Muhsin Dönmez: İzmir'in bir kimliği yok!
EBSO Yönetim Kurulu Üyesi Muhsin Dönmez İzmir'in etrafında çok ciddi potansiyel bulunduğunu ancak merkezinde olmadığını belirterek, “İzmir'in bir kimliği yok. İzmir, neye sahip çıkacağına karar vermelidir” dedi
EBSO Yönetim Kurulu Üyesi ve Kuryap İnşaat Yönetim kurulu Başkanı Muhsin Dönmez İzmir'in etrafında çok ciddi potansiyel bulunduğunu ancak merkezinde olmadığını belirterek, “İzmir'in bir kimliği yok. İzmir, neye sahip çıkacağına karar vermelidir” dedi
EBSO Yönetim Kurulu Üyesi ve Kuryap İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Muhsin Dönmez ile İzmir'in bugünkü durumunu, inşaat sektörünü ve Kuryap'ın projelerini konuştuk. Dönmez, İzmir'de çok ciddi bir potansiyel olduğunun ve bunun açığa çıkartılması gerektiğini vurgularken, merkezi yönetim ile yerel yönetim arasındaki koordinasyon sıkıntısının İzmir'e zarar verdiğini belirtti. Dönmez, İzmir'de işlerin çok yavaş ilerlediğini ifade ederken, 1 yılda ruhsatını alabildiği inşaatı 6 ayda bitirdiğini söyledi. Dönmez, turizm sektöründe yatırımlarının da olacağını ve mevcut işlerini büyütmek istediğini sözlerine ekledi.
3 şirketle ilerliyoruz
Kuryap İnşaat nasıl doğdu, biraz bahseder misiniz?
Ben, aslen Denizliliyim. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ni kazandım ve İstanbul'a gittim. Mimarlık Fakültesi'ni bitirdikten sonra farklı bir kültürü tanımak için 2 yıl daha Güzel Sanatlar'da Master yaptım. 1985 yılında buradan mezun oldum. 1985-1988 yılları arasında İstanbul'da bazı şirketlerde çalıştım ve deneyim kazandım. Şimdi müteahhitlik yapıyorum ama iş yaşamına mimar olarak başladım. 1988'de askerden geldikten sonra aileminde Egeli olması sebebiyle bu taraflara geldim. Evlendim ve İzmir'e yerleştim. Kuryap İnşaat 1988 yılında kuruldu. Kuryap 1988-1994 yılları arasında projeci bir şirketti. Daha sonra yaptığımız binaların taahhüdüyle ilgili hamleler yapmaya başladık. O dönem yazlık kooperatifler ve konut kooperatifler popülerdi. Biz de, o kooperatiflerde inşaata başladık. Bu inşaatlar yazlık ve konut ağırlıklıydı. 1992'den sonra endüstriyel yapılarla ilgili işlerimiz oldu. Sanayi tesisleri yapmaya başladık. Özellikle Atatürk Organize Sanayi'de ciddi inşaatlar yaptık. Bu inşaatların prefabriklerini o zaman AFA , Betontaş, Betoya gibi firmalar yapıyordu. Denizlili olmam dolayısıyla Denizli'de de çalışmalar yapmaya başladık. Döndüğümüzde ise prefabrik üretim yapmaya karar verdik. 1998'de Denizli'de Depaş Prefabrik Tesisi'ni kurduk. Böylece hem Kuryap hem Depaş yürümeye başladı. 2002 yılında ise Betoya şirketini satın aldık. Şu an Kuryap, Depaş ve Betoya olmak üzere 3 şirketimiz var. Betoya, Turgutlu'da, çok ortaklı bir şirket. Artık plan ve proje yapmıyoruz. Prefabrikte inşaatını yaptığımız binaların statiklerini yapıyoruz. Proje hizmetlerini dışarıdan satın alıyoruz.
Politik rüzgar etkiliyor
İzmir'i sektörel olarak değerlendirir misiniz?
Biz, sektör olarak İzmir'de zor durumdayız. Hükümet bir taraftan çekiyor, yerel yönetim bir taraftan çekiyor. Çekişmenin dışında kalmaya çalışıyoruz fakat politik rüzgardan ve eksenden etkileniyoruz. İmar planları çok geç onaylanıyor. Böylece imara açılacak yerler geç sonuçlanıyor, inşaatlar geç başlıyor. İnşaatların ruhsat alma süreleri de uzun oluyor. Belediye başkanları ve yatırımcılar bu durumdan şikayetçiler. Maalesef İzmir'de realite bu. Burada işler daha yavaş ilerliyor.
