Orhan Tatar: Ege Bölgesi deprem konusunda aktif bir bölge!
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Tatar, Ege Bölgesi ndeki deprem riskine dikkat çekerek, her an deprem üretme potansiyeli taşıyan fayların varlığına dikkat çekti
Aynı zamanda, çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (çOMÜ) Mühendislik
Mimarlık Fakültesi Dekanlığı görevini de yürüten Prof. Dr. Tatar, yaptığı açıklamada, Kütahya 'nın Simav ilçesinde meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki depremle birlikte yeniden bir gerçeğin hatırlandığını söyledi.
Bu depremin olağan bir deprem olduğunu, Türkiye 'nin batısındaki 'Ege
Genişleme Bölgesi' diye adlandırılan bölgede, düşey hareketler sonucu meydana
gelen faylanmaların bulunduğunu aktaran Tatar, 'Simav da bunlardan bir tanesi.
Ege bölgesinde Simav 'a benzer bir çok jeolojik yapı var. Bu faylanmaların en
önemli özelliği de çok derine doğru gitmemeleri. Ama bunlar 6 ve üzeri
büyüklüklerde her zaman deprem üretebilecek türde jeolojik yapılar. Geçmişe
baktığımızda buna benzer depremleri görüyoruz. Gediz, Dinar, Demirci depremleri
son yüzyıl içinde olan depremler' dedi.
Tatar, Simav 'daki depremden sonra hasarlı binası sayısının çokluğunun
dikkat çekici olduğunu ifade ederek, 'Aldığım bilgiye göre, Simav 'da yaklaşık 5
bin 500 civarında bina var. Orada hasar tespit çalışması yapıldı. Bu çalışmanın
ardından ortaya çıkan tablo gerçekten çok düşündürücü. Neredeyse ilçedeki
binaların yüzde 70-80 'inin de çeşitli boyutlarda hasar var. 86 binanın tamamen
yıkıldığı, bin 616 binanın oturulamaz düzeyde hasarlı olduğu, bin 783 binanın
oturulabilir düzeyde ama yine hasarlı olduğu, 277 binanın da acilen boşaltılması
gerektiği rapor edilmiş. Bu rakamlar çok önemli' diye konuştu.
Simav depreminin bölgedeki ne ilk ne de son deprem olduğuna işaret eden
Tatar, şöyle konuştu:
'Önümüzdeki yıllarda ya da her an bu bölgede benzer şekilde 6 ve üzeri
büyüklükte, hasar yapıcı deprem beklentimiz var. Bu anlamda Simav gibi orta
büyüklükteki, nüfusu 30 bin civarındaki ilçelerimizin yapı stokuna baktığımızda
bunların çoğunun 1999 depremi öncesinde yapıldığını görüyoruz. Depreme
dayanıklılık konusunda sıkıntılı binalar. Bu yapı stokunun bir an önce
çıkarılması, bir takım kentsel dönüşüm politikalarıyla bunların elden geçirilmesi
gerekiyor. Tabi bu çok kolay bir iş değil. Bölgede belirli bir bilinç
oluşturulduğu takdirde, belediyelerden başlayıp, sıradan vatandaşa kadar bunu
indirgediğimiz de bu bilinç oluşturulmalı.'
-EGE BÖLGESİNDE DEPREM RİSKİ-
Prof. Dr. Orhan Tatar, özellikle Ege bölgesinde deprem beklentisinin
yüksek olduğu yerler bulunduğunu dile getirdi.
Geçen 5-6 yıllık süreç içinde İzmir, Denizli, Aydın civarlarında birtakım
depremler yaşandığını, bunların orta büyüklükteki depremler olduğunu ifade eden
Tatar, 'Doğrudan doğruya bir yerleşim yeri ya da bölge adı vermek çok doğru
değil, ama özellikle Denizli, Aydın bölgelerinde İzmir, Muğla, Kütahya civarının
risk altında olduğunu söyleyebiliyoruz. Bu tür yerlerde benzer depremleri her
zaman yaşama riskimiz var. Bu bölgeler ülkemizin en aktif sismik zonlarından
birisi. Gerek karada Ege bölgesi içinde, gerekse Ege Denizi 'nin içindeki jeolojik
yapılardan dolayı aktif bir bölge. Her an deprem üretme potansiyeli taşıyan
faylar bu bölgelerde oldukça fazla bulunuyor' diye konuştu.
Tatar, şunları kaydetti:
'şu anda oturduğumuz saatlerde bile onlarca deprem dünyanın bir
yerlerinde oluyor. Deprem ülkemizin bir gerçeği. Bu anlamda öncelikle en küçük
bireyden başlayıp bilinçlendirme yapıp, insanların risk algılama düzeylerini
yükseltmemiz gerekiyor. Türkiye 'de İstanbul ya da Marmara Denizi içinde bir
deprem beklentisi var, ama en az bu bölgeler kadar risk taşıyan başka bölgeler de
mevcut. Özellikle Doğu Anadolu fay zonu üzerindeki birtakım yerleşim yerlerinde
risk her geçen gün artarak devam ediyor. Önümüzdeki dönemlerde Kahramanmaraş
civarlarında benzer bir deprem beklentisi var. Hatay bunlardan bir başkası. Kuzey
Anadolu fay zonu üzerindeki Erzincan 'ın doğusunda bir deprem tehlikesi bulunuyor.
Bunların hepsini sonuçta toplumla paylaşmak büyük önem taşıyor. En temel
konulardan bir tanesi toplumu bir kaygıya, telaşa, paniğe sevk etmekten ziyade,
uygun şekilde bunları normal olağan zamanlarda dillendirerek, halkın bu konudaki
bilinçlendirme düzeyini artırmamız gerekiyor.'
AA