Sektörel

Mansur Yavaş: Ankara'nın yüzde 3’ü yapılaştı!

CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş, Ankara'ya dair planları, hedefleri ve projeleri açıkladı. Yavaş, Ankara için devasa projeleri olduğunu söyledi. 

CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş, CNN TÜRK ekranlarında Buket Aydın'ın sunduğu '40'a konuk oldu. Hürriyet Gazetesi'nde yer alan habere göre; Yavaş, seçim çalışmaları hakkında konuştu. 

Sağdan Sola geçen bir adaya Ankaralı seçmen neden oy versin?
Öncelikle şunu söyleyeyim. Bu soruyu sorduğunuz için de teşekkür ediyorum. Çünkü zaman zaman, bazen beni iyi tanımayan, geçmişimi bilmeyen veya geçen seçimde bu konularla ilgilenmeyen birçok kişinin yanlış intibalara kapıldığını bende görüyorum. Ama şöyle bir şey var. Geçen seçimde ben Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday olduğum zaman aslımı inkâr etmeden “Ben neysem oyum.” diyerek ben oradan aday oldum ve birlikte çalıştık. Ama aslında benim aday yapılmamın sebeplerinden bir tanesi, Ankaralılar beni Beypazarı Belediye Başkanlığından tanıyorlardı. Yılda 400- 500 bin kişi Beypazarı’na geliyordu. Orada yapılanları görüyorlardı. Daha sonra 2009 yılında aday olup, projelerimi açıkladım. Ankara’nın her kesiminden oy aldım. Yine 2014 yılında da aynı şekilde oy aldım. 1 milyon 400 bine yakın kişinin Ankara’da bana oy verdiğini hesap ederseniz, demek ki Ankara’da bana karşı kesin bir güven var. Bu nedenle ben güvenmeye devam etmelerini, çünkü şu andaki hedefim en az 2 milyonun üzerinde oy almak.

Siz Cumhuriyet Halk Partisi’nin mi, yoksa Kemal Kılıçdaroğlu’nun mu Ankara Adayısınız?
Önce şunu sorayım. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hangi partinin genel başkanı? Dolayısıyla ben sorunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü birbirinden şu an da ayıramazsınız. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel başkanıdır. Dolayısıyla ben hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ama aynı zamanda da Millet ittifakı bağlantısıyla İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in de adayıyım. Ama olaya öyle bakmıyorum. Ayrıca Mansur Yavaş gönüllüleri var. Aslında ben Haymana’nın adayıyım, Nallıhan’ın adayıyım, Şereflikoçhisar’ın adayıyım, Çubuk’un adayıyım, Kızılcahamam, Kazan’ın adayıyım, Polatlı’nın adayıyım, yani tüm Ankara’nın ilçeleri ve merkezi, hepsinin adayıyım. Bu arada Ankara’da yaşayan o kadar çok Çorumlu, Çankırılı, Kırşehirli, Kırıkkaleli, Yozgatlı hemşerilerimiz var ki, onların hepsini ve aslında 81 ilden gelmiş ve Ankara’da yaşayan 6 milyon insanın hepsinin adayıyım. Böyle bakmak lazım, şunun ya da bunun adayı diye bir şeyi kabul etmiyorum.

Yalnız çok hızlı hızlı cevaplar geliyor. Süre çok iyi değerlendiriliyor. Şimdi, siz burada yaklaşık olarak 1,5 dakika arttırdınız. İhtiyacınız olursa isteyebilirsiniz.

Ankara’yı yönetmek, Beypazarı’nı yönetmekten nasıl daha kolay olabilir?
Çok daha kolay, çünkü imkânları çok daha fazla. Beypazarı’nda kısıtlı imkânlar var. İnsanları bir şeye ikna etmekte çok zorlanırsınız. Yani “Ekonomiyi kalkındırmak için şöyle bir şey yapalım.” dediğiniz zaman maalesef bütün ülkedeki insanlarımız eliyle dokunmadan, gözüyle görmeden inanmıyor. Bakınız kısa bir şey anlatacağım. Bir hanımefendi benden iş istemeye geldi. Eşinden ayrılmış, küçücük çocuğu var. “Belediyede ne iş verirseniz verin” dedi. Dedim ki “Bakın belediyeden aldığınız para ile siz geçinemezsiniz. Ben size bir yol önereceğim. Benim dediğimi yaparsanız bir yıl sonra gelin. Daha çok kazanmazsanız söz sizi belediyede işe alacağım.” Ve yönlendirdim. Çünkü o günlerde ihtiyacımız vardı. Gelen turistlere bir şeyler satılması gerekiyordu. O hanımefendilerin bu işe başlaması, bana inanması daha sonra diğer hanımların onları görmesi sonucu, o tarlada çalışan, başkasının himayesine ihtiyacı olan, başkasının yardımı ile geçinen insanların, ben görevi bıraktığımda 2 bin 500 tane kadın artık iş kadını olmuştu ve her birinin yanında onar, on beşer tane kadın çalışıyordu. Eğer o bir kişi bana inanıp ikna olmasaydı. Belki biz bu başarıyı yakalayamayacaktık. Şimdi geliyorum Ankara’ya. Ankara’da imkânlar o kadar fazla ki, Ankara’da ne isterseniz yapabilecek pozisyondasınız. Yeter ki imkânları doğru kullanın, yeter ki o fırsatları kaçırmayın veya vizyonunuz olsun. O işi kendiniz inanın mutlaka yaparsınız. Biz bunu Beypazarı’nda imkânsızlıklar içinde yaptık. Dar bütçeyle yaptık. Ama Ankara’nın bütçesi, Türkiye’nin en büyük bütçelerinden bir tanesi.

