Nevin Soyukaya: Diyarbakır'da yıkımlar durmalı!
Hükümet Sur’un ‘aslına uygun’ olarak ‘yeniden yapılacağını’ söylüyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras ve Turizm Daire Başkanı Nevin Soyukaya’ya göre amaç kenti değiştirmek.
Roma’dan beri dar sokaklarıyla bilinen Suriçi’nden artık tank ve panzerler ‘rahatlıkla’ geçebiliyor. Dünya Kültür Mirası Listesi’nde olan surların üzerine tuvalet, gözetleme kuleleri ve bayrak direkleri dikilmiş durumda. Sur’daki operasyonlar sırasında 75 hektarlık alandaki altı mahallenin 10 hektarı tamamen yıkıldı. Yaklaşık 20 bin insan kendi kentinde ‘mülteci’ oldu.
Hükümet Sur’un ‘aslına uygun’ olarak ‘yeniden yapılacağını’ söylüyor. GazeteduvaR’dan Mustafa Kuleli’ye konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras ve Turizm Daire Başkanı Nevin Soyukaya’ya göre amaç kenti değiştirmek.
Gazeteduvar’dan Mustafa Kuleli’nin röportajından önemli başlıkları sizler için derledik. İşte o röportaj:
Sur neden bu kadar önemli Türkiye, Ortadoğu ve dünya için?
Diyarbakır, kendine egemen olan tüm kültürlerin bıraktığı izlerden özgün bir kültür yaratmış ender şehirlerdendir. Artukluların, Mervanilerin, Akkoyunluların başkentliğini yaptı. Roma’nın doğu sınır başkenti. Osmanlı’nın beylerbeyi yani eyalet başkenti. Diyarbakır’da tüm bu kültürler katmanlaştı. Bütün bir bölgeyi etkileyen ve bütün bir bölgeden etkilenen bir şehir. Çünkü Mezopotamya ile kuzeydeki ülkeler arasındaki geçiş yoluna kurulmuş. Tüm bu nedenlere dünya mirası. Özgünlüğünü korumuş, otantikliğini korumuş, bütünlüğünü korumuş bir şehir. Surların üzerindeki yazıtlara bakarak bütün bir bölgenin tarihini okuyabiliyorsunuz.
Peki ne oldu bu şehre?
Ağustos 2015’te başlayan çatışmalar şiddetlendikçe yıkım da arttı. Paletli tanklarla, ağır silahlarla şehre girildi. Büyük tahribat yaşandı. 10 Mart 2016’da Sur’da operasyonlar durduktan sonra bile abluka devam etti ve alana ağır iş makineleri sokularak, kentsel SİT olan, dünya mirasının tampon bölgesi olan Suriçi yıkılmaya başlandı. Yani evler çatışmalardan etkilenmeseler de yıkılmaya başlandı. Tescilli yapılar da dahil. Yıkılıp, yerleri sıfırlanıp hafriyatı Sur dışına atıldı. Ve bu süreç devam ediyor. Biz tüm resmi taleplerimize rağmen alana dahi sokulmadık ve hâlâ inceleme yapabilmiş değiliz.
Yıkımla ilgili bu bilgileri nasıl edindiniz?
10 Mayıs 2016’da Suriçi’nin uydudan fotoğrafını alıp kadastral planlarla karşılaştırdık ve 832 yapının yıkılmış olduğunu tespit ettik. 33 tescilli yapının tamamen yıkılıp hafriyatı sıfırlanarak yok edildiğini gördük. 50 tane çevresel değerde yapının aynı şekilde yok edildiğini gördük. Çeşmeler, anıtsal yapılar ve bir camii de tamamen yıkılmış ve molozu atılmış. Toplamda 86 kültür mirasının tamamen yıkılıp hafriyatının dışarı atıldığını gördük.
Hafriyat neden önemli?
İkinci Dünya Savaşı’nda bombalar nedeniyle şehirler tahrip olmuştu. Ama kalıntılarından yeniden ayağa kaldırılabildiler. Bosna savaşında da öyle. Diyarbakır’da ise iz bile bırakılmıyor.
Molozun nereye götürüldüğü biliniyor mu?
Üniversite arazisindeki boş bir alana dökülüyor. Tescilli yapıların izleri gibi insan cesetlerinden parçalar da bu hafriyat içinden çıktı.
Neden yapıldı bunlar?
Suriçi’nden çıkarılanların geri alınmaması ve sonradan hak iddia edememeleri için onlardan kalan eşya dahil tüm izlerin silinmesi gerekiyordu. Zaten alınan kamulaştırma kararı, niyeti ve yapılacak olanları göstermiş oldu.
Nedir o niyet?
Öncelikle siyasi amaçlar var. Kenti yönetme fikri var. Kentin çoğulcu yapısını tekleştirmeye yönelik bir niyet var. Ve bunlar fiziki ortamın şekillendirilmesiyle gerçekleştirilmek isteniyor. Şehrin belleği silinmek isteniyor. Bunun için de çatışmalar bahane ediliyor.
Niye böyle bir şey yapılıyor? Kim, Sur’un nesinden rahatsız?
Çünkü Sur Diyarbakır’ın çok kültürlü kalbi, benliği, geçmişi ve dolayısıyla geleceği. Burada birçok halkın kimliği yok ediliyor. Yerine tekçi bir anlayış yerleştirilmek isteniyor. Somut ve somut olmayan kültürel mirasın taşıyıcısı olan Suriçi halkı uzaklaştırılmak ve mülkleri ellerinden alınmak isteniyor.
