14 / 05 / 2024

Kriz ne zaman biter?

Kriz ne zaman biter?

Farkındaysanız dengeler olmadan Kainat'ta hiçbir şey `tamam' olmuyor.



Krizler düzenin yeniden kurulması için denizlerin mutlaka dalgalanıp tekrar durulmasına benzemiyor mu?

Evet hayatımızda bile her şey bir denge üzerine oturuyor.

İşimiz, ailemiz hatta evlilikler bile dönem dönem bu tür dalgalanmalar yaşamıyor mu?

Fakat geleceğe matuf endişeler, ümitsizlikler ve karamsarlıklar maalesef insanoğlunun zihnini hep bulandırıyor.

İşte bu durum gelecek endişesi ile düzenin ve dengelerin sorgulanmasını getiriyor ve farklı düşüncelerden medet ummaya götürüyor.

Son günlerde moda oldu, `yok efendim Marx haklımıydı, en iyi sistem sosyalizm'e kadar gitti iş, iyimi?

Duran bir saat bile günde iki kere doğruyu gösterirken bir kriz dünya da milyonlarca insanın ölümüne yol açmış bir abuk ideolojiyi bilimsellik adı altında günümüz insanına kurtarıcı gibi tekrar sunulmasını samimi söylüyorum anlamak mümkün değil.

Bu akademisyenler Dünya'yı kitaplardan ibaret mi sanıyorlar?

Teoride okudukları ile Dünya'yı akılları sıra bunlar döndürüyorlar.

Sevilmeyen ABD nin yaşadığı kriz bunları niye geriyorsa!

Evet medyada bu işe çanak tutuyor ve topluma pompalanan ümitsizlik ve karamsarlık havası ile tüm abuk sabuk fikirler sanki bir kurtuluş reçetesi imiş gibi sunuluyor.

Çaresizliğe bakın, denize düşen yılana sarılıyor. 

Gelecek endişesi hemen `acaba dolar 1.70 ytl den 3 ytl ye çıkarsa o zaman ne yaparız'? gibi düşünceler haliyle bireyin üzerinde bir ümitsizlik ve bir karamsarlık oluşturuyor.

İnsanlar geleceğe endişeyle baktığı zaman çaresizlik duygusu güvensizlik yaratıyor ki bu da toplumda psikolojik olarak bundan hemen etkileniyor.

Tabi ki bu tür dönemler gelip geçici dönemlerdir ve her şey dengelerin yerli yerine oturması ile daha sağlam temeller üzerine kurulacaktır.

Hayata her zaman şöyle bakmak lazım, büyük bir alimin dediği gibi ;

Yaşasın ümit, Kahrolsun yeis.  

Bu girizgah biraz karamsar oldu ama hafta içinde yazılı ve görsel medyada ve insanlarda gelecek endişesinin, yeisin ve ümitsizliğin toplumu nasıl da sarıp sarmalamaya başladığını görünce açıkçası şaşırdım.

Şimdi biz konumuza dönelim ve duruma birde madalyonun öbür tarafından bakalım ; 

Aslında bu kriz ABD de başlayan ve sistem hatası veren siyasi ve ekonomik bir krizdir.

İktidarın güç, kudret, kuvvet, kibir, enaniyet, kar hırsı ve tamahkarsızlık ile kurumlarda ki ticari ahlaksızlığı da eklerseniz Papa Benedic ve marksist Daniel Ortega nın dediği gibi `ilahi fatura' kesiliveriyor.

Tabi ki ülke olarak bizde bu faturadan etkileneceğiz ama buna ''şerden hayır çıkar'' mantığıyla bakalım.

Elbette ülkemizde tedbir, iyileştirme ve bazı muafiyetlerle bu işten karlı çıkabiliriz.

Şu anda Dünya da kriz olabilir ama yatırım argümanları durmayacaktır.

Detaylara girmeden şunu önemle belirtmek gerekirse burada en önemli konu ABD ile Japonya arasında ki ticaret dengesidir.

Eğer bu aşılabilirse ülke olarak 2010 yılına büyük umutlarla gireriz. 

Ülkemiz de özellikle gayrimenkul sektörü cidden çok büyük bir pazardır ve hükümette bu konuda gerekli önlemler paketini genişleterek bu işin ne kadar önemli olduğunun farkındadır. 

Petrol fiyatlarının düşmesi ülkemize sıcak para girişini keser mi?

Son 5 senedir yurtdışından ve özellikle Arap sermayesinin ülkemize getirdiği yatırım hacmi yüzlerce milyar dolardır.

Bakın Anka Ajansı bu hafta konuyla ilgili bir haber geçti ;

''Küresel krizde hedge fonların önderliğinde başlayan gelişmekte olan ülkelerden çıkış, büyük zararları da beraberinde getirdi.

Sıcak para olarak da adlandırılan kısa vadeli yabancı finansal sermayenin Türkiye'deki portföyünün büyüklüğü, küresel mali krizin kasırgaya dönüştüğü son haftalarda rekor hızla eridi.

