Genel

Limak İstanbul Ofisi’nin tasarım hikayesi!

Limak İstanbul Ofisi’nin tasarım hikayesini Limak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir ve Sistema Teknolojik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Kendirli anlattı.

Gayrimenkul sektörünün de önemli aktörlerinden biri olan Limak Holding’in bir süre önce taşındığı yeni ofisi çağdaş sanat işlerinin de sergilendiği uluslararası bir platform. Geçtiğimiz yıl bir de ödül kazanan Limak İstanbul Ofisi’nin tasarım hikayesini Limak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir ve Sistema Teknolojik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Kendirli ile konuştuk.


EBRU ÖZDEMİR: Biz çok uzun zaman Maslak’ta bir binada kiracıydık. İstanbul’da satın almak ya da sıfırdan bina yapmak üzere bir yer arıyorduk. Bir arkadaşımızın tavsiyesi üzerine Zorlu Center’a bakmaya karar verdik. Geldiğimizde yerinin çok merkezi, inşaat kalitesinin çok yüksek olduğunu gördük; metroya erişimi vardı, güzel bir AVM içerisindeydi ve İstanbul ticaret hayatına yakın olan prestijli bir yapıydı. Kararımızı verip satın aldıktan sonra iç düzenlemesi için konunun uzmanı bir firma aradık. Birkaç farklı yerden teklif aldık. Bunlar içinde Sistema’nınki dikkatimizi çekti. Görüşmeler sırasında İhsan Bey’in yakın ilgisi bizi etkiledi. Referans olarak görüştüğümüz herkes de çok olumlu görüş bildirdi. Sonuç olarak Limak istanbul Ofisi için Sistema’yla ilerlemeye karar verdik.

Tabii klasik bir inşaat firması olarak ilk yaptığımız şey bir ihale açmak oldu. O süreçte de hem fiyat, hem çözüm, hem de takvim olarak en uygun teklifi Sistema sundu. Projenin uygulama sürecinde de beraber çalıştık. Bizi temsilen deneyimli bir arkadaşımız işveren temsilcisi olarak onlarla çalıştı; o da çok memnun kaldı. İnşaat verilen kriterlere uygun olarak verilen sürede bitirildi. Ve Mart 2015’te taşındık.

Eskiden bizim ofisimizin Maslak’ta olduğunu duyanlar, oraya pek gelmek istemiyordu. Bizim için en büyük fark, insanların Zorlu’ya gelmek istemeleri oldu diyebilirim. Ben artık ofisime sabah girip, akşama kadar hiç çıkmadan toplantı yapabiliyorum; bu, İstanbul gibi bir yerde gerçek bir kazanım. Diğer taraftan Zorlu Center’dan işletme tarafında gayet memnunuz, güvenliğinden temizliğine çok özenliler.


KUYAŞ ÖRS: Eski ofisten buraya geçerken ne türden talepleriniz olmuştu?

EÖ: Eski ofisimiz zaman içinde ihtiyaçlarımız arttıkça genişlemiş, son noktada derme çatma denebilecek bir duruma gelmişti. Yeni yere geçerken çok kapsamlı bir planlama yaptık. Limak İstanbul çok hareketli bir ofis; temelde holdingin yatırım ve enerji gruplarını barındırıyor. Gayrimenkul ve hukuk gibi başka fonksiyonlar da var. Bir de buna burada hep bulunan çalıştığımız yerli ve yabancı iş ortaklarımızı da eklenince ofiste hiç durmak bilmeyen bir toplantı trafiği olduğunu söyleyebilirim. Yeni ofisi planlarken birkaç konu ön plana çıktı: Öncelikle direktör odalarını, misafir ağırlanmayacak biçimde küçük tasarladık, çünkü tüm misafirlerin çeşitli büyüklüklerdeki toplantı odalarımızda ağırlamayı istiyorduk. İlk başta 8-10 kişilik küçük gruplar için planladığımız açık ofislerimizi daha sonradan kapatmaya karar verdik.




KÖ: Neden vazgeçtiniz açık ofislerden?

EÖ: En son Zara’nın İspanya ofisini gördüm. Ve şunu fark ettim, orada sistem işliyor, çünkü tüm sistem açık ofis. Yani yarısı açık yarısı odalardan oluşan karma bir yapı değil. Tam anlamıyla açık ofisin bizde işlemeyeceğine karar verdik. Onun yerine paylaşılan odalar ve ortak alanlar olarak kullanılan çokça sosyal mekan tasarladık; buralarda beraber yemek yeniyor, doğum günü kutlanıyor veya sadece bir araya gelinip sohbet ediliyor. Bir de yeni ofisimizin en temel sorunlarından biri ışıktı; tavanlar alçak olduğu için ışık ön cepheden avlu tarafına yeterince ulaşmıyor. Ona da iyi bir çözüm ürettiğimizi düşünüyorum.