Belediyecilik açısından bakıldığında Ankara’nın en büyük eksiği sizce nedir?
Ankara aslında Türkiye’nin en eğitimli yerlerinden birisi. Çok iyi insan yetişiyor üniversitelerde ama maalesef biz beyin göçü veriyoruz. Bunun yanında tüm Türkiye’den akan para Ankara’ya geliyor. Ama Ankara’da fakirlik var, ekonomik darlık var. Ankara’da insanlar işsiz. Yaşadığı kentten mutlu değil. Ulaşım sorunu var, belediye hizmetleri çok çok pahalı, insanlar mutsuz. O zaman Ankara’da bir problem var. Ben bu problemin en büyük sebebinin yönetim tarzı olduğuna inanıyorum. Çünkü siz Ankara’nın çok büyük bir bütçesini yönetiyorsunuz, belediye hizmetlerini pahalı verdiğiniz gibi, bir de bunun reklamını yapacağım diye veya kendi kişisel öngörünüzle yaptığınız yatırımlarla Ankara’yı zarara uğratıyorsunuz. Ancak Ankara’nın asıl ihtiyaçlarını karşılayamıyorsunuz. Hangisinden bahsedeyim? Çarpık kentleşmeden mi başlayayım, park ve bahçelerin azlığından mı başlayayım, ulaşım zorluğundan mı başlayayım? Ankaralılar çok mutlu değiller. İnşallah biz Ankara’ya bereket ve huzur vadediyoruz.

Peki kısa vadede bunları çözebileceğinize inanıyor musunuz?
 Elbette çözeceğiz. Çünkü yönetim anlayışımız değişecek Ankara’da. Öncelikle şimdiye kadar yapılacak her şeye Ankara’da bir kişi karar verdi. Meslek odalarıyla işbirliği yapmadı, STK’larla, üniversitelerle işbirliği yapmadı, Kent konseyini neredeyse hiç tanımadı. Oysa belediyenin yaptığı bütün hizmetleri “benim maaşım dâhil” halkın ödediği vergilerden karşılıyoruz. Yani bu hizmetleri bir kendi cebimizden karşılamıyoruz. Vatandaştan aldığımız vergiye göre harcamamız gerekiyor. Bunun içinde bütün dünyada geçerli olan bir kural vardır. “Ödeyen karar verir.” Siz eğer yapacağınız işleri halkın önceliğini öne almak suretiyle yaparsanız. Birincil ihtiyaçlarını karşılarsınız. Kütüphane yok ilçelerimizde, kreş yokluğu nedeniyle maalesef kadınlarımız çalışamıyor, işi bırakmak zorunda kalıyor. Dolayısı ile hem ev bütçesi zarar ediyor, hem Ankara’nın üretimine zararı oluyor. Bu nedenle Ankara’nın ekonomisini ayağa kaldıracak çalışmalar yapılması gerekiyor. Bunu da tek başınıza yapamazsınız. Hangi yolda yürümeli? 2050 yılında dünyadaki gelişmeler neler olacak ve Ankara bunun neresinde yer almalı ve biz hangi istikamette bunları yönlendirmeliyiz? Turizmde ne yapmak lazım, işsizlik açısından ne yapmak lazım bunların hepsini ölçüyoruz. Mesela bugün asgari ücretle çalışan bir insan, İvedik Organize sanayi bölgesinde çalışıyor ve Mamak’ta oturuyorsa, aldığı ücretin yarısına yakınını ulaşıma ödüyor. Dolayısıyla çalışmamayı tercih ediyor. Çok mu zordur bu kadar ekonomik sıkıntı varken, bu insanlara 2 tane otobüs bileti verip ücretsiz gidip gelmesini sağlamak? Ulaşım ücretini ortadan kaldırdığınız zaman hem bu insanlara yardım yapmak zorunda kalmıyorsunuz, hem de oradaki üretime katkınız bulunuyor. Şimdiki durumda işveren işçi arıyor. İşsizlik ise son haddinde.

Ankara’da Melih Gökçek’in ağırlığı ve seçime olası etkisi var mıdır?
Bence yok artık. “Neden yok?” derseniz, şu anda Sayın Gökçek neden “görevden alındığını” izah edememiş, görevden alanların da “Neden görevden alındığı” kamuoyuna açıklanmamış bir kişidir. Fazla konuşmaya gerek yok. ‘Neden?’ derseniz, Ankara’da yaklaşık 4 milyon seçmen var ve Gökçek bunlardan sadece bir tanesi. Yani bir oy verecek O’nu da nereye verecekse saygımız sonsuz. Konuşmanın bir anlamı yok diye düşünüyorum.

