Genel

Okan Zabunoğlu: Türkiye'nin elektrik ihtiyacı giderek artacak!

Ülkelerin elektrik ihtiyacının mevsimsel olarak değiştiğine işaret eden Zabunoğlu, tüm değişimlere rağmen daima ihtiyaç duyulan bir minimum seviyenin bulunduğunu, bunun da baz güç seviyesi olarak tanımlandığını belirtti.


Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Okan Zabunoğlu, Türkiye kömür, gaz, su, rüzgar, güneş gibi tüm kaynaklarını kullanarak güvenli ve çevreci bir şekilde daha fazla elektrik enerjisi üretmesinin önemine işaret ederek, "Türkiye'de elektrik üretiminde çeşitlilik sağlamak, arz güvenliğini artırmak için fosil yakıtlı termik santrallerin yanına nükleer santralleri eklemekten başka bir yol şu an için görünmüyor" dedi. 


Zabunoğlu, AA muhabirine Türkiye'deki mevcut enerji kaynakları ve nükleer enerji santrallerine ilişkin yaptığı açıklamada, Elektrik Üretim AŞ Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye'nin 2012'deki toplam elektrik üretiminin yüzde 28,4'ünün kömürden, yüzde 43,6'sının doğalgazdan, yüzde 1'inin diğer yakıtlardan, yüzde 24,2'sinin hidro-elektrik santrallerinden ve yüzde 2,8'inin rüzgar ve jeotermalden elde edildiğini bildirdi. 


Türkiye'deki kömürün çoğunun kötü kalite linyit olduğunu ve bunun yaklaşık yarısının Afşin-Elbistan'da bulunduğunu anlatan Zabunoğlu, kötü kalite kömürün en iyi kullanım alanının termik santrallerde yakarak elektrik üretmek olduğunu söyledi. 


Ülkelerin elektrik ihtiyacının mevsimsel olarak değiştiğine işaret eden Zabunoğlu, tüm değişimlere rağmen daima ihtiyaç duyulan bir minimum seviyenin bulunduğunu, bunun da baz güç seviyesi olarak tanımlandığını belirtti. 


Baz güç seviyesinin üstündeki gereksinimlerin de puant olarak adlandırıldığını kaydeden Zabunoğlu, kömür, doğalgaz gibi fosil yakıtların ve nükleer enerjinin baz güç ihtiyacının karşılanmasında rakipsiz olduğunu söyledi. 


Bu kaynakların dış faktörlere bağımlı olmaması nedeniyle güvenilir olduğuna işaret eden Zabunoğlu, "Barajlar bir başka önemli elektrik üretim aracı ama yağış rejimlerine, su seviyesine ve kontrolüne olan bağımlılık nedeniyle baz güçten ziyade puant gücün karşılanmasında kullanılırlar. Rüzgar ve güneş gibi kaynaklar ise doğaları gereği daha da büyük kısıtlamalar içerir ve daha da az güvenilirdir. Rüzgar esmez, güneş çıkmazsa enerji üretilmez ama nükleer böyle değildir. Nükleer enerji güvenilirdir, reaktörün düğmesine bas, bir sene çalışsın."


Türkiye'de elektrik üretiminde doğalgaz kullanımının çok yüksek ve riskli düzeylere ulaştığına dikkati çeken Zabunoğlu, doğalgaz kullanımının 2002'de yüzde 40, 2008'de yüzde 50'ye çıktıktan sonra 2012'de yüzde 43,6'ya gerilediğini belirtti. İthal bir kaynağın elektrik üretiminde açık ara ilk sıraya yerleşmiş olmasının sakıncalarına vurgu yapan Zabunoğlu, "Ayrıca, her durumda mesela, bol miktarda doğalgazımız olsaydı bile farklı kaynakları kullanarak elektrik üretebilme potansiyeline sahip olmanın avantajlarını dikkate almak gerekir. Bir doğalgaz ülkesi olan Rusya'nın elektrik üretiminde doğalgazın payı Türkiye'dekinden düşüktür. Eğer elektrik üretiminde çeşitlilik sağlamak, arz güvenliğini arttırmak istiyorsak, fosil yakıtlı termik santrallerin yanına nükleer santralleri eklemekten başka bir yol şu an için görünmemektedir" diye konuştu. 


