L 'Expansion, Türkiye'deki Osmanlı mimarisini inceledi!
Fransız dergisi L"Expansion, hala yaygın imajına karşın Türkiye"nin, artık bir zanaat ve tekstil ülkesi olmadığını, airbus için parça ürettiğini, Renault için ilk elektrikli arabayı imal ettiğini yazdı
Fransız dergisi L"Expansion, 'Osmanlı İmparatorluğu"nun İzleri Üzerinde
Türkiye' başlıklı makale yayımladı.
Devlet Bakanı Zafer çağlayan"ın açıklamalarına da yer verilen makalede,
Türkiye"nin eksen değiştirdiğine yönelik iddiaları değerlendirdi.
Atatürk"ün büyük mozolesinin Türk Başkenti"nin yükseklerinde dikili
olduğu, gece, Ankara ufuklarına hakim mozolenin aydınlatılan sütunlarının adeta
antik bir mabet havası yarattığı ifade edilen makalede, bu büyük mozolenin,
Viyana kapılarından Hint Okyanusuna kadar üç kıtada, beş yüzyıl hüküm süren
Osmanlı İmparatorluğu kalıntıları üzerine, 1923 yılında, ilk kez Müslüman bir
ülkede kurulan laik cumhuriyetin kurucusu, 'Türklerin Atası' Atatürk"e duyulan
derin bağlılığın göstergesi olduğu vurgulandı.
Makalede, Atatürk"ün sade portresinin bugün de kamusal alanlarda asılı
olduğu, Kapalı çarşı"daki ufak esnaf da dahil olmak üzere, hiçbir dükkanın bu
resmi duvarına asmamayı düşünmediğine dikkat çekildi.
Ancak günümüzde, Türkiye"nin giderek Osmanlı"ya ait geçmişine bağlanarak
kendisine yeni bir yol çizmek üzere Atatürk"ün koruyucu gölgesinden uzaklaştığı
iddia edilen makalede, şu ifadelere yer verildi:
'Bu durum, ülkenin komşularına sırt çevirdiği; batı ile ilişkilerine
öncelik verdiği, imparatorluk geçmişini reddettiği Kemalist dönemden de kesin bir
kopmayı ifade etmektedir. Bu kopma, Ahmet Davutoğlu tarafından kusursuz bir
şekilde hayata geçirilmiştir. Birçok yabancı dili konuşabilen parlak Dışişleri
Bakanı Davutoğlu, Osmanlı unsurunu kullanabileceği hiçbir fırsatı
kaçırmamaktadır. 2009 yılındaki unutulmaz konuşma için Saraybosna"nın seçilmesi
tesadüfi değildir. Eski Yugoslavya savaşı sırasında öldürülen Bosnalı
Müslümanların sembolü olan ve 1461 yılında Osmanlılar tarafından kurulan şehirde,
Ahmet Davutoğlu, ülkesinin hedeflerini tarihi bir devamlılık içinde açıkça dile
getirmiş; "16"ıncı yüzyılda, aynen Osmanlıların dünya politikasının merkezinde
olduğu gibi, Balkanlar, Orta-Doğu ve Kafkasları Türkiye ile birlikte dünyanın
merkezi yapacağız" demiştir.'
Bu söylemin çok iddialı olsa da, yeni bir olguya işaret ettiği vurgulanan
makalede, sinemadan edebiyata kadar pek çok alanda, Osmanlı döneminin yeni bir
merakla durmaksızın incelendiği, bu eğilimin, dini hareketi temsil eden ve 2002
yılından beri iktidarda olan muhafazakar Adalet ve Kalkınma Partisi ile
beslendiği kaydedildi.
-'İKTİDAR OSMANLI ÖZLEMİNİ KÖRÜKLEMEKTEDİR'-
Ecole Normale Superier Coğrafi Strateji Merkezi Müdürü ve Türkiye uzmanı
Franck Debie"nin ifadesine göre; 'Osmanlı özlemi bir AK Parti ürünü olup;
Türkiye"nin Kemalizmden çok daha derin olan köklerini bulabileceğini, ülkenin
Akdeniz, İslam ve Kafkasların merkezinde olduğu dönemin canlandırılabileceğini
ispatlamayı hedeflemektedir' ifadelerinin kullanıldığı makalede, bu virajın,
giderek daha belirgin bir hal alan diplomatik hareketlilik eşliğinde alındığı
vurgulandı.