Bu konuyla ilgili beklentileriniz nelerdir?
Kısa vadede hallolur demek isterdim fakat bu kadar iyimser değilim. Şu an Denizli, İzmir'den çok daha iyi durumda. İşler daha kolay yapılıyor. İzmir'de işlerin önü hızlı bir biçimde açılmıyor.
Birçok firma İzmir'de yetişiyor ancak daha sonra İstanbul'a kaçıyor. Sizin böyle bir hedefiniz var mı?
Aslında büyümek için İstanbul'a gitmek gerekiyor. Ya da bu ölçeği kabul etmeniz gerekiyor. Bu koyduğunuz hedefler ile ilgili bir durum. Yatırımcının buradan kaçmaması için bekletilmemesi, planların yap-boz olmaması gerekiyor. İzmir'de bir Mavişehir örneği var. Bölge yap-boz haline geldi. Burada olan yine yatırımcıya oluyor. Ya da Basmane Çukuru. Bu örnekleri görenler İzmir'de bu işler yürümez noktasına geliyor.
İzmirlinin sorunu finansal güçte
İstanbul firmaları İzmir'e geliyor ve iş yapıyor diye bir algı var. Bu doğru mu?
İstanbul'dan gelip İzmir' yatırım yapan İstanbul firması olarak İş Bankası var. Onlarda kendi arsasını yapıyor. Ben, İzmir'e İstanbul'dan gelip iş yapan bir firma olduğunu düşünm üyorum.
Teknik güç ayrı, finansal güç ayrı bir şey. İzmirlinin problemi finansal güçte. Bu da çok doğal, buradaki finansal imkanlar daha sınırlı. İstanbul'da yer kalmadığı için ve firmalar belirli bir ölçeğe ulaştığı için bazı arayışlar içerisinde olabilirler.
Sektör ile ilgili hem genel olarak hem güven açısından insanların kafası karışmış durumda. Sonuçta büyük bir pastadan bahsediyoruz. Bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Ben, İzmir'de şu an bir rant oluşup, müteahhitlerin bir rant elde ettiği kanaatinde değilim. Sadece bir beklenti var. Neler olacağını zaman gösterecek diyelim. Her şey ihtimal dahilindedir. Eğer yurtdışından büyük yatırımcılar buraya gelmeyi düşünüyorsa, İzmir'de bir çöküş yaşanmaz. Ama böyle bir yatırımcı gelmez, sadece İzmir'in iç dinamikleriyle pazarlama yapılırsa işler hiç kolay değil. Sonuçta İzmir'de deniz, kum, güneş, termal, liman her türlü güzellik var. Bunların dışarıya pazarlanması gerekiyor. Genel ve yerel yönetim arasında tam anlamıyla bir koordinasyon olmamasından dolayı bu tip organizasyonlar yapılamıyor.
İşler yavaş ilerliyor
Aynı zamanda EBSO üyesisiniz, EBSO'nun bu konuda girişimleri oluyor mu?
Buraya gelen tüm yetkililere konuyla ilgili gerekli konuşmaları ve bilgilendirmeleri yapıyoruz. Bunların bazıları sonuca ulaşıyor. Bazıları ise bürokrasinin çarkları içerisinde sonuca ulaşamıyor. Dediğim gibi İzmir'de işler yavaş ilerliyor.
Çeşme'nin geleceği parlak
Çeşme ile ilgili yatırımlarınız var mı?
Çeşme, İzmir'in her zaman arka bahçesi olarak anıldı. İyi ki öyle anılmış çünkü korunmuş oldu. Kuşadası ve Bodrum gibi olmadı. Şu an Çeşme'nin imarı, yapılaşması ve görüntüsü diğer sahillere oranla daha avantajlı. Yeni teknolojiyle, yeni binalarla uyumlu yapılabilirse daha yaşanılabilir tatil beldesi olarak kendisini korumaya devam eder. Alaçatı, Yunan adalarıyla rekabet eder konuma geldi. Termal var, sörf var. Bunların hepsini üst üste koyarsanız bana göre Çeşme'nin geleceği çok parlak. Biz, Çeşme'de bir butik otel yaptık. Şimdi 70 odalı bir termal denize sıfır bir otelle, 36 adet rezidanstan oluşan bir kompleks yaptık. Rezidansı geçen dönem açtık, oteli de 2015 yazında açacağız. Bunların dışında müstakil villalar yapıyoruz. Dalyan köyde, Mahmurbaba'da müstakil villalar yapıyoruz. Alaçatı köy içerisinde taş evler yapıyoruz. Çeşme'de bizim dışımızda iş yapan arkadaşların da anlayışlı olmasından dolayı kalite ve müşteri memnuniyeti arttı.