İHSAN KENDİRLİ: Sistema olarak bizler Limak ofisini planlar ve projelendirirken geniş kullanım amaçlı bir platform üretme fikri üzerinden ilerledik. Bu açıdan yola çıkıldığında ofisin temel yapısının açık ya da kapalı odalardan oluşmasının kayda değer üst karar açısından önemi olmadığını düşünüyorum. Çünkü genel kapsamda değerlendirdiğimiz bilgilere dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki Limak global bir dünya firmasına dönüştü. Artık dünyanın bir çok önde gelen inşaat, finans vb. firmasıyla, yatırım ve fon grupları ile çok yakın ve büyük ölçekli ilişkiler içinde. Ve bu ilişkileri de Balkanlar’dan Kuveyt’e, Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan çok geniş bir coğrafyada yayılı olarak yürütüyor. İstanbul bu uluslararası ve boyutlu operasyonun merkezi. Maslak’taki ofis yaklaşık 100 kişilik bir ekibin ihtiyaçlarını zorunlu olarak karşılıyordu belki, ama bahsettiğim ölçekte uluslararası merkez işlevini yerine getirmekten çok uzaktı. Bu anlamda Limak’ın geleceğe dönük duruşunu yansıtmıyordu diyebilirim.

Her şeyden önce bizim burada tasarladığımız yeni ofis, işbirliği içinde olunan global ve farklı aktörlerin bir araya gelebildiği sinerji odaklı bir platform olarak düşünüldü. Amacımız dünyanın her yerinden gelen çok farklı aktörlerin çok çeşitli büyüklüklerde gruplar halinde, her an bir araya gelip ortak çalışabilecekleri dinamik bir ortam yaratmaktı. Bu katılımlar, ortaya çıkan neticede firma yöneticilerinden hükümet temsilcilerine kadar pek çok seviyede ve çok üst düzey de olabilir. Dolayısıyla bu ofisi konuşurken tasarım anlayışından veya kullanılan malzemeden önce bu temel ana fikrin gündeme gelmesi ve ön plana çıkması gerektiğini düşünüyorum.

İkinci önemli konu da, bugün Limak’ın ihtiyaçlarını karşılayan mekanın gelecekteki gelişmelere uyum sağlayabilmesiydi. Kuşkusuz yeni ofisinde Limak’ın mal sahibi olması da büyük bir avantajdı. Planlamamızı yaparken bu kalıcı pozisyondan da azami faydalanmaya çalıştık.

Tasarım detaylarına gelecek olursak, yeni ofiste kullanılan konseptin ve malzemelerin Limak için de yeni olduğunu söyleyebiliriz. Bir anlamda Limak bünyesi de kurumsal çerçevede yeni bir imaj ve vizyonla tanışmış oldu. Bu da tasarım yapan bir şirket olarak bizim için büyük bir şanstı, aslında bu ölçekte bir firmanın radikal yeniliğe açık olması pek sık karşılaşılan bir durum değil. Burada ortaya çıkan netice ve uyumun, bu proje özelinde Londra’da almış olduğumuz tasarım ödülü ile de tescil edildiğini belirtelim; Limak İstanbul ofisi geçtiğimiz yıl Intenational Property Awards’da ofis iç mekan tasarımı kategorisinde ödüllendirildi.


KÖ: Mekanlar da, tıpkı markalar ya da logolar gibi firmaları ifade eden kurumsal kimlik unsurları. Bu anlamda yeni ofisinizi Limak’ın bir ifadesi gibi düşünmek mümkün. Bu anlamda geleceğe nasıl bakıyorsunuz?

EÖ: Ankara ofisimiz daha içe dönük çalışıyor. İstanbul ofisimiz bizim dışarı açıldığımız amiral gemimiz diyebiliriz. Bu anlamda bizi en iyi ifade eden mekan olmasına gayret ettik. Bizim şirketi iki kelimeyle ifade edecek olsam mobilite ve esneklik derdim. Biz aslında aynı anda çok fazla yerde olmak durumunda olan bir firmayız. Türkiye’nin dört bir tarafında olduğumuz gibi yurtdışında da devam etmekte olan birçok işimiz var. Ekibin büyük bir kısmı sürekli uçakta. Her an yeni bir gelişme olabilir, siz de kendinizi bir uçakta bulabilirsiniz. Mesela benim burada bir odam yok, ve bu bana büyük bir rahatlık sağlıyor. Bizim için ideal olanın kimsenin odasının olmadığı ve kimsenin kağıt kullanmadığı bir düzen olduğunu düşünüyorum. Zaten dünya da o yöne doğru gidiyor.


