Mimarlık

Murat Tabanlıoğlu: İnşallah AKM sürecine dahil oluruz!

Murat Tabanlıoğlu, projesi babası Hayati Tabanlıoğlu tarafından çizilen AKM'nin restorasyon sürecine yeterince dahil olamamaktan yana sıkıntılı...

Biz neden Venedik Mimarlık Bienali’nde bir pavyonla temsil edilmiyoruz? 

Bunun pek çok sebebi var ama başlıcası Türkiyedeki mimarlık camiasının arasındaki kopukluk, bence. Bu alanın aktörleri bildiğiniz gibi Mimarlar Odası, Serbest Mimarlar Derneği, Kültür ve Turizm Bakanlığı , müstakil çalışan mimarlar ve akademisyenlerdir. Bu aktörler birbirlerinden kopuk oldukları ve pek de anlaşamadıkları için bir araya gelip inisiyatif oluşturmak zor oluyor. Bunun bir yansıması da Venedik Mimarlık Bienali’ndeki yokluğumuz. Bu işe bakanlığın önayak olması icap eder. Ama eğer bireysel katılımlar olacaksa bu tamamen küratörlerle kişisel ilişkilere dayanıyor. Bu açıdan Türkiye bienalde hiç yok sayılmaz. Bienal’e paralel etkinliklerde yer alan mimar arkadaşlarımız var. Biz de global iş ortaklarımızdan Foster + Partners tarafından projelerimizi görücüye çıkarmaya davet edildik. Bu tarz bireysel katılımlar orada bir pavyonumuz yokken çok önemli. 


Nasıl bir proje bu? Bu da bir sergi mi? 

Hayır. Foster + Partners İngiltere ’nin en büyük mimarlık şirketleri arasında yer alıyor. Bienalde de kendilerine özel bir stand açacak olan birkaç seçkin şirketten biri. Biz onlarla Kazakistan’daki Astana Media Center gibi pek çok proje gerçekleştirdik. Şirket bienaldeki standında odaklandıkları alan olan kamusal alan mimarisiyle ilgili bir video hazırlıyor. Bizden bu videoda yer vermek üzere projelerimizden görüntüler istediler biz de gönderdik, ama filmin son halini henüz görmedim. 


Hangi projeleri gönderdiniz? 

Bodrum-Milas Uluslararası Havalimanı, Astana Arena ve aslında özel bir mülk olup bizim kamusal alan olarak tasarladığımız Balçova Asmaçatı Alışveriş Merkezi. 


Devletin önayak olmasıyla yakın zamanda şu andaki durum değişebilir mi, peki? 

Bu tabii ki sadece devletin önayak olmasıyla alakalı bir şey de değil. Son zamanlarda tüm ülkeler oralara belli sponsorluklarla gidebiliyorlar. Orada bir pavyonumuz olduğunda da bir sponsor ihtiyacımız olacak. Burada iş yapı sektöründeki gruplara düşüyor ki bu kurumlar halihazırda oralara davetli götürüyorlar. Ben bir Türkiye pavyonuna sponsor olmaktan kaçınacaklarını sanmam. Mesela benim Bilgi Üniversitesi Mimarlık Yüksek Lisans bölümünde verdiğim derslerin içeriği her sene öğrencilerin bir metropole gidip inceleme yapmasını gerektiriyor. Bu sene Berlin’e gideceğiz. Bu seyahatlere Eczacıbaşı Grubu sponsor oldu. Kalacak yer ve uçak biletlerini onlar karşıladılar. Bu şekilde sponsorlar Bienale’de bulunabilir ama burada en önemli olan sponsorun limitlerini iyi belirlemek. Kimin gideceğine ya da hangi projenin gideceğine veya küratörün kim olduğuna karışmaması icap eder. Mesela biz Salt Galata’da eylül ayında bir sergi yapacağız. Onun da sponsorları var. Ama içeriği biz beliriyoruz. O da bu şekilde olmalı. 


Nasıl bir sergi bu? 