Neden Ankara’nın en büyük sorunu Melih Gökçek demiştiniz?
Bir kişi yönettiği için, kendi başına karar veriyor. Mesela, karşılığı olmayan büyük yatırımlar yapıyor. Bu yatırımların maalesef ki Ankara’ya bir geri dönüşü olmadığını ve ölü yatırım olduğu ortaya çıkıyor. Suyu pahalıya satıyor, ulaşımı pahalı yapıyor gibi ve kimseyi dinlemiyor. Ama geride kaldı artık. Çok fazla konuşmak istemiyorum bu konuyu. Bu olay bitti. Artık yeni bir dönem başladı. Yeni gelen sayın belediye başkanı da zaten benim 2014’te ileri sürdüğüm birçok itirazı haklı bularak hepsini gerçekleştirdi. Bir de bir şey daha söylemek istiyorum. Sayın Özhaseki de bakın söylerken diyor ki “Yönetim tarzı benim yönetim tarzıma uymuyor. Üslubu benim üslubuma uymuyor.” diyerek aslında benim haklılığımı tescil etmiş oluyor.

Anketlere göre Ankara yarışında kim önde? Anketler her partiye farklı mı geliyor?
Ben anket yaptırmadım açıkçası. Ben anketi sokakta görüyorum. Doğrusunu söyleyeyim. Çünkü vatandaşın karşısına gittiğim zaman, vatandaşta şöyle bir intiba var. “Geçen dönemden kalma sanki emareti geri verelim. Geçen dönem Mansur Yavaş’a bir haksızlık kaldı” gibi düşünüyorlar. Bunu da toplumun her kesiminde, hem ekonomik açıdan hem de semtlere yaydığınız zaman, ilçelere yaydığınız zaman buralarda açık açık görüyorum. Ben henüz anket yaptırmadım ve Mansur Yavaş’ın anketi diye bir şey hiç yayınlanmadı. Genellikle şöyle anketler yayınlandı. Hükümete yakın anketçinin yaptığı ankete göre diyerek anketler yayınlandı. Dolayısıyla ben sadece vatandaşta gördüğüm ilgiye göre konuşabilirim şu anda

Peki anket ne zaman açıklayacaksınız? Hiç mi yaptırmayacaksınız?
Hayır, adaylarımız yeni belli oluyor. İlçe adaylarımız belli olduktan sonra mutlaka yaptıracağız.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ikinci kez aday olmak nasıl bir duygu? Heyecanlı mısınız yoksa temkinli mi?
Güzel bir duygu, ama bir düzeltme yapmam gerekecek. Ben 3. Kez adayım. 2009 yılında Milliyetçi Hareket Partisi’nin adayı olmuştum. Aday olduğum zamanda her kesimden oy aldığım gibi, partimin bir önceki seçime göre oy oranını neredeyse 2 katına katlamıştım. Yine Cumhuriyet Halk Partisi’nden 2014 yılında aday olduğum zaman, Oyları 12-13 puan üzerine çıktık. Şimdi inşallah çok daha fazlasını alacağız. Temkinli değilim ama tedbirliyim artık. Geçen dönem bir kaza yaşadık. Bu nedenle çok tedbirliyim.  Gereken tedbirleri alarak, inşallah bir kaza olmaması için çalışıyoruz.

Ankara’yı üçüncü kez kaybedersem, siyaseti de bırakırım düşünceniz var mı?
Tabii ki bırakırım. Neden bırak mıyım? Çünkü benim kişisel ihtirasım yok. Kişisel ihtirasım olsaydı, gelen milletvekilliği tekliflerini kabul ederdim. Ancak şimdiye kadar 4 kez çeşitli partilerden milletvekili teklifi gelmesine rağmen ben kabul etmedim. Benim buradaki amacım geçen seçimlerde aldığımız 1,5 milyon oyun karşılığını vermek. Çünkü bunun devamının gelmesi ben vatandaşlar tarafından istendiğini görüyorum. Talep edildiğini görüyorum. Kaybedersem sorun yok siyaseti bırakırım. Gençlerin önünü açarım. Tabii ki Ankara ile olan ilgim devam eder. Ankara için gerek sivil toplum kuruluşlarında veya gönüllü kuruluşlarda çalışmaya devam ederim. Gençler arzu ettikleri takdirde tecrübelerimi onlara aktarırım.