-"Nükleer santraller güvenli ve çevreci"


Kişi başına elektrik enerjisinin üretiminin bir ülkenin gelişmişlik seviyesinin belki de en önemli ölçüsü olduğunu ve gelişmiş ülkelerin hem insanlarına hem de çevrelerine daha fazla özen gösterebilme olanağı bulduğunu vurgulayan Zabunoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:


"2011 itibariyle Türkiye'nin kişi başına elektrik enerjisi üretimi dünya ortalamasının altında olup OECD ülkeleri ortalamasının üçte biri kadardır. Bu da bize basitçe henüz gidilecek çok yolumuz olduğunu söylemektedir; yani gelişmemiz gerek, elektrik enerjisine gereksinimimiz var. Bu ihtiyaç giderek artacak. Bu nedenle Türkiye, kömür, gaz, su, rüzgar, güneş gibi tüm kaynaklarını kullanarak güvenli ve çevreci bir şekilde daha fazla elektrik enerjisi üretmek zorundadır. Güvenli ve çevreci olmak kaydıyla, mevcut kaynaklara nükleer enerjiyi de eklemek gerekir. Nükleer santraller güvenlidir ve çevrecidir. Zaten güvenli ve çevreci olmayan herhangi bir şekilde enerji üretilmemelidir. Su, rüzgar ve güneş gibi nispeten az güvenilir kaynaklardan güvenli ve çevreci bir şekilde elektrik enerjisi üretilebilir ve bunun bir sakıncası yoktur. Tabii ki bu kaynaklara bağımlı olmamak kaydıyla."


-Nükleer enerji neden gerekli?


Türkiye'de güvenlik ve çevre kültürü eksikliklerinin sık sık karşımıza sorun olarak çıktığını ve "Önce güvenlik ve çevre kültürümüzdeki eksiklikleri giderip sonra nükleer teknoloji edinmeye çalışmak daha doğru olmaz mı?" sorusunu akla getirdiğini söyleyen Zabunoğlu, şöyle devam etti:


 "(Biz bu işi doğru düzgün yapamayız) algısıyla varabileceğimiz bir yer yok. Güvenlik ve çevre kültürü denen şey durduk yere edinilmiyor, öylece bekleyerek kazanılmıyor; bu kültür, çalışmanın, çabalamanın, riskleri tartmanın bir yan ürünü olarak elde ediliyor. Nükleer elektrik, yaklaşık 50 yıllık bir maziye sahip yüksek teknoloji diye tanımlanan bir makinenin çıktısı, onlarca gelişmiş ülke bunu kullanagelmiş ve bir yandan da daha güvenli ve daha çevreci olacak şekilde geliştirmeyi sürdürmüş.


İthal etmeye çalıştığımız sistem 40-50 yıllık deneyimin ürünü. Aslında yüksek teknoloji denen şey kendi güvenlik ve çevre kültürü ile kol kola dolaşır; onu yüksek teknoloji yapan da budur. İnsan müdahalesi en aza indirgenmiştir, insan hatalarına karşı önlemler onun doğasında vardır. Bence nükleer teknoloji, pek çok atılım alanı yaratacak olmasının yanı sıra güvenlik ve çevre kültürümüzün hızla gelişmesine de ciddi katkılarda bulunacaktır." 


Nükleer reaktörler nedeniyle alınan toplam riskin diğer temel elektrik üretim yolları ile karşılaştırıldığında çok daha düşük olduğunu dile getiren Zabunoğlu, Türkiye'nin edinmeye çalıştığı nükleer teknolojinin uzun deneyimin sonucunda daha da güvenli ve daha çevreci hale getirildiğini sözlerine ekledi. 



AA