Emlak Terimleri

Muvazaa nasıl ispat edilir?

Gerçek ismi ve niteliği saklanarak, başka bir isim altında üçüncü kişileri aldatmak için göstermelik olarak yapılan satışlar muvazaalı satış olarak nitelendiriliyor. Peki, muvazaa nasıl ispat edilir?

Muvazaa nasıl ispat edilir?

Gerçek ismi ve niteliği saklanarak, başka bir isim altında üçüncü kişileri aldatmak için göstermelik olarak yapılan satışlar muvazaalı satış olarak nitelendiriliyor. Hukuken muvazaalı satışlar ispat edilmesi halinde hükümsüz kabul ediliyor.


Yukarıda da bahsettiğimiz gibi muvazaayı ileri süren tarafın ispat yükü bulunuyor. Senede bağlı sözleşmeye karşı olan muvazaanın ispatı ancak yazılı delille mümkün oluyor.


“İçtihat Metni”

T.C.

Y A R G I T A Y

Birinci Hukuk Dairesi


E. 1996/1179

K. 1996/1570

T. 14.2.1996


* MUVAZAA İDDİASI

* İSPAT KÜLFETİ

* YAZILI DELİL


ÖZET : Muvazaanın varlığını iddia eden bunu ispatla mükelleftir. “Taraf muvazaası”nda, senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası; ancakyazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme, yakın akrabalar arasında yapılmışolsa bile, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Sözleşmeninresmi şekilde yapılması halinde dahi, olayın özelliği itibariyle adi yazılıdelilin yeterli olacağı kabul edilir.


(818 s. BK. m. 18) (743 s. MK. m. 6)

(YİBK., 5.2.1947 gün ve E: 1945/20, K: 1947/6 s.)


Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan iptal ve tescil davasının yapılanyargılamasında, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekilitarafından temyizi üzerine; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:


Muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklindetanımlanabilir. Muvazaada taraflar, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçekiradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak, bazan aslında bir sözleşme yapma iradesitaşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerineuymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa).


Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyigizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerineuymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarınıtaşımadığından geçersizdir.


Her ne kadar muvazaayı düzenleyen BK.nun 18. maddesinde ve öteki kanunhükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklıkbulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı,muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ilerisürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) gözönünde bulundurulmasıgerektiği, belirli bir sürenin geçmesi,sebebin ortadan kalkması veyailgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada vebilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.


Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarakbir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil, yolsuz bir tescilhükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan,tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise, tapu kaydının da Medeni Kanunun 933.maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca, muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andanitibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından, açılan davasonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı(ihdasi) bir hüküm durumundadır.


Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı(halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarındanbirine teb’an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasınıisbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası,Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288. ve 290. maddelerinde belirtildiğiüzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı Kanunun 293.

maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanınyazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekildeyapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterliolacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabuledilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (nam-ı müstear)davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.


Somut olayda davacı vekili; (...müvekkilin ticaretle uğraştığını işlerinin iyigitmemesi ve mali problemlerinin bulunması nedeniyle dava konusutaşınmazların, ileride iade edilmesi kararlaştırılarak itimat edilen davalıyahiçbir bedel alınmadığı halde, tapuda satış gösterip temlik edildiğini...)ileri sürmüş; iptal ve tescil istemiştir.


İddianın, değinilen içeriği itibariyle “taraf muvazaası” niteliğini taşıdığıanlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerekdavacıdan iddiasını doğrulayan yazılı bir belgesinin bulunup bulunmadığınınsorulması; ayrıca, yanlar arasında görüldüğü bildirilen öteki davadosyasında, eldeki davayı etkileyecek bir beyanın olup olmadığınınaraştırılması; delil durumuna göre, yemin hakkında kullandırılması ve sonucu doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilip,yalnızca tanık sözlerine değer verilerek davanın kabul edilmesi isabetsizdir.


Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanannedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.2.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



Mirasta muvazaa zamanaşımı!