Ankara için ne gibi projeleriniz var? Kazanırsanız önceliğiniz ne olur?
Projesi olmayan bir insan ilk aday olup da Ankara’nın karşısına çıktığı zaman herhalde oylarını ikiye katlamaz. Veya 2. Defa aday olduğu zaman yine projesi yoksa mutlaka yine oy alma ihtimali yok. Kaldı ki benim 2 dönemde de proje olarak sunduğum şeylerden birçoğu hem Türkiye’de uygulanıyor, hem de Ankara’da da birçoğu yapıldı. Şimdi projesi yok deniliyor. Bakın halka ucuz su içirmek bir proje değil midir? Geçen 2018 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesinin 1 katrilyon, yeni para ile 1 milyar Türk Lirası sudan gelir elde ettiğini çıkıp televizyonlarda açıkladım. Bunun fahiş bir kar olduğunu, insan hakkına aykırı olduğunu söyledim. Bir hafta geçmeden su yüzde 30 ucuzladı. Bu bir proje değil midir sizce? Madem yüzde 30 indirim yapılabiliyordu, neden yapılmadı şimdiye kadar? Dolayısıyla ben yine projelerimle ortadayım. Sayın Özhaseki Kazan’a gittiği zaman, Çubuk’a gittiği zaman, Kalecik, Bağla’ya, Haymana’ya gittiği zaman, Polatlı’ya gittiği zaman gitsin oralarda sorsun “Mansur Yavaş size ne vadediyor” diye veya Ankara’ya herhangi bir yere çıktığı zaman, gidip de “Mansur Yavaş’ın hangi projesini biliyorsunuz” diye sorsun. Halk mutlaka bunun cevabını verecektir. Artık Ankara bırakın Ankara’yı Türkiye böyle çılgın projelerden falan bıktı. Benim en büyük projem nedir biliyor musunuz? Ankara’ya bereket ve huzur getirmektir. Ankaralıyı yaşadığı kentte mutlu etmektir. Yani başka bir şey düşünmüyorum. Ankara’da insanların zengin yaşaması, aç açık yaşamaması benim en büyük projemdir. Mesela birçok ulaşım projem var, başka daha büyük devasa projelerimiz var. Ama şöyle de bir de projem var. Bugünkü bu kadar ekonomik sıkıntı içerisinde, eğer baktım ekonomik durumu ülkenin düzelmiyor. O halde yapacağım şey şu, masraf gerektirecek tüm yatırımları bir yıl ertelemek suretiyle, kentte bir tane aç açık bırakmayacağım. Bunun sözünü veriyorum. Bu bir proje değil midir? Çünkü ülkedeki ekonomik sıkıntının nedeni diyelim ki hükümetse, ama belediyeler olmasa eğer bugün Türkiye’de şimdiye kadar 2002 krizinde ve tüm krizlerde belediyeler kendilerini öne çıkararak Türkiye’de kaos olmasını engelledi. İşte ben belediye başkanı olduğum zaman, ışıklarda durup mendil satan kimseyi göremeyeceksiniz. Bileceksiniz ki bunların insani bütün ihtiyaçlarını zaten belediye karşılıyordur. Dolayısıyla biz Ankara’nın tümünü kucaklayan, mutlu eden bütün projelerde varız. Bu projeler somut projelerdir. Kimi insana direk dokunan projelerdir, kimi 2050 yılına doğru yapılması gereken projelerdir, kimi de acil yapılması gereken kreş, kütüphane, sağlık ocağı gibi projelerdir.

Size oy vermeyenleri Marjinallikle mi suçluyorsunuz?
Ilımlı demek ne demek? Bu kadar kutuplaşma olmasına rağmen aynı otobüste seyahat ediyoruz. Aynı işyerinde çalışıyoruz, aynı apartmanda oturuyoruz. Ama bugüne kadar hiç kimsenin siyasi nedenlerle kavga ettiğini görmüyoruz. Çünkü toplum siyasetin ötekileştirici dilinden, keskin dilinden artık bıktı. Kirli siyaset istemiyor. Ben 2 seçimdir adaydım, 3. defa adayım. Ne adayların geçmişi hakkında, ne kimliği hakkında hiçbir şekilde konuşmadım. Ben sade ve sadece Ankara için yapacaklarımı anlatarak ortaya çıkıyorum. Bu dil Ankara’nın ve Türkiye’nin özlediği bir dil. Oy vermeyen, diyelim ki partilerine çok bağlı insanlar olabilir ona da saygı duyarım. Ama benim gözümde ılımlılıktan kastettiğim oy versin vermesin herkesi insan olarak görmek var. Partili olarak kimseyi görmüyorum. Değil mi ki 6 milyon insan bana vergi verecek, bizde 6 milyon insana hiçbirini ayırmadan hizmet edeceğiz. Ilımlılıktan kastım budur. Tarafsız, adil bir şekilde herkesi kucaklamak ılımlı bir dildir. Siyasi gözle bakmamak lazım diye düşünüyorum.

“HDP Millet İttifakına katkıda bulunmak için bazı büyükşehirlerde aday göstermiyor” eleştirileri geliyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Onlar bizim tamamen dışımızda Bakın tekrar ediyorum. Ben Ankara’da yaşayan 6 milyon insandan para alıyorum, vergi alıyorum. Onların parasıyla da ben herkese hizmet edeceğim. Olay bu kadar basit. Onların aday çıkarıp çıkarmaması, bir başka partinin başka türlü davranması, onlar benim dışımda olan şeyler. Ben Ankaralılara diyorum ki, sizden aldığım paralarla hepinize hizmet edeceğim. Otobüse binen insanın, parkta gezen insanın partisi yoktur. Benim akıttığım suyu herkes içiyor. Benim üreteceğim yollarda kaldırımlarda herkes yürüyecek. Ben öyle bir ayrım yerine veya Kürt seçmen vb. yerine Ankaralı bütün seçmenin oyuna talibim ve hepsine hizmet edeceğim. Bunun haricinde bir kategoriyi ben kabul etmiyorum.

