Marmara Depremi'nin 15. yılı!
Gürsel Tekin, "1999 depremlerinden sonra afetlere karşı mücadele adına hiçbir şey yapılmadığı söylenemez. Geçen 15 yıldan sonra bugün dahi hasarlı konutlarda ikamet ediliyor. " dedi.
Tekin, yaptığı yazılı açıklamada, 17 Ağustos 1999'da meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem nedeniyle 17 bin 479 vatandaşın hayatını kaybettiğini, 45 bin 953 kişinin yaralandığını, yaklaşık 244 bin 383 konut ve işyerinin hasar gördüğünü hatırlattı.
Depremin, üretim kaybı dahil gayri safi milli hasılaya etkisinin 15 milyar dolar olduğunu belirten Tekin, depremin bir felakete dönüşmesinin temel nedeninin yeterince mühendislik hizmeti görmemiş depreme dayanaksız yapılar, sağlıksız ve plansız kentleşmeler ile yanlış yerleşim alanları olduğunu ifade etti.
Depremin, yıkıcı, sinsi yüzünü son olarak 2011'de Van'da gösterdiğini anımsatan Tekin, bunun 1999'daki depremden yeterli dersin çıkarılmadığı gerçeğini bir kez daha öğrettiğini kaydetti.
Marmara depreminin ardından TBMM başta olmak üzere pek çok kuruluş tarafından rapor hazırlandığını, eylem planları oluşturulduğunu, Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile bazı ikincil nitelikteki yönetmelik ve mevzuatlar çıkarıldığını hatırlatan Tekin, Ulusal Deprem Konseyi, Deprem Şurası ve Kentleşme Şurası raporlarının gereği yapılmadan tozlu raflara kaldırıldığını, çıkarılan yasaların ise siyasi iktidarın "rant dağıtımının" mevzuatı olduğunu savundu.
- "Asıl niyet rantsal dönüşüm" -
"6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun" ile kentsel dönüşüm projelerinin, "kentsel imar rantlarını" dönüştürmenin bir aracı olmanın ötesine geçemediğini ileri süren Tekin, riskli alan ilanlarının rant alanları ilanına ve doğal alanların talanına dönüştüğünü iddia etti. Başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Gaziantep ve Adana'nın riskli alan ilan edildiğini belirten Tekin, şunları kaydetti:
"İlan edilen riskli alanların yüzde 47'sinin İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep ve Adana gibi 5 büyük ilimizde yoğunlaşması deprem riskinden ziyade 'imar ve konut rantıyla' alakalı olduğunu açıkça göstermektedir. Hakkari, Adıyaman Aksaray, Bartın, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Çanakkale, Düzce, Iğdır, Isparta, Karabük, Uşak, Tunceli, Şırnak, Tekirdağ, Muğla, Manisa, Kayseri gibi Türkiye deprem bölgeleri haritasına göre 1. ve 2. deprem bölgelerinde yer alan illerimizde bir tane bile kentsel dönüşüm projesinin uygulanmaması, yapılan yeni düzenlemelerin bu sorunu çözmekten uzak olduğunu, asıl niyetin rantsal dönüşüm olduğunu açıkça göstermiştir."
- "Arpa boyu yol aldığımızı görüyoruz" -
17 Ağustos depreminin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen Sakarya, Kocaeli, Düzce ve Bolu'da hasarlı konutların yıkılmadığını ya da onarılmadığını, kentlerin yoğun bir şekilde yapılaşmaya açıldığını, kat yüksekliklerinin artırıldığını öne süren Tekin, Türkiye'de temel sorunun siyasi irade eksikliği olduğunu savundu.
Deprem felaketine karşı "Afetlerle Mücadele Fonu" oluşturulması, afet ve şehircilikle ilgili yasaların yenilenmesi, "Türkiye Diri Fay" ve "Türkiye Deprem Tehlike" haritalarının güncellenmesi, yapı denetimlerinin yapılması, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın (AFAD) yeniden yapılandırılması, standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetlerinin önlenmesi tavsiyesinde bulunan Tekin, şunları kaydetti:
"Binlerce can kaybına, ağır maddi kayıplara yol açan yıkıcı depreme kaynaklık etmiş Doğu Anadolu Fay Zonu sessizliğini korumakta ve enerji biriktirmektedir. Üzerinde çok sayıda sismik boşluk bulunan fay zonunun değişik kollarının yakın bir gelecekte yıkıcı depremlere kaynaklık etmesi kaçınılmazdır. Tüm ülkemizi maddi ve manevi olarak yıkan 1999 Marmara ve Düzce depremleri sonrası tüm dikkatler olası İstanbul depremine çevrilmiş, yoğun olarak desteklenen bilimsel çalışmalar da Marmara civarına yoğunlaştırılmıştır. Ancak yukarıda belirtilen nedenlerle fay zonu ve yakın civarındaki aktif zonların ihmal edilmemesi gerçeği önemle dikkate alınmalıdır. 1999 depremlerinden sonra afetlere karşı mücadele adına hiçbir şey yapılmadığı söylenemez. Ancak aradan geçen 15 yıldan sonra bugün dahi hasarlı konutlarda ikamet ediliyor olunması bile yapılanların durumun idare edilmesinden öte bir anlamı olmadığını açıkça göstermektedir. Geriye dönüp baktığımızda bu gün sadece bir arpa boyu yol aldığımızı görüyoruz."
AA