Sektörel

Konutta sorun faizde değil fiyatta!

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, “Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi tercihi kapitalist sistem. Fakat bunu bir türlü devleti de insanları da içselleştiremiyor” diye konuştu.

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, Türkiye’de iktisadi modelin ifade edilmesinde hala bir “mahcubiyet ve kararsızlık” bulunduğunu ifade ederek, “Kapitalizmin çok sorunları olabilir, var. Kendi özeleştirisini yapıyor, bunun üstüne kitaplar yazılıyor ama netice itibariyle galiba Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi tercihi kapitalist sistem. Fakat bunu bir türlü devleti de insanları da içselleştiremiyor” diye konuştu. 


Türkiye’deki Amerikan Ticaret Odası olarak da faaliyet gösteren “Türk-Amerikan İşadamları Derneği” nin (TABA-AmCham) Çeşme’de düzenlediği toplantıda, İzmirli iş adamlarıyla bir araya gelen Ersin Özince gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 


Konuşması boyunca IMF’nin isyankâr iktisatçılarından Şilili profesör Hernando DeSoto’nun “Sermayenin Sırrı” (The Mystery of Capital) adlı kitabına atıfta bulunan ve bu kitaptan alıntılar yapan Özince, tercihi kapitalizm olan bir ülkenin sermaye piyasalarının geliştirilmesinin olmazsa olmaz olduğunu anlattı. Sermaye piyasasında hisse senedi dışında yüzlerce enstrüman bulunduğunu vurgulayan Özince şöyle konuştu: “Diyor ki bu kitap: Sermaye birikmiş varlıklar stoku değil, bu varlıklar stokunun içinde barındırdığı yeni üretim yaratma potansiyelidir. Yeni üretim yaratma potansiyeli için varlıkların dönmesi lazım. Bankacılıkta sermayenin etkin kullanılması için yüzde 12 zorunlu sermaye oranı var, buna karşın bunun 8 katı aktif tutabilirsin. Bu 8 kat sürekli döner. Bu süreç kalp gibi işledikçe kaynak aktarma oluşur, mali sektör bu işe yarar. Topladığı kaynakları krediye ve dolayısıyla yatırıma dönüşmek üzere müteşebbise sunar. Fakat mali sektör sadece bankacılıktan ibaret değildir. Bir ayağı daha var bunun: Sermaye piyasası. Sermaye piyasasının da kalp gibi pompalayacak şekilde tesis edilmesi lazım. ABD bunu yaptığı için, ABD’de birisi ev aldığında Fannie Mae bunu garantörlük yapıp menkulleştirdiğinde bu Almanya’daki tasarruf fazlası topluma kadar gidiyor. ABD aptal bir yatırımını dahi başkanına finanse ettirmiş oluyor. Ayrıca sermayeyi sadece nakit olarak da anlamayalım. Sermayeyi fikir olarak da bilgi olarak da boyutlandırabiliriz.” Özince ekonomi ve finans piyasalarına ilişkin görüşlerini şu başlıklar halinde dile getirdi: 


• Özel sektörün borcu yüksek değil: 


"Özel sektörün ne kadar işi varsa o kadar borcu var. Ödemezse, ödemez. Tabii ki o devlet olarak sizin bir zaafınızdır ancak bu nihayetinde kreditör ile krediyi alan arasındaki bir ilişkidir. Yani altından kalkılamayacak bir dış borç olduğunu düşünmüyorum. Kaç yıldır bekliyoruz biz bunu? Kim batacak dış borç ile? En büyük kaygı ev yapıp satanlarda, bir şekilde satıyorlar, satamazlarsa da batmıyorlar. Ülke borcunda çok büyük problem olduğunu düşünmüyorum. Borcun önemli bir kısmının kur riski taşıdığı doğru, bunun da dikkate alınarak hareket edilmesi gerekir, iyi rating almamız gerekir. Sürdürülebilirlik için sandalı sallamamak lazım. Tabii denizin de çalkantılı olduğunu kabul etmemiz lazım. Türkiye’nin en büyük kredi portföyünün altında imzası olan bir kişiyim. Tabii ki bu olaylardan etkilenmeyecek miyiz? Dış borcu olan reel sektöre bir de ben borç vermişim. Biz de borçluyuz üstelik ama bize göre sürdürülebilir ve sürdürülecek. Bizim bankada sorunlu kredi miktarı yüzde 3, Romanya’da yüzde 12. Ben 2001 yılında genel müdürken yüzde 32’yi gördüm ve bankayı kurtardım. Bu da sürdürülebilir ve sürdürülecek." 


