Opera binaları 'çok disiplinli' yapıda inşa ediliyor!
Kültür ve sanat yapılarından olan opera binaları, diğer performans mekanlarında olduğu gibi işleve bağlı olarak mimarın tasarımını yönlendiriyor. Bu yapı türünün sahip olduğu işlev, yapının formunu Hamlan malzemeleri ve yapım tekniklerini de belirliyor.
Opera binası, en sade anlatımla, opera performansları için kullanılan ve tiyatronun “çok disiplinli” yapısını bünyesinde barındıran bir tiyatro binası olarak tanımlanıyor. Opera binaları asal olarak bir sahneye, orkestra çukuruna, seyirci bölümüne ve sahne arkası faaliyetlere imkan veren alanlara sahip yapılar olarak karşımıza çıkıyor. Her türlü sahne mühendisliği donanımının olduğu, görsel ve işitsel konforun, özellikle doğal akustik koşullarının sağlandığı, sahne ışıklamasının yer aldığı ve görsel sanatların tamamının kullanıldığı bu yapılar, gelişmiş mühendislik çözümleriyle öne çıkıyor.
BİNALAR, BİRDEN FAZLA ETKENLE ŞEKİLLENİYOR
Mimari bir yapı olarak opera binalarının şekillenmesinde pek çok etken belirleyici rol oynuyor. Toplumda opera sanatının yeri, izleyicilerin eğitim ve kültür düzeyi, kent nüfusu ve izleyici kitlesi oranı, mimarlığın gelişmişlik düzeyi, yapım olanakları ve teknik donanım, toplumsal ve kültürel içerikli etkenler, bunların arasında yer alıyor. Kent mimarisiyle ilişkisi, sahne ile oditoryumun bina içindeki konumunu ve biçimini belirleyen tiyatro-izleyici ilişkisi gibi konular, opera yapısının kendi işlevinden doğan etkenlerle şekilleniyor. Yapısal iç dinamikler ile sahne yapısına bağlı özellikler ve dra-maturjik önem ise, opera binalarının niteliklerini belirleyen özel etkenler olarak karşımıza çıkıyor.
TOKİ Haber'de yer alan habere göre;Pritzer ödüllü DanimarkalI Mimar Jarn Utzon'un tasarladığı Sydney Opera Binası, sadece opera tarihinde değil, mimarlık tarihinde de önemli bir yere sahip olan 20’nci yüzyılın en ünlü yapılarından biri.
SAHNE VE ODİTORYUM
Geleneksel yapıdaki bir opera binasında oditoryum “U” şeklindedir. Yandaki kolların uzunluğu kapasiteye göre değişmekle birlikte bu uzunluk, salon derinliğini belirliyor ve dolayısıyla seyircinin görsel konforunu etkiliyor. “U” şeklindeki formun etrafında balkonlar yer alırken, balkonların sahneye yakın kısımlarında genellikle localar bulunuyor.
Opera binalarının can damarı olan sahnenin en önemli özelliği, sahip olduğu sahne mekaniği sistemleridir. Yatayda, düşeyde veya istenilen herhangi bir eksende harekete imkân veren bu sistemler, günümüzde tamamen motorize ve otomasyona bağlı olarak kumanda ediliyor. Sahne mekaniği sistemlerinin hızı, kapasitesi ve teknik özellikleri dekor ve sahne değişikliklerini de etkiliyor.
İLK OPERA BİNASI "SAN CASSIANO"
17’nci yüzyılla birlikte saray tiyatroları sadece opera için işler hale gelince ressamlar, mimarlar ve mühendisler opera için ideal oyun yerleri yaratmaya başlıyor. Ancak, operanın geleceğini esas etkileyen bu saray tiyatroları değil, Venedik’te yapılan halka açık operalar oluyor. 1627 yılında Venedik’te halka açık ilk opera binası olan Teatro di San Cassiano, her birinde 31 adet loca bulunan, beş balkon katma sahip bir yapı özelliği gösteriyor. Binanın, sahne mekaniği ve perspektifli dekor uygulamaları için bir ön sahnesi bulunuyor. Halk operalarının yapımı hız kazandıkça, salonlara, tüccar sınıfın yerleştiği partere koltuklar konuluyor. Soylular ise rütbelerine göre loca katlarına yerleşiyor.
RÖNESANSLA GELEN DEĞİŞİM
Rönesans ile gelişen yeni perspektif anlayışı, özellikle sahne tekniğinde önemli değişikliklere yol açıyor. Bu yeni anlayış, zemini hareketli sahneleri operaya kazandırıyor. Sahne sanatçılarına ve mimarlara, oyunda yer alan sahneleri sınırlı bir alan içinde tekli ya da çoklu kanvas fonlar üzerinde sunabilme imkânı veriyor. Buradan hareketle, pek çok sanatçı, sahne tasarımcısı ve tiyatro mimarının kuram ve uygulamalarıyla gelişen perspektif ve kulis anlayışının getirdiği sahne düzeni, bugüne kadar süregeliyor.
GÜNÜMÜZDE OPERA BİNALARI
Opera binaları ve diğer kültür sanat yapılarının mimarisini etkileyen bütün öğeler, yeni standartlara, toplumsal ihtiyaçlara ve hızla gelişen teknolojik yeniliklere göre şekilleniyor. Bu yapıları değerlendirirken, seyirci kapasitesi, sahne ölçüsü, büyüklüğü, teknik donanım ve akustik performans gibi pek çok kriter göz önünde bulunduruluyor.
"METROPOLITAN VE SYDNEY OPERA BİNALARI"
Dünya opera tarihinde önemli bir yeri olan Metropolitan Operası “Old Met” 3.625 sanatsevere ev sahipliği yaparken, 1966da Lincoln Çenter for the Performing Artsda perdelerini açan yeni Metropolitan Operası “The Met” ise gelişmiş sahne mühendisliği sistemleri ve zengin repertuvarıyla 3.800 seyirciye ulaşıyor. Pritzer ödüllü DanimarkalI Mimar Jorn Utzon’un tasarladığı Sydney Opera Binası ise, sadece opera tarihinde değil, mimarlık tarihinde de önemli bir yere sahip olan 20’nci yüzyılın en ünlü yapılarından biri. Bu yapıyla birlikte klasik opera binası algısı değişiyor. Opera binaları sadece sahne teknolojileri ve salon iç mekân özellikleriyle değil, yapının şehrin bütününe kattığı önemli plastik değerlerle de anılmaya başlanıyor. UNESCO tarafından 2007de Dünya Mirasları Listesine alman opera binasında beş salon yer alıyor: 2.679 kişilik Konser Salonu, 1.507 kişilik Joan Sutherland Tiyatrosu, 544 kişilik Drama Tiyatrosu, 398 kişilik Oyun Evi ve 364 kişilik Stüdyo.