Makalede, bu durumun, soğuk savaş döneminde, NATO"nun önemli bir ayağını
teşkil eden ve Avrupa Birliğine (AB) üye olmayı amaçlayan Türkiye"nin tarihi
müttefiklerini dahi şaşırttığına işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
'İran, İsrail ya da Sudan örneklerinde olduğu gibi son dönemlerde
sürtüşme konuları fazlalaşmıştır. Türk Devleti, stratejik olarak belirleyici bir
aktör olma hedefini saklamamakta, giderek farklı bir ses çıkarmaktadır.
Bu ton değişikliği, özellikle Gazze"ye gönderilen insani yardım filosuna
İsrail komandoları tarafından yapılan müdahale neticesinde 9 Türkün ölümüyle
yaşanan kriz döneminde, daha da belirginleşmiştir. Türkiye burada ortalığı
sakinleştirme gayretinde olmamıştır. Tam tersine bugüne kadar Orta Doğu"da mutlak
güç sahiplerinin aracı olan "sokaktaki Arap insanına" yönelik taktikleri
uygulamakta tereddüt etmemiştir. Bu operasyon meyvelerini vermiş; geçen Kasım
ayında, Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan"ın Lübnan"da adeta bir rock yıldızı
olarak zafer havasında karşılanması ile giderek gerginleşen Avrupa Birliği ile
ilişkiler arasındaki fark belirginleşmiştir.'
-'DOÄUYA DOÄRU BİR KAYMA OLABİLİR Mİ'
Makalede, 'Tüm Kemalizm döneminde doğuya sırt çeviren Türkiye"nin acaba
yeniden yön değiştirerek Batı"dan uzaklaşmakta mıdır' sorusuna Ankara"da görev
yapan Avrupalı bir diplomatın, 'Kesinlikle hayır; Türkiye gücünün farkına
vararak tüm komplekslerinden kurtulan bir ülke haline geliyor, çevresini
keşfediyor ve her ülke gibi menfaatleri doğrultusunda kozlarını oynuyor'
şeklinde verdiği cevabı yer aldı.
Ülkenin yükselişinin, ekonomisindeki kayda değer gelişme olmasaydı mümkün
olmayacağına dikkat çekilen makalede, artık Türkiye"nin, Uluslararası Para
Fonunun (IMF) müdahalesiyle bir kez daha ekonomik iflastan kurtulduğu 2000"li
yıllardan çok uzakta olduğu vurgulandı.
Makalede, o dönemde Avrupa Birliği ile yakınlaşmanın, ülkenin içinde
bulunduğu kötü durumdan kurtulması için tek yol gibi görüldüğü ifade edilerek,
bugünse ortamın çok farklı olduğu ve 2005 yılından beri kişi başına düşen gayrı
safi yurt içi hasılanın yüzde 50 oranında artarak aylık 650 avroya ulaştığı
belirtildi.
İhracatın yüzde 75 oranında arttığı, kalkınmanın motoru konumundaki
yatırımlarında ise bir patlama yaşandığına işaret edilen makalede, '2010 yılında
büyüme yüzde 7,5 olarak gerçekleşmiş; kamu finansmanında iyileşmeler olmuş ve
ülke hızlı bir şekilde kalkınmıştır. Bir ekonomistin de özetle ifade ettiği
üzere; "hala yaygın imajına karşın, Türkiye artık bir zanaat ve tekstil ülkesi
değildir." Türkiye artık Airbus için parça üretmekte; Renault için ilk elektrikli
arabayı imal etmektedir' ifadelerine yer verildi.
Makalede, bu ekonomik canlılığın mevcut şartları tamamen değiştirdiği
vurgulanarak, ülkenin genel bir iyimserlik havasına bürünmesinin ötesinde, bu
özgüvenin, yeni hedefleri de teşvik ettiği ifade edildi.
Eski bir diplomat olan ve halihazırda İstanbul"da bulunan Edam Ekonomik
Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Sinan Ülgen"in, 'Türkiye"nin son yıllarda
perspektifini tamamen değiştirdiğini, artık kendisini sadece Avrupa Birliği
kapısında görmek yerine büyük bir bölgenin merkezinde gördüğünü' belirten
sözlerine yer verilen makalede, kaydedilen büyüme hızı sayesinde, Türkiye"nin,
bugün kendi etki alanını genişletebilecek imkanlara sahip olduğu ve Osmanlı
İmparatorluğu"nun yıkılmasının üzerinden bir yüzyıl bile geçmemişken eski
çevresine gözle görülür bir dönüş yaptığı vurgulandı.