• Sermaye birikimi gönüllü olmalıdır: 


“Varlık Fonu, sigorta fonu, bireysel emeklilik fonlarında şöyle bir inanç var: Yerli yatırımcıyı kurumsallaştırmalıyız ki kendi sermaye piyasamıza, borsalarımıza istikrar getirelim. Biz de muhtemelen böyle amaçla geliştirilmiş olsa gerek. Çünkü bir takım stabilizatörler fayda sağlıyor. Tabii bunların daha gönüllü olması gerekiyor. Varlık Fonu devletin cebren oluşturacağı bir şey, halbuki Hernando DeSoto’nun kitabında da belirtilen gayrimenkulün menkulleştirilmesine kadar varacak şekilde kapitalizmi benimsetebilirseniz topluma, geliri en düşük olan vatandaşın dahi sermaye birikimi sürecine kendi birikimiyle katılımını sağlayabilirsiniz.” 


• Sorun konutun fiyatında: 


“Faiz yüksek değil, enflasyon yüksek ama ona da şükür tek hane enflasyonu şimdi gördük. Faiz konusunda vesvese yapmamak lazım. Faiz bir aritmetik meseledir. Faiz kaynak aktarma mantığı içinde pompanın buradan aldığını öbür tarafa aktarırken karını koymasıyla oluşan bir fiyattır. Faizin ucuzlaması için devlet faizin üstüne koyduğunu kaynak aktarma maliyetlerini kaldırabilir ya da hayırlı iş yapanlara faiz farkı iadesi şeklinde sübvansiyonlar ağlayabilir. Faize müdahale de faizle ilgili beyanlar da çok yanlış. Dünyanın hiçbir yerinde siyasiler ve iş adamları böyle şeylerle ilgili konuşmuyorlar. Halk faiz 0.70 olursa evi alacak da 1 kusur olunca mı alamayacak? Problem faizde değil evin fiyatında. Orhangazi bölgesinde arsanın metrekaresi 200 dolarsa faizi konuşmak abestir. Bu şekilde üretime kaynak sağlanamaz. Türkiye’nin kapitalizminde böyle bir çarpıklık var. Bunu düzeltmeliyiz."


‘Mış gibi kapitalizm olmaz’ 


Türkiye’nin yaşadığı olağanüstü dönemde iş çevrelerinin ‘iş’in öne çıkmasını sağlaması gerektiğine dikkat çeken Özince, “Yine aynı kitapta diyor ki ‘mış gibi kapitalizm’ olmaz. Türkiye’nin bu konuda netleşmesi gerekiyor. Türkiye’nin sermayedarlarının kendi sermaye piyasalarının teşkilini istemeleri lazım. Devletin mutlaka fikri ve finansal sermayenin önünü açacak tavır içinde olması, siyasasını bunun üzerine kurması lazım. Başka türlü refahı artırmak, katma-değer yaratmak mümkün olmuyor” görüşünü dile getirdi. Türkiye’nin her şeye rağmen çok ciddi bir dinamik elde ettiğini belirten Özince, “Gelinen nokta önemli bir nokta, yani 1944’lere kadar Düyun-u Umumiye borcu ödemiş bir ekonominin dünyanın 20 ekonomisi arasına girmesi önemli bir performanstır” dedi. Türkiye’nin bu şekilde öncelikli olarak sermaye piyasalarını geliştirmesi gerektiğini vurgulayan Özince, Daren Acemoğlu’na atıf yaparak Türkiye’nin ikinci en önemli işinin de kurumlarını geliştirmek olduğunu söyledi. Özince, “Dünya artık hesap verilebilirlik istiyor. Türkiye mutlaka şeff afl ık ve yönetişim yeteneğini geliştirmelidir” dedi.


Türkiye’nin kamu maliyesi düzelmiştir 


Türkiye’nin kamu maliyesinde çok ciddi düzelme olduğunu belirten Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Beynelmilel kurallar var. Aynen kolestrol, kan değeri gibi. Romanya’ya yaptığım ziyarette övünerek söyledim: Türkiye ile İsviçre kamu borcunun Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı açısından Avrupa’nın, Avrupa Birliği’ne üye olmayan en iyi 2 ülkesidir. Daha ne olsun. İki kere iki dört Adalet ve Kalınma Partisi döneminde hiç tereddütsüz bu konuda çok ciddi iyileşme sağlanmıştır. Kamu maliyesinde çok ciddi düzelme olmuştur. Ancak özellikle vergi gelirleri, vergi adaleti, uluslararası emsallerle üretim maliyetleri, kaynak aktarma maliyetlerinde devletin payı açısından ideal bir noktada mıyız? Hayır.”


Dünya