Size göre Çeşme'ye TOKİ girmeli miydi?
Bence TOKİ, Çeşme'ye girmemeliydi. TOKİ'nin dokusuyla, Çeşme'nin dokusu uygun değil. TOKİ illa buraya ev yapacaksa Çeşme'nin genel yapısına uygun evler yapmalı. İrtifa ve emsal olarak genel dokuyu bozmaması lazım.
Kuryap'ta çalışan sayınızda bir artış gözlemleniyor. Neler söyleyeceksiniz?
Sadece inşaat işi yaparak 1988'den beri hiçbir dönem ara vermeden yolumuza devam ediyoruz. Yaklaşık 45 kişilik, beyaz yakalı diye tabir ettiğimiz çalışanımız var. Yılda 10-12 şantiyemiz oluyor. Bunun içerisinde endüstriyel yapı, gayrimenkul geliştirme dediğimiz kendi yatırımlarımız, tamamen finansmanı idareler tarafından sağlanmış konvansiyonel inşaatlarımız ve taahhüt işlerimiz var.
Yasalar yeterli ama...
İş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda ne durumdasınız ve ne düşünüyorsunuz?
Ben, bu konuda inşaatçılara haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Biz de, herkes gibi bazı mamullerin en iyisini satın alıyoruz. O mamulü üretenin sorunu geliyor ve inşaata yansıyor. Mesela iskeleyi hiçbir inşaatçı yapmıyor. İskele de satın alınıyor. İskele düştü, sorun inşaatçının düşüncesi biraz haksızlık oluyor. Bütün elemanlarımıza baret başta olmak üzere her türlü güvenlik malzemesini veriyoruz. İşçi bareti alıyor, bizim görmediğimiz bir yerde çıkartıyor. Yani çalışanlarımızın da kendi güvenliklerini düşünmesi gerekiyor. Ayrıca çalışanlarımıza eğitimler veriyoruz ancak inşaat sektöründeki işgücü çok değişken. Bir işçi yıllar boyunca inşaatta çalışmıyor. 9 ay burada çalışıyor, 4 ay başka yerde çalışıyor. Bu durumda bir müteahhidin tüm çalışanları eğitmesi mümkün değil. Devletin çalışanlara bir sertifika verecek ve eğitilmemiş insan çalışamaz diyecek. Çalışanlar da bunu bilecek ve ona göre hareket edecek. 8 ay inşaatçı, 4 ay tarımcı olunmaz. Biz, firma olarak en ufak bir olumsuzluk yaşamamak için gayret ediyoruz. İş güvenliği noktasında yapılabilecek her şeyi yapıyoruz. Bu konuda farkındalığın artması gerekiyor. Aslında yasalar yeterli fakat uygulama yok.
İzmir'in kimliği yok
İzmir'in eksiklikleri nelerdir?
İzmir'in etrafında çok ciddi potansiyel var ancak merkezinde yok. İzmir'e gele bir turist ne yapacak? Örneğin, bir meydanı yok. Kümelenmiş, restoranlarının, hediyelik eşyalarının olduğu bir yer yok. AVM'ler zaten turistlerin ülkesinde de var, bir cazibesi yok. İzmir'de bir farklılık yaratmak gerekiyor. Mesela Barcelona'da bir mimar çıkmış, tüm şehri baştan yaratmış. İzmir'in bir kimliği yok. İzmir, neye sahip çıkacağına karar vermelidir.
Şirket olarak rotanız nedir?
Bizim turizm sektörüne yatırımlarımız olacak. Ayrıca mevcut işlerimizi büyütmek istiyoruz. Ancak dediğim gibi İzmir'deki ruhsat alınma sürelerinin uzun olmaması lazım. Ben, bir yılda ruhsatını aldığım inşaatı 6 ayda bitiriyorum. Bürokratik engellerin ortadan kalkması lazım. İzmir'de merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında koordinasyon yok. Mesela her şeyimizi tamamlamış bir şekilde çalışma ruhsatı alacağız, itfaiye en son çıkıyor ve bize eksiğin var diyor. Bunu bize en başta söylemiyorlar. Yani kurumlar arası da iletişimsizlik var. bardağın dolu tarafından bakılıp, işlerin önünün açılması gerekiyor.
Her şeye rağmen İzmir'in önünün açık olduğunu düşünüyorum. İzmir, bu işlerden karlı çıkacak ve hak ettiği yere gelecektir.
Yenigün