-BALKANLAR VE KAZAKİSTAN"DAKİ şANTİYELER-
Makalede, Türk şirketlerinin bu bölgede müthiş bir şekilde yerleştiğine
dikkat çekilerek, şunlar kaydedildi:
'Firmalar, Kafkaslar ve Orta-Doğu"yu da içine alacak şekilde,
Balkanlar"dan Orta Asya"ya kadar tüm önemli şantiyelerde varlık
göstermektedirler. İnşaat firmalarının devleri arasında sayılan; Sembol, Enka,
Rönesans gibi Avrupa"da az tanınan firmalar tüm alanlarda inşaat faaliyetlerini
sürdürmektedirler. Bölge ülkelerinin çoğu gelişme sürecinde olduğundan, burada
daha yapılacak çok iş bulunmaktadır. Bu bölgede, yeni yolların tamamına yakın
kısmı, tüm havaalanları, alışveriş merkezleri ve oteller Türkler tarafından
gerçekleştirilmiştir. Gürcistan"daki Tiflis Havaalanı, Balkanlardaki otoyollar,
Libya"daki Trablus Limanının yanı sıra, Kazakistan"daki muhteşem devlet sarayı
öne çıkan örneklerdir.'
Coğrafi yakınlığın ve bazı ülkelerle olan dil yakınlığının ötesinde, Türk
Firmalarının önemli üstünlükleri bulunduğu ifade edilen makalede, Frank
Debie"nin, 'Firmaların, Avrupa standartlarını talep eden fakir ekonomilere,
rekabet edebilir mükemmel ürünler ve çok iyi lojistik takip hizmeti
sunabildiği'ne ilişkin sözlerine yer verildi.
Makalede, Türkiye"nin bölgede bu şekilde yerleşmesinin bir tesadüf
olmadığına dikkat çekilerek, Türkiye"nin 20 yıldır sınır komşularında yaşanan
tarihi değişiklikleri zamanında değerlendirebildiği ve Komünizmin yıkılmasıyla
Kafkasların, Orta Asya ve Balkanların kapılarının açıldığını görebildiği
belirtildi.
Sinan Ülgen"in, 'İkinci Irak savaşından sonra, Amerika"nın yasallığının
sekteye uğradığını; İran ve Türkiye"nin etki alanlarını genişletmek üzere bu
boşluktan yararlandığını' anlatan değerlendirmelerinin bulunduğu makalede,
Avrupalı bir diplomatın, 'Demokrasisi nedeniyle, Türkiye burada çok daha önemli
bir koza sahiptir. Türkiye, düşüşe geçen geleneksel Arap sistemleri karşısında
Orta Doğu"da önemli bir model görevini üstlenmiştir' ifadelerine yer verildi.
-EKONOMİNİN HİZMETİNDEKİ DİPLOMASİ-
Makalede, bu açılımın, teorisinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
tarafından ortaya konulan komşu ülkelerle 'sıfır sorun' stratejisine de cevap
verdiği belirtilerek, amacın bugüne kadar ilişkilerin oldukça gergin olduğu bu
ülkelerle ticaretin geliştirilmesi olduğu vurgulandı.
Makalede, Türkiye"de güçlü bir kuruluş olan Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğinin analiz merkezi olarak faaliyette bulunan TEPAV"ın Müdürü Güven Sak"ın,
'Gerçek anlamda piyasa ekonomisinin bulunmadığı komşu ülkelerde, kamu ile
sözleşme yapabilmek için devletle iyi ilişkiler içinde olunması gerektiğini'
belirten sözlerine yer verilirken, Türk Hükümetinin, bu yöndeki girişimlerinde
'Anadolu Kaplanları' olarak adlandırılan ve yeni bir girişimci sınıfı temsil
eden temelinden de cesaret aldığına dikkat çekildi.
Makalede, şunlar kaydedildi:
'Bu yeni dindar ve taşralı burjuva sınıfı, ordu, üst düzey devlet
görevlileri ve sanayinin geleneksel kaptanları tarafından temsil edilen eski elit
Kemalist kesimle sürtüşme halindeki AK Parti tabanını oluşturmaktadır.'