Seçilirseniz, seçmen başka bir partiye geçmeyeceğinize nasıl ya da neden inansın?
Öncelikle neden geçeyim? Ben 2014 yılında da söz vermiştim. Eğer bir parti teveccüh gösterip sizi aday yapıyorsa elbette ki sadık olacaksınız ve seçilmiş olsaydım kesinlikle ben ayrılmayı düşünmezdim açıkçası. Yine aynı şekilde seçmene söz veriyorum. Teveccüh gösterip beni belediye başkanlığına layık gören insanlara karşı böyle bir hareket yapmak, oradan bir başka bir partiye geçmek ya da partiden istifa etmek bana yakışan bir şeyler değil. Dolayısıyla vatandaşımız bu konuda bütün hemşerilerimizin rahat olması lazım.

Neden hem YSK’yı suçlayıp, hem de yeniden Ankara yarışına girdiniz?
Birbiriyle hiç alakası olmayan bir soru oldu bu. Çünkü YSK’yı tabi ki suçlarım ben, YSK hata yaptı. Yani bana bu şekilde kişisel olarak cevap vermesi de yanlıştır. Daha sonra ben de kendilerine cevap verdim. Bir takım ispat ettiğime inandığım şekilde, kendilerine bunun izahatını topluma da yaptım açıkçası. Şimdi bakınız 2014 yılındaki seçimlerde zarfların içerisinden çok miktarda muhtar kâğıdı çıktı. Bu bazı seçim bölgelerinde geçerli sayıldı, bazılarında sayılmadı. Ankara’da da aynı şekilde yapıldı. Geçersiz oyların çokluğuna ve arada ilan edilen farka baktığınız zaman seçim sonucunun değişme ihtimali yüzde 100’e yakın. Bunu o dönemki sayın başbakan olan Tayyip Erdoğan’da YSK’yı arayarak ikaz etti. Daha sonra herkese mesaj çektiler, “Aman muhtar kâğıtları yanlışlıkla giriyor, dikkat edin” diye. Oysa bunun tedbirini almak YSK’nın göreviydi. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Bu hata yüzünden kanun değişti. Şu anda muhtar kâğıdı çıkarsa geçerli sayılacak. Bu bile benim haklı olduğumu gösterir. Ben anayasaya inanan birisiyim. İnşallah YSK’nın da anayasaya uygun şekilde hareket etmesini beklemek benim vatandaş olarak görevimdir, temennimdir. Bu nedenle aday olmakla YSK’ya güvenmemek arasındaki bağı ben açıkçası kuramıyorum.

Neden sadece seçim dönemlerinde siyasettesiniz?
Ben sürekli gündemde olmayı sevmeyen bir insanım. Bir de ayrıca açıkçası sürekli siyasetin içerisinde bulunamam da, “Neden” derseniz. Benim bir avukatlık bürom var. Aynı zamanda da çalışmak durumundayım. Ama bu asla siyasetten uzak duruyorum anlamına gelmez. Eğer bu eleştiri getiren kişiler benim sosyal medya hesaplarımı incelerlerse, gerek Ankara, gerek referandum, gerek Türkiye gündemine ilişkin görüşlerimi orada mutlaka görmüşlerdir. Çizgimizde hiçbir sapma olmadan kendi çapımızda muhalefetse muhalefet, övme ise de övme, yani doğruya doğru, yanlışa yanlış diye mutlaka açıklamalarımız olmuştur. Bunu hem ülke siyaseti adına yaptım, hem de Ankara’da yapılan işler üzerinde mutlaka görüşlerimi zaman zaman belirttim. Onun haricinde aktif siyaset yapacak pozisyonda zaten değilim. 24 saatini partide geçirecek veya siyasetin içerisinde geçirecek bir yapıda değilim açıkçası.