İK: Tabii ki şu anda geleceğin ofisinin nasıl olacağı ve bugün ile ne tür benzerlikler taşıyacağı çok önemli bir tartışma konusu. Ofis gerçekten olacak mı gelecekte, yoksa herkes evinden veya mobil ortamlardan mı çalışacak? Genelde kabul edilen görüş, ofislerin yakın gelecekte hiçbir zaman yok olmayacağı, çünkü iş kültüründe mekan üzerinden kurulan bir aidiyet ilişkisi var; ve bu durum insan doğasıyla yakından ilintili. Ancak mekanın kullanımında yerleşik ast-üst ilişkilerinin ve çevresel fonksiyonların dönüşümü söz konusu. Ve mekanlar herkese erişim ve fayda olanağı sunan, dikey değil yatay ve verimli platformlar haline gelmek mecburiyetinde.


Sistema olarak, halihazırda hizmet verdiğimiz firmalara baktığımızda ofis kullanımında halen geleneksel anlayışta firmaların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Bu firmaların bazılarında, özellikle global menşeili olanlarda, kapalı odalardan tamamen kurtulup açık ofislere geçme yönünde ciddi bir baskı var. Bu süreçte bazı oda sahibi yöneticiler direnç gösterdiği için onları da ikna olmaya zorlayacak bir değişim yönetimine ihtiyaç duyuluyor. Biz de tasarım sürecinde elimizden geldiğince yeni ofiste olan ve eskisinde olmayan faydaları öne çıkararak bu değişime destek olmaya gayret ediyoruz. Bana sorarsanız, bu iş büyük şirketlerde çalışanların nasıl takdir ve taltif edildiğine kadar gidiyor; belki de söz konusu titrler ya da makamlar olmasa…


EÖ: Türkiye olarak titr, makam, araba, kartvizitle tanımlanan bu iş dünyası modelinden bir an önce uzaklaşmamız lazım. Maalesef bunda da geç kaldığımızı düşünüyorum. Biz aslında hiyerarşisi az olan bir firmayız. Genel olarak mekanda herkesin her şeye erişimi olduğunu söyleyebilirim.


KÖ: Projenin tanıtım metninde bir ofis-müze tanımı geçiyor. Biraz da ofiste sergilenen sanat işlerinden bahsedebilir miyiz?

İK: Projeye başlarken Ebru Hanım’ın sahip olduğu kişisel sanat koleksiyonunu yeni ofise dahil etmek gibi bir niyetle yola çıkmıştık. Ve tasarım ilerledikçe ortaya çıkan birçok dikey yüzeyi koleksiyonun sanat danışmanının da katkısıyla bu amaçla kurguladık. Neticede bu süreçte bir anlamda arzu edilen her fonksiyon kendi yerini buldu diyebiliriz.

EÖ: Benim sahibi olduğum 400’e yakın tablo, heykel, enstalasyon, videodan oluşan bir koleksiyonum var. Bu işleri sergileyecek bir ortamımız yoktu. Yeni ofis bunun için bir fırsat oldu diyebilirim. Buraya 100’ün üzerinde eser koyabildik. Burada belirli bir döneme ait çağdaş işler var. Bunları koleksiyonun danışmanıyla birlikte yerleştirdik. Bu işlerin ofisi kişiselleştirdiğini, mekanların hissiyatını arttırdığını düşünüyorum. Nitekim gelen ziyaretçiler de bu anlamda çok olumlu görüş bildiriyor. Çalışanlara da kendi odalarına asacakları eseleri seçme şansı tanıdık. Bir de çalışan arkadaşlara yönelik, işlerin ne anlama geldiğine dair, çağdaş sanat içerikli bir seminer oragnize ettik. O da çok olumlu tepki aldı. Her ne kadar bu benim koleksiyonum olsa da, herkesin bu eserlere nasıl sahip çıktığını gördükçe bu işlerin ofisteki varlığının bir aidiyet yarattığına şahit oluyoruz. Bu arada koleksiyon büyümeye devam ediyor, ve ofise de yeni işler ekliyoruz. Her yeni eserle birlikte arkadaşların bu işe verdiği tepkiler de hoşuma gidiyor. Burası olamasa bu eserler depolarda durmaya devam edecekti. Yeni ofisimizden bu etkileşim olanağını sunduğu için de çok memnunum.