tapuya kayıtlı taşınmaz üzerinde 4 adet ev, depo, ağaçlar, müştemilatı ile 79/1600 m2'lik borçlu hissesine isabet eden 128,33 m2 alanlı taşınmazın satışı % 1 KDV'ye tabiidir.
 
2. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 2.11.2009 tarih ve 1667 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 17/4-e maddesinde; banka ve sigorta vergisi kapsamına giren işlemler ve sigorta aracılarının sigorta şirketlerine yaptığı sigorta muamelelerine ilişkin işlemleri ile KVK'nın 7/24. maddesinde belirtilen kurumların teminat sağlama işlemlerinin, Katma Değer Vergisi'nden istisna olduğu hükme bağlanmıştır. Gider Vergisi Kanunu'nun 28. maddesinde ise bankalara teminat mektubu alımı karşılığı ödenen bedellerin BSMV'ye tabi olduğu düzenlenmiştir. Bu hükümler gereğince, Müşteriler tarafından bankalara teminat mektubu alımı karşılığı ödenen komisyon bedellerinin, herhangi bir fark ilave edilemeden aynı tutarla şirketinize yansıtılması (fatura edilmesi) işlemi Katma Değer Vergisi'ne tabi değildir."
 
3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.9.2009 tarih ve 1881 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde en az iki yıl süreyle kayıtlı bulunan taşınmazın satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslim işlemlerinin Katma Değer Vergisi'nden istisna olduğu hükme bağlanmıştır. Bu arada Kurumlar Vergisi'nde gayrimenkul satış kazancı istisnasının düzenlendiği 5. maddesinde de 2 yıl aktifte bulunma şartı yer almakta olup, maddede iki yıllık sürenin tespitinde nazara alınabilecek kriterler belirtilmiştir. Buna göre, fiiliyatta cins tashihinin kurum adına tapuya tescilinde gecikmeler olabileceği, bu gibi durumlarda, taşınmazın işletme aktifinde iki yıl süreyle bulunup bulunmadığının tespitinde, iki yıldır fiilen kullanıldığının, yapı inşaatı ruhsatı, vergi dairesi tespiti veya resmi kurum kayıtlarından biri ile tevsik edilebileceği belirtilmiştir. Bu hükümler uyarınca, 24.11.2004 tarihli tapu senedine istinaden aktife alınan, (...) adresindeki arsa üzerine inşa edilen fabrika binasının, vergi dairesince düzenlenen 19.1.2007 tarihli yoklama fişli ile binanın 15.12.2006 tarihinden itibaren fiilen merkez işyeri olarak kullanıldığının tespit edilmiş olması karşısında, söz konusu gayrimenkulün 15.12.2008 tarihinden sonra satılması halinde KDVK'nın 17/4-r maddesinde düzenlenen istisnadan yararlanması mümkündür."
 
4. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 9.10.2009 tarih ve 1983 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 29. maddesinde vergi nispetleri indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olan, söz konusu işlemin gerçekleştiği vergilendirilme döneminde indirilmeyen ve tutarı bakanlar kurulunca belirlenen sınırı aşan verginin, söz konusu mükellefin vergi ve sosyal sigorta prim borçlarına, sermayesinin % 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödeneceği hükme bağlanmıştır. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, söz konusu mal ve hizmetlerin organize sanayi bölgesinden temin ediliyor olmasında sınırlayıcı bir hükme yer verilmemiştir. 99 seri No'lu KDVK Genel Tebliği'nde de indirimli orana tabi işlemlerden doğan KDV alacağının, 1.10.2006 tarihinden itibaren mükellefin kendisinin elektrik ve doğalgaz borçlarına mahsubunu talep edebileceği belirtilmiştir. Bu hüküm ve açıklamalar uyarınca, 2008 yılına ait indirimli orana tabi teslimler dolayısıyla yüklenilen ve indirimle giderilemeyen KDV iade alacağının, organize sanayi bölgesi müdürlüğüne olan doğalgaz harcama bedeli borçlarına mahsubu mümkündür."
 
5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 30.4.2009 tarih ve 14593 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 16/1-b maddesi ile Gümrük Kanunu'nun geçici ithalat ve hariçte işleme rejimi ile geri gelen eşyaya ilişkin hükümleri kapsamında Gümrük Vergisi'nden muaf veya istisna olan eşyanın ithalinin, KDV'den istisna olduğu hükme bağlanmıştır. Öte yandan, Gümrük Kanunu'nun 167/9-d maddesi uyarınca, deniz ve hava ulaşım araçlarına ait donanım ve işletme malzemeleri Gümrük Vergisi'nden istisnadır. Bu hükümler uyarınca, firmaya ait hava taşıtlarında kullanılmak üzere ithal edilecek yedek parçaların, Gümrük Kanunu kapsamında donanım ve işletme malzemesi olarak gümrük vergisinden muaf olması halinde, KDV'den de istisna olacaktır. Aksi takdirde % 18 oranında vergi tatbik edilecektir."
 
6. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.6.2009 tarih ve 20553 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 1/3-d maddesinde, müzayede mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan satışların KDV'ye tabi olduğu düzenlenmiştir. Ancak, yine KDVK'da düzenlenen vergiden istisnaya ilişkin hükümlerin müzayede mahallerinde veya gümrük deposunda yapılan satışlara da tatbik edileceği tabiidir. Bu sebeple, şirketinize ait `fabrika binası, müştemilatı ve arsasının' en az iki tam yıl süreyle şirket aktifinde bulunması, satma amacı güdülmeksizin şirket faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis edilmiş olması koşuluyla, açık artırmada (müzayede suretiyle) satılmak suretiyle devir ve teslimi KDVK'nın 17/4-r maddesi kapsamında KDV'den istisnadır."
Veysi Seviğ-Bumin Doğrusöz/Referans


Geri Dön