Sahada bu yıkımları gerçekleştirenlerle iletişim kurdunuz mu?
Yıkımları yapanlar silahlı kişiler ve bizim muhatabımız değiller. Biz sürekli devletle, valilikle, bakanlıklarla diyalog içinde olmaya çalıştık ama olamadık. Tüm raporlarımızı -UNESCO’ya iletilmek üzere- Kültür Bakanlığı’yla paylaştık. Sonradan öğrendik ki hiçbir yanıt alamadığımız gibi raporlar UNESCO’ya da iletilmemiş. Alanda beraber çalışma taleplerimiz de reddedildi. Sadece biz değil, akademisyenler ve STK’lar da alandan uzak tutulmaya çalışıldı. Bu da yapılanın korumayla ilgisi olmadığının bilindiğini ve alana tarafsız uzmanlar girdiği takdirde bunun ifşa olacağının farkında olduklarını gösteriyor.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘Sur’u Toledo gibi yapacağız’ açıklaması vardı. Burada bir ‘kentsel dönüşüm’ ve rant kokusu da almıyor musunuz?
Hedef o. Bütün bir Suriçi’nin 2010 yılında ‘riskli alan’ ilan edilmesi, buna bağlı olarak 2012’deki kentsel dönüşüm kararı ve korunma için aynı yıl Kültür Bakanlığı’yla beraber Dünya Kültür Mirası listesine başvurmamız…
Ne olacak peki?
Bakın Suriçi’nde kentsel dönüşüm diye bir şey olmaz. Çünkü ulusal ve uluslararası koruma altında. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile merkezi yönetim buna aykırı kararlar aldı. Ancak yerelden gelen tepki nedeniyle bu kararlar uygulanamadı. Ama şimdi çatışma ve abluka bahane edilerek kentsel dönüşüm yapılmak isteniyor. Yani bir taşla birkaç kuş vurulmaya çalışılıyor.
Koruma amaçlı imar planına uyulacağı da söyleniyor ama…
Ondan kasıt şu: Yıkıyor ama yine bazalt malzemeyle, planın korunmasını emrettiği avlulu geleneksel evlere benzeyen yeni yapılar yapmayı planlıyorlar.
Tabirimi mazur görün ‘çakma’ bir Sur mahallesi mi inşa edilecek?
Evet imitasyon ile hem yapıyı, dokuyu, belleği değiştiriyor hem ‘biz koruyoruz’ diyor. Sonra alım gücü yüksek insanlara satıyorlar.
Bu noktada sizin çokça kullandığınız ‘somut olmayan kültürel miras’ kavramı önem kazanıyor. Tam olarak neyi kastetiğinizi biraz açabilir misiniz?
Suriçi’nde kentin en yoksul kesimleri dayanışmacı kültür ile birbirine tutunarak hayatta kalıyor. Hemen yanı başlarındaki Hevsel’de yabani otları topluyorlar. Suriçi’nde günübirlik işlerde çalışarak yaşamlarını idame ettiriyorlar. Ulaşıma para ödemeleri gerekmiyor. Şimdi bu insanlar şehrin uzak bölgelerine sürüldüler.
Nasıl bir gelecek bekliyor bu insanları?
TOKİ, ‘isterseniz Diyarbakır’dan isterseniz başka bir şehirden ev verelim’ diyor. Ama tabii ki bedava değil. Bunu insanları borçlandırarak yapıyor. Halbuki bu insanlar Suriçi’nde zaten ev sahibiydi. Evi yoktuysa da çok düşük bir kira ile oturuyordu.
Ya yapılar? Onlar için artık geri dönüş var mı? Ya da bir çözüm?
Çok önemli alanları, yeniden o kentsel dokuyu yaşatabilmek adına yeniden yapabiliriz. Bu orijinal yapıyı geri getirmeyeceği için çok da doğru bir şey değil. Fakat buna mecbur bırakılıyoruz. Bunun için de yıkımların durması lazım diyoruz.
Çatışmalar mı Sur’a daha çok zarar verdi yıkımlar mı?
Çatışmalarda yapıların bir kısmı yıkılmasına rağmen izler sayesinde restore etmek kolay. Yıkımdan sonra hiçbir iz kalmıyor yapıların temelleri dahi sökülüp atılıyor, geri dönüşü imkânsız oluyor. Bu çok acı bir şey.
Bugün yıkımlar dursa, kolluk çekilse ne yapılabilir?
STK’lar, belediyeler ve Alan Yönetimi Başkanlığıyla işbirliği yapılarak Sur’ur insanıyla birlikte yeniden özgün haline dönüştürülmesi için programlar ve uygulamalar yapılabilir.
Böylesine önemli bir kültürel alan yıkılırken UNESCO’nun sessizliği eleştiriliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
UNESCO’dan çok şey bekleniyor. Sonuçta UNESCO Birleşmiş Milletler’in bir alt kuruluşu. Birleşmiş Milletler de devletlerin kurduğu bir örgüt ve onları muhatap alıyor. Sadece onlardan bilgi alması doğru karar vermesine engel oluyor. Tabii burada esas mesele UNESCO’ya alanı koruma talimatı veren devletin bunu gerçekten yapması.
Diyarbakır Yenigün