-KOMşU ÜLKELERİ FETİHTEKİ GİRİşİMCİLER-
Makaleye göre, Sinan Ülgen, Anadolu Patronlarının mevcut durumda,
Avrupa"da kendilerini kabul ettirmede zorlandıklarını ve hükümetlerini rekabetçi
oldukları komşu pazarları kendilerine açmaya zorladıklarını belirtti. Bu durum
diplomasi için yeni bir hedef olmakta ve ekonomik yayılma diplomasinin önceliği
haline gelmektedir.
Makalede, bu genişlemenin orkestra şefinin dış ticaretten sorumlu Devlet
Bakanı Zafer çağlayan olduğu belirtilerek, kendisinin, Atatürk resmi ile
İstanbul"un efsanevi futbol takımı Galatasaray"a ait formanın yan yana asılı
durduğu ofisinde, etrafına güven yaydığı ve ülkesinin yeniden kazandığı gururu en
iyi şekilde yansıttığı vurgulandı.
Özetle ifade etmek gerekirse, Bakanın Avrupalılara mesajı açık olduğu
belirtilen makalede, Bakan çağlayan"ın şu sözlerine yer verildi:
'Artık bizi istemiyorsanız, yakında bizim de size ihtiyacımız
kalmayacaktır. Türkiye için dünya, Avrupa Birliği ile sınırlı değildir. Dört
saatlik uçak yolculuğu ile dünya nüfusunun dörtte birini temsil eden 56 ülkeye
ulaşmamız mümkündür. Amacımız 2023 yılında Dünyanın 10. ekonomisi olmaktır.
Gerisi Avrupa"nın kararına kalmıştır. Duyanlara selam...'
-'TÜRKİYE DÜNYA çAPINDA BİR AKTÖR OLMA YOLUNDA'-
L"Expansion, Devlet Bakanı Zafer çağlayan"ın röportajına da yer verdi.
çağlayan, 'Türkiye için, komşu ülkelerle ticaretin geliştirilmesi Avrupa
Birliğine üyeliğin bir alternatifi mi' sorusuna, şu cevabı verdi:
'Hayır, Almanya ve Fransa"nın muhalefetine rağmen Avrupa Birliği"ne üye
olma yolunda müzakereleri sürdürüyoruz. Türkiye, AB için yük değil bir kazanç
olacaktır. Türkiye dünyanın 15"inci, Avrupa"nın ise 6"ıncı ekonomisi
durumundadır. Ortalama 28 yaşında olan çok genç bir nüfusa, komşu ülkelerle dini
ve etnik derin bağlara sahibiz ve hızla kalkınmakta olan bir bölgenin
merkezindeyiz. Üye olmamız halinde, Avrupa Birliği"ni de güçlendirebiliriz.
Bazıları, ekonomisinin büyüklüğü nedeniyle Türkiye"nin bir tehdit olacağını
düşünüyor. Fakat görüyorum ki; yakın zamanda Yunanistan ve İrlanda gibi daha
ziyade küçük ekonomiler Avrupa için sorun olmuştur.'
Türk dış ticaretin çeşitlenmesinin stratejik bir değişimin yansıması mı
olduğuna ilişkin bir soruya çağlayan, Türkiye"nin eksen değiştirmekte olmasının
tartışmalı bir konu olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
'Evet doğrudur, bir eksen değiştiriyoruz; zira dünyanın ağırlık merkezi
de değişmiştir. G7 ülkelerinin dünya ticaretindeki payları gerilemektedir.
Dünyaya ihracatımız artarken, Avrupa"ya yönelik ihracatımız azalmaktadır. Mevcut
durumda, ihracatımızın yarısından azı Avrupa Birliğine yönelik olmaktadır. Son
yedi yılda, komşu ülkelerle olan ticaretimiz yedi kat artmıştır. Türkiye, dünya
çapında bir aktör olmaktadır.'
Bakan çağlayan, Türkiye"nin dış ticaret politikasının Osmanlı özleminin
gölgesinde mi kaldığına yönelik bir başka soruyu, şöyle yanıtladı:
'Kesinlikle hayır, Osmanlı İmparatorluğu artık yok; Türkiye 1923"den
beri laik bir cumhuriyettir. Osmanlı İmparatorluğu"nun yüzyıllarca üç kıtaya
yayılan mirasından onur duymakla beraber, diplomasimiz ve ticaret politikamız iki
prensibe dayanmaktadır: Komşularla sıfır sorun ve arzu eden tüm ülkelerle
sınırsız ticaret.'
AA