Ankara’nın turistlere cazip gelmesi için ne gibi projeleriniz var?
Ben 2009 yılında bir proje yaptım ve yayınladım. Bunu geçenlerde hatırlatmak için, Ankara’nın kayıp 10 yılı diye tekrar yayınladım. Ankara’ya bir de benim gözümle bakın diye. Çünkü geçenlerde Sayın Özhaseki’nin de bir demecini gördüm. “Ankara’da ne var Hacıbayram var, Kale var, Anıtkabir başka bir şey yok.” gibi. Yanlış da olabilir ama ben böyle hatırlıyorum. Aslında Ankara’da çok şey var ama sizin bakışınıza bağlı. 50 yıl geriye gidip Ulus’u hayal etmeniz lazım, Kızılay’ı hayal etmeniz lazım. Bir de Ankara’nın kendi değerlerini ortaya çıkaracak çalışmalar yapmanız lazım. Mesela 2006 – 2007 yıllarında başlayan bir İpekyolu projesi var. İstanbul üzerinden turistleri Adapazarı, Göynük, Taraklı, Mudurnu, Nallıhan, Beypazarı, Ayaş üzerinden Ankara’ya getiren, üçüncü yaş grubu turizmi var aynı zamanda. Buraya gelecekler, Ankara ve Ankara’nın civarını gezecekler. Polatlı’da Gordiyon var, Kurtuluş harbi müzelerimiz var. Çubuk’ta Ankara Savaşı’nı canlandırabilirsiniz. Çok yapılacak iş var Ankara’da, Ankara’yı gezdirirsiniz İpekyolu turizmiyle. Ama daha önemli bir şey var Ankara’da, ilk yapacağım işlerden birisidir. Termal sağlık turizmi için çok uygun. Haymana’dan başlayarak Çubuk’a kadar, Kızılcahamam, Güdül, Beypazarı, Ayaş Kazan hepsinde bunların termal su kaynakları var. Bakın Türkiye’de şu anda Balçova’ya termal tedavi için geliyorlar. Kuzey Avrupa ülkelerinde nemli hava olduğu için romatizmal hastalıklar fazla ve 50 yaşı geçen tüm sigortalıların termal sağlık gezisi faturalarını sigorta firmaları ödüyor. Sigorta şirketlerinin 15 günlük kür için ödediği para 15 bin Euro. O kadar çok tesis var ki Ankara’da, bunu biz Ankara’ya getirdiğimiz zaman 7bin 500 Euro’ya bile getirdiğimiz zaman odanın günlüğünü 500 Euro’ya satıyorsunuz. Antalya’da yazın 50 Euro’ya oda satıldığını düşünürseniz, bunun 10 misli Ankara’da para kazanmak mümkün. Bu tedavi günde yarım saat sürüyor. Yarım saatlik tedaviden sonra bir kısmı emekli olan bu insanlar boş. Yani Avrupa’daki emekliler bizdeki emeklilerimiz gibi değil, bunlar para harcayabilir. Bu insanları Ankara’nın ilçelerine götürebilirsiniz, Ankara’nın içinde gezdirebilirsiniz. Ankara civarına turlar yapmak suretiyle, oralarda gezdirip para harcamasını sağlayabilirsiniz. Bu rakamın çok çok fazla olduğuna inanıyorum. Ayrıca zaten sağlık turizmi için de gelen var Ankara’ya, Özellikle Kültür turizmi için gelebilir diye düşünüyorum. Mesela bir gönüllümüzün projesi, bana ait değil ama çok tuttuğum bir proje. Anıtkabir’e gelen milyonlarca insan var yurtiçinden, biz neden bunları Ankara’da konaklatmanın yolunu aramıyoruz. Neden bu turistleri Ankara içerisinde tur yapıp gezdirecek ortamları ortaya çıkartmıyoruz. Gelip Ankara’da çok para harcayabilirler. Taksici kazanır, üreten kadınlar kazanır, üreten insanlar kazanır, esnaf kazanır. Mutlaka bunun yolunu bulacağız.

Ankara’nın ulaşım sorunu için çözüm önerileriniz neler?
Toplu taşımadır. Bunun dışında bir çözüm yok.  Raylı sistemlerle, metrolarla, Belediye otobüsleriyle, halk otobüsleriyle taksisiyle, dolmuşuyla toplu taşıma kullansınlar. Kendi araçlarıyla gelmesinler. Bu kadar basit. Ben bununla alakalı birkaç örnek vereceğim. Evinizden iniyorsunuz asansörle otoparka, kapalı otoparkta aracınıza biniyorsunuz, işyerine gidiyorsunuz. Aynı saatlerde binlerce araba aynı yöne gidiyor. Yolda bekliyorsunuz. Daha çok akaryakıt tüketiyorsunuz ve daha çok egzoz gazına maruz kalıyorsunuz. Bu arada yaşadığınız stres de cabası. İş yerinize varıyorsunuz. Akşam eve dönerken aynı güzergâhtan aynı şeyleri yapıp gidiyorsunuz. Sonra bakıyorsunuz bir günde 500 adım bile atmamışsınız. Hafta sonu da koşuyoruz. “Acaba 10 bin adımı nasıl tamamlayacağız” diye.

Hâlbuki kent hayatı böyle bir şey değil. Siz toplu taşıma kullandığınız takdirde toplu taşıma kadar yürüyeceksiniz. Aynı şekilde ulaştığınız yerden de işyerine yürüyeceksiniz. Bu sadece sizin sağlığınız açısından değil. Obezite ve kanser açısından da önemli bir şey. Hükümet bu açıdan çok önemli bir adım attı ve sigarayı yasakladı. Ancak bizim araçlardan aldığımız egzozdan çıkan gazın zehri sigaradan çok daha fazla zararlı. Yürüdüğünüz zaman size ne faydası oluyor? Sağlığınıza faydası olduğu gibi, yürüyen çocuklar yüzde 30 daha fazla anlama kapasitesine sahip oluyor. Evinizden çıktınız ve işe gidiyorsunuz. Sağdaki ve soldaki dükkânların hiçbirini görmüyorsunuz. Ama siz aracınızla gitmek yerine durağa kadar yürürken yolunuzun üstündeki dükkânların cirosu yüzde 30 artıyor. Dolayısıyla insana her türlü faydası var. Kent yaşamı böyle bir şeydir. Fakat Ankara böyle planlanmadı. Hâlbuki Ankara ne durumda? İnsanlar toplu taşıma yeterli olmadığı için imkânı olmadığı halde araç satın alıyor. Her aracın aileye aylık maliyeti en az 600 TL. Bu maliyetin içinde bakımları, sigortası ve akaryakıt maliyeti var. Türkiye akaryakıtı yurtdışından alıyor. Yani ülke ekonomisine zarar. Bugün Mamak’tan, Çayyolu’ndan, Keçiören’den ve Sincan’dan 5 yıl içerisinde her gün merkeze aracıyla gelen bir ailenin masrafı 60 bin lira. 5 yıl içerisinde toplu taşıma ile gelseydi 10 bin lira ödeyecekti. Peki, bu 50 bin lira ile bu aileler neler alabilirdi? Borçlanarak ev bile alabilirsiniz.  Toplu taşımanın yeterince yaygınlaşmadığı durumda bunun hem aile bütçesine zararı var hem de aileler 24 saat ulaşım olmaması nedeniyle araç almak zorunda kalıyor.