2007 sonunda 107 milyar doların üzerinde bulunan sıcak para 10 Ekim itibariyle 59.5 milyar dolara kadar indi.

Sıcak para hacminde en büyük paya sahip olan İMKB'deki yabancı portföyünün 23 Ekim itibariyle 23 milyar dolara kadar indiği dikkate alındığında ise toplam hacmin bu tarihte 50 milyar doların da altına indiği tahmin ediliyor.

Yani 57 milyar dolarlık kayıp söz konusu. Bunun da 15 milyar dolarının Türkiye'den çıktığı göz önüne alındığında yabancılar Türkiye'de 42 milyar dolar zarar etti.

Sıcak para hacmindeki küçülme yabancıların portföylerini çözerek paralarını götürmelerinden çok borsadaki düşüş, faiz ve kurdaki yükselme sonucu kalan portföyün dolar cinsinden değerinin düşmesinden kaynaklandı.

Yılbaşından bu yana dalgalı bir seyirle küçülen sıcak para hacmindeki erime, küresel mali krizin adeta kasırgaya dönüştüğü son haftalarda iyice hızlandı.'' 

Peki ülkemize para girişi devam eder mi derseniz zaten bu saatten sonra kimsenin ne çıkacak durumu var ne de mecali.

Çünkü gidebilecekleri başka güvenli limanda yok.

Yabancılar ülkemize daha fazla yatırımla bu güvenlerini göstereceklerdir. 

Faizlerin yükselmesi özellikle konut finansmanını durdurur mu?

Burada alıcılar konut kredi faizleri yükselse bile alacağı konutun fiyatlarında ki düşüşü iyi değerlendirerek bir hesaplama yapabilir.

Ama benim üzerinde durmak istediğim konu 150 m2 konutların %1 KDV, 150 m2 üzeri konutların %18 oranında KDV ile satılmasıdır ki burada bir adaletsizlik vardır.

Bu konuda yapılacak bir değişiklik vergi kaybını da önlediği gibi gelirleri artırır.

Aslında ülkemizde konut finansmanında gayrimenkuller üzerinde değerin %50 sini geçmemek kaydıyla özellikle lüks konutlarda uygulanması hem banka ve finans kurumları açısından hem de müşteri açısından daha doğru olmayacak mıdır?

Belki pazarı daraltır ama hiç değilse riski azaltacaktır.

Veya KDV oranlarını düşürerek kredi yüzdesini artırmakta mümkündür. 

Reel sektör US doların artmasından sıkıntı yaşar mı?

Mutlak surette yaşayacaktır ama US dolarının artmasına sevinen bazı sektörleri de unutmamak lazım.

Ülkenin 2.amiral gemisi olan tekstil sektörü ve ihracatçılar bu işten kazançlı çıkacaktır.

Yalnız tekstil sektörü geçmişte yaptığı gibi taşeronluk ve fason işlerle değil de kendi markaları ile Dünya vitrinine çıkmak zorundadır.

2001 kriz dönemini hatırlarsanız bazı sektörler yüksek kurlardan karlı çıkmıştı. 

Globalizm kasım ayından itibaren yeni bir çehre kazanmak zorundadır.

Özellikle cumhuriyetçilerin Dünya'yı korkutarak ve islamifobia ile yönetme hastalığı bitmek zorundadır.

Demokratlar ise umdurarak yönetmeye talipler! 

Bu yeni dönem de şirketler ve kurumların ticari etik değerler ve zihniyet üzerine disipline edilmesinin sağlanacağını zorunlu görüyorum.

Ben bu dönemde özellikle inşaat sektörünün belirli standart ve normlarla iş yapmasının doğru bir karar olacağını düşünüyorum  

AB uyum yasalarının hızlandırılması ülkemize büyük faydalar sağlayacaktır.

Her zaman şuna inandım; ülkeler her zaman demokrasi, adalet ve hukukla refah düzeyini artırmışlardır, gerisi laf'ü güzaftır.

Evet hiç kimse eyyam ve art niyetlerle bu milletin kafasını karıştırmamalıdır.

Ülkemiz bu kötü günleri sabır, yardımlaşma, üretim ve çok çalışarak atlatacaktır.

İnşaat sektörü ise yeni projelerini hedef kitlesi belli bir şekilde pazara çıkmak zorundadır.

Şu anda arza sunulan projelerin büyük kısmı atıl vaziyette müşteri bekliyor.

Firmalar ise nerede hata yaptığına bakmak zorundadırlar.

Yeni pazarlama ve satış teknikleri konusunda farklı düşünceler üzerine kafa yorulmalıdır. 

Ben şahsen iyimser düşüncelerle bu krizin önümüzde ki bahar aylarından sonra yavaşlayacağını ve hız keseceğini düşünüyorum. 

İyi haftalar. 
 
[email protected]


Geri Dön