AKM üzerine bir sergi bu. Vasıf Kortun’un önderliğinde Salt bir Mimarlık Arşivi projesi başlattı, bunun ilk ayağını da babam Hayati Tabanlıoğlu’na ayırdılar. Bunun ardından sergi teklifi geldi, biz de mimari açıdan sergiye kaynak ve materyal sağlıyoruz. AKM projesinin mimari öğelerini tanıtan veriler sağladık. AKM ’nin mimarlık tarihi olarak şöyle bir önemi var. İstanbul ’da 60’lı yıllarda yapılmış ilk modern yapılardan biri. Ve ilk defa bir devlet binasının duvarlarına sanat eserlerinin asıldığı bir yapı. Tüm bu özellikleri görsel ve maketlerle gösteren bir sergi olacak. Binanın tasarlanmasında babama eşlik eden sanatçılardan ve tasarımcılardan oluşan bir takım vardı. Bunların arasında hâlâ hayatta olanlarla röportajlar yaptık. Bunlar da olacak sergide. Pelin Derviş ve Gökhan Karakuş da sergiyi hazırlayan mimarlar, biz onlara içerik sağlamakta destek veriyoruz. 


Madem konu AKM ’ye geldi, biraz da yakın zamanda başlaması beklenen restorasyonu konuşalım. Şu an ihale tamamlandı, süreç sizin hazırladığınız ikinci projeye binaen başlayacak yakın zamanda. Pekiyi ne aşamada şu anda restorasyon? 

İkinci proje, ki ben ona “Soft proje” diyorum, tüm tarafların mutabık olduğu projeydi. Bugünün teknolojisiyle binanın birebir aynısının yapılmasını öngörüyordu. İlk projede itiraz edilen öğeleri tamamen çıkarttığımız bir proje bu. Hatırlarsanız İstanbul Modern’de gibi bir restoran tasarlamıştık. Bu itiraz edilen konulardan biriydi. Diğeri operanın 70 yılındaki yangından önceki dizaynında olan locaları geri koymaktı. Bu hem de akustik için gerekliydi. Babam sonra bu locaları kaldırmıştı. Belki de burayı opera salonundan ziyade bir kültür merkezi olarak tasarlamak istemişti. Biz geri koymak istediğimizde de localara karşı çıkıldı, ama dava sürecinde bilirkişi bizden herhangi bir izaat alma gereği görmediği için biz bunları neden koymak istediğimizi anlatamadık. Gişeleri içeri almak istedik, binayı daha canlı hale getirmek için. Buna karşı çıkıldı çünkü yeri geldiğinde binanın kapatılması istendi. Oysa biz orayı olabildiğince halka açık tutmak istiyorduk. Biz bu projeyi bila bedel yaptık. Sabancı Grup şimdi sponsor oldu ama biz bu işe ilk sponsorluğu veren tarafız. Şu anda da tahminime göre müteahhit firmalar projeyi anlamaya çalışıyorlar. Ruhsat aldıkları zaman inşaat başlar. 


Çok dışarıdaymışsınız gibi konuşuyorsunuz. Projenin gidişatını müellif mimarı olarak kontrol edeceğinizi varsayıyorum. 

Ben de öyle olmasını umuyorum ve bu konuda başka bir şey söylemek istemiyorum. Orada bulunursak zararımız değil faydamız dokunur, bunun bilinmesini isterim. Biz yaptığımız tüm binaların içinde olduk. Bu bizim iş disiplinimiz, böyle de devam etmek isteriz. Kültür Bakanı da bu yönde temennilerini belirtmişti. Dolayısıyla sorunuza ‘inşallah’ diyerek cevap vermek istiyorum.

Kültür merkezlerinin şehre entegre olmaları gerekiyor 

Bu işin içinde olan biri olarak, sizin gözlemleriniz çerçevesinde bizim İstanbuldaki kültürel kamu alanlarının tasarımında nelere ihtiyacımız var? Ne gibi mimari özellikleri olmalı? 

Paris’te Pompidou müzesi yapıldıktan sonra nasıl etrafını dönüştürüp, yüzlerce sanat galerisinin yer aldığı ve sanatçıların zaman geçirmek için de gittiği bir yer olduysa, benzer şekilde İstanbul Modern nasıl etrafını sönüştürüp Karaköy’e kadar şık kafelerin ve galerilerin yer aldığı bir alan yarattıysa, öyle olmalı. Kültür merkezleri etraflarındaki alanı yavaş yavaş dönüştürür. Bence bir kültür alanı tasarlarken göz önüne alınması gereken en önemli olan bu. Koruma da çok önemli tabii. Biz Hasköy İplik Fabrikasında bunu yaptık. Binayı yıkmadan bir kültürel alana dönüştürdük. Sergiler oldu burada, İKSV etkinlikler yaptı. Çok fonksiyonlu bir kültür alanı oldu burası. Bu tip merkezlerin şehre entegre olmaları lazım. Bunun için de kapılarının hep açık olması gerekli. Biz AKM ’de de bunu amaçlamıştık ama başka şekilde olmak zorunda kaldı.


Radikal/Tuba Parlak