Başkent Ankara’yı nasıl Marka şehir yapmayı düşünüyorsunuz?
Bakın çok başkent var hepsi marka değil. Washington marka değil örneğin, New York marka, Los Angeles marka, ama Paris marka, Prag marka. Nereden anlarsın marka olduğunu. Marka kentler belli özellikleri ile mutlaka öne çıkmışlardır ve oraya turist gelir. Ankara’dan direkt uçuşlar sadece 11 bin, İstanbul’dan yurtdışına uçuşlar 280 bin, yurtdışında ben Türkiye’den geldim dediğim zaman insanlar maalesef ki Ankara’yı bilmiyor. Her şeyden önce marka olan bir şehirde Uluslararası maçlar olur. Marka olan bir kentte uluslararası festivaller, yarışmalar olur.  Ankara’da bunların hiçbiri yok. Dolayısıyla Ankara asla marka değil. Ankara’da bence sadece Anıtkabir bilinmektedir, bunu da bilen bilmektedir. Kalesi biliniyor. Bunun haricinde Ankara dediğiniz zaman öne çıkaracak hiçbir yönü yok. Bu nedenle Ankara’yı daha çok bilinen, tercih edilen, belli alanlarda ilk akla gelen kentlerden biri yapmak bizim başlıca görevimiz olacaktır.

Ankara’daki İmar ve yeşil alan sorununu nasıl çözmeyi planlıyorsunuz?
Ankara’nın şu andaki arazisini hesap ettiğimiz zaman, şu andaki o gökdelenler dâhil bütün yapılaşma yüzölçümünün sadece yüzde 3’üne sıkışmış bir Ankara var. Yani yüzde 97’si boş, bu inanılır bir rakam değil. Kocaman Ankara’nın siz bütün sınırlarını aldığınız zaman sadece yüzde 3’ünde yapılaşma var. Bu yapılaşma beraberinde dikey mimari ve kaosu getirir ve Ankara’yı yaşanmaz bir kent haline getirir. Oysa yatay mimariden kastımız, Siz daha çok beton diyorsunuz ama Türkiye’deki bütün ailelere birer arsa verseniz, projesini de belediye olarak kendiniz verseniz veya devlet olarak “Tek katlı veya 2 katlı buraya ev yapın. Arkasında çok geniş bahçesi olan yanında kapalı garajı olan, önünde açık park alanı olan ev yapın” denilerek birer parsel verilse toplamı sadece Van Gölü kadar tutuyor. Ama yanlış uygulamalar nedeniyle tarım arazileri imara açılıyor. Devletin kullanılamayan arazileri boş duruyor. Hâlbuki bu arazilerin altyapısı yapılarak, çok daha yaşanabilir kentler yapılabilir. O kadar çok beton ortaya çıkaracak bir şey değil. Ben 8 katlı bir evin 5. Katında oturuyorum. Yan tarafımda ise boş bir arazi vardı. Bir anda imar değişti ve 20-30 katlı bir bina yapıldı. Benim evimin camı şu anda kapalı. Artık açamıyoruz.

Bunun için önereceğim yerler de var. 40’lı yıllarda bitirilmiş hale gelen Eski Ankara Banliyösünü raylı sistem haline getirelim Yenikent’ten Ayaş istikametine uzattığınız zaman boş araziler var. Burada yatay mimari yapılabilir. Hem Ankara’ya daha süratli ulaşılır, hem de daha ferah bir ortamda yaşarlar. Bu kadar sıkışık yerleşim Ankara’nın iklimini bozuyor. Bir sokakta yağmurun izi yokken diğer tarafta sel oluyor bu yanlış bir uygulama.

Siyasete ilk nasıl ve ne zaman başladınız?

1975-76 yıllarında başladım. O zaman Beypazarı’nda okuyordum, siyasete o şekilde başladım. Ondan sonra üniversite yıllarım bittikten sonra Beypazarı’nda serbest avukatlık yaptım. Belediye meclis üyesi oldum. 1994 yılında belediye başkanlığına aday oldum. 300 oyla kaybettim. Daha sonra 1999 yılında belediye başkanı seçildim. 2004’te tekrar belediye başkanı seçildim. 2004’te belediye başkanı seçildiğimde beni tebrik etmeye gelen gençleri toplayarak “Ben bir daha aday olmayacağım. Benim inancıma göre 2 dönem yeter. Bir dahaki seçime projelerinizi hazırlayın” dedim. Avukatlık büromu hazırladım. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi beni Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olarak uygun gördü bu nedenle tekrar siyasete devam etmek durumunda kaldım.

Bir önceki seçimde yaptığınız ve Kamuoyuna açıklayamadığınız hatalar neler?
Belki bazı konularda daha ısrarcı olabilirim diye düşünüyorum. Çünkü 2014 yılında projelerimi anlatırken, yapacağım projeleri hangi kaynaktan yapacağım sorulduğunda billboard gelirleri, otopark gelirleri hafriyat gelirleri vardı. Bunlar çok tartışma konusu oldu. Ben keşke hafriyat gelirleri ile ilgili daha iddialı olsaymışım. Çünkü Gökçek’ten sonra gelen belediye başkanı ile birlikte hafriyat gelirlerini belediye almaya başladı ve Ankaralılar aradaki farkı gördü. Müthiş bir gelir belediyeye gelmiyormuş. Yine otoparkla ilgili, İstanbul’da İsPark uygulamayı yapıyor, yılda 300 milyon lira kazanılıyor. Ankara’da en az 100 milyon lira kazanılabilir iddiama da karşı çıkıldı. Keşke daha ısrarcı olsaymışım. Bu konuda ne kadar çok muhalefet ederseniz, mevcut yönetim o muhalefetin etkisiyle otopark gelirini belediyeye almak durumunda kalırdı. Keşke ısrar etseydim, Rüzgarlı sokakta bir gencin canına mal olmazdı. Otoparkçıların işlediği bir cinayetle bu uygulama ortadan kaldırıldı. Keşke bu olayda olmasaydı. Bir diğeri imar rantları. İmar rantlarında 20 tane imar değişikliği ile 17 milyar liranın birilerinin cebine gittiğini iddia etmiştim. Bu o zaman inkar edilmemişti. Sadece yasal olarak bu paranın belediyeye aktarılamayacağı söylendi. Oysa 2014 sonrası 1-2 uygulamada aktarıldı. 20 kişinin yaptığı imar değişikliklerinde ortaya çıkan para 8 milyar dolardı. Bu 8 milyar dolar bu günkü belediye bütçesinin iki, üç mislidir. Dolayısıyla keşke bunları daha çok eleştirseydim.

Belki yeni seçilen yönetim, bunların hepsini yapıp Ankara’yı zarar ettirmezdi. Para Ankara’ya kalırdı. Biz imar rantına izin vermeyeceğiz. Bunu kent rantı olarak görüyoruz. İmar yasa ve yönetmeliklerine aykırı olmayan bir imar artışı yapıldığı takdirde belediye meclisi kararıyla, bunun belli miktarını belediyeye aktarılmasını sağlayacağız ve bu aktarılan parayı da yoksul ailelerin ev sahibi olmaları için kullanacağız. Dolayısıyla kent rantını Ankaralıya paylaştırmış olacağız. Geri kalan kısmıyla da yolları, asfaltları, parkları, bahçeleri ve diğer işleri yapacağız. ASKİ’ye zam yapmak suretiyle halkın içme suyuna yüklenmeyeceğiz.

“Dindarların çocukları hayvanlara eziyet ediyor.” Derken ne kastettiniz?
Sokak hayvanlarıyla ilgili tabii ki projelerimiz var. Barınaklar olacak yine semt semt, ama bunların büyük ölçüde hayvanların serbestçe yaşayabileceği büyük alanlar yapıp, onların orada özgürce dolaşmalarını ve hayvan severlerle buluşmalarını sağlayacağız. Hayvan otelleri yapacağız. Buralarda veterinerlik ve otel hizmeti verilecek. Vatandaşların tatile giderken köpeğini, kuşunu kedisini cüzi bir fiyatla belediyenin tesisine bırakmasını ve buradan elde edilen gelirin diğer barınaklar ve alanlar için harcanmasını sağlayacağız. Ucuz veteriner hizmeti vereceğiz. Çünkü bu konuda çok büyük talep var. Sokak hayvanları ile ilgili de düzenleme yapılması gerekiyor. Sokaklarda çete gibi gezen sokak hayvanlarına çözüm bulunması gerekiyor. Hem sokaktaki vatandaşın şikâyetlerinin çözüme kavuşturulması, hem de hayvan severlerin arzusu ve olması gerektiği gibi düzenleme yapılması lazım.

İkinci konuya gelince, hakaret etmek gibi bir niyetim asla olamaz. Burada kastettiğim husus çok daha farklıydı. Peygamber efendimiz bir gün namaz kılarken, hırkasının üzerinde bir kedinin yattığını görüyor. Kıyamıyor onu uyurken görünce, hırkasını kesiyor ve onu uyurken bırakıyor. Ama bakıyoruz ki ülkemizde hiç bize yakışmayan görüntüler var. Benim anlatmak istediğim şuydu. Keşke din adamları daha çok açıklamalar yapsalar da, ‘Allah’ın yarattığı varlığa zulüm yapmayalım, işkence yapmayalım’ denilse anlamında söylemiştim. Asla dindarlara bir söylemim yoktur. Siz de arada sırada irticalen konuşurken, canlı yayında diliniz sürçüyordur. Ben açıkçası inanamadım. Bana söylendiği zaman dedim ki herhalde montaj, bir baktım ki gerçekten söylemişim. Bir saat kırk dakikalık uzun bir yayındı. Hakikaten dil sürçmesi olduğunu görür görmez, hemen özür diledim. Çünkü gocunulacak bir şeyimiz yok. Affedilecek bir söz değildi. Hatamı da kabul ediyorum. Çünkü biz bir gelenekten geliyoruz. Bunu bu kadar köpürten şahısların Cennet’ten tapu verir gibi, “Verdiğiniz oy sizin Cennette beratınız olacak.” diyen siyasetçiye de aynı tepkiyi göstermelerini beklerdim.