Özelleştirmenin yeni adı Varlık Fonu oldu!
Habertürk Gazetesi Köşe yazarı Abdurrahman Yıldırım, bugünkü yazısında Varlık Fonu konusunu ele aldı. İşte o yazı:
Dün Türkiye Varlık Fonu’nu anlatırken geçmişteki Kamu Ortaklığı İdaresi (KOİ) ve Fonu’ndan bahsetmiştim. Kamu Ortaklığı İdaresi altındaki Kamu Ortaklığı Fonu özelleştirmeden elde edilen gelirlerin toplandığı ve kullanıldığı yerdi. Özelleştirilmesine karar verilen şirketler bu fona devrediliyor, doğrudan satışı yapılan ve halka arzlardan elde edilen gelirler bu fonda toplanıyor, bu çatı altındaki şirketlerin sermaye ve yatırım ihtiyaçları karşılanıyor, artan kısım ise Bütçe’ye aktarılıyordu. Bugünkü Tüpraş’ı, Petkim’i, Petrol Ofisi’ni ve çimento şirketlerinin çoğunu halka arz eden KOİ idi.
Yeni oluşturulmakta olan Türkiye Varlık Fonu eğer iyi yönetilir ve siyasi otorite tarafından bizim anladığımız şekilde kullanılırsa, geçmişteki bu uygulamaya yeniden dönülüyor. Bu fon, tıpkı bir gayrimenkul yatırım ortaklığı gibi çalışacak ve içine konulan kuruluşlar bakımından da bir tür yeni bir özelleştirme hamlesi olacak. Kurulacak alt fonlar ve bu fonların katılma belgeleri ile toplanacak kaynaklar yeni dönemin özelleştirme geliri olacak.
Adına ister katılma belgesi, ister sukuk, ister tahvil veya hisse senedi diyelim, dayanacağı bir varlık olacak. Varlığın gelirinden pay alacak. Enerji Fonu enerji şirketlerinin gelirlerine, banka fonu banka gelirlerine, gayrimenkul fonu gayrimenkul geliştirme ve işletmesinden elde edilecek gelirlere, nükleer enerji fonu kurulacak nükleer santralın gelirlerine endeksli olacak.
Daha çok yurtdışından kaynak sağlamaya yönelecek Varlık Fonu’na aktarılan kurumların sınırlı orandaki payları teminat olarak gösterilecek. Ancak bu teminat hiçbir zaman şirketin yönetim kaybına yol açmayacak oranda ve nitelikte olacak. Şirketler ve kurumlar Türkiye’de yerleşik olarak kalmaya devam edecek. Şirket ve kurumların ana sahipliği değişmeyecek.
Türkiye Varlık Fonu yapısı itibarıyla dışarıdaki örneklerinden ayrıdır. Tam bir Türk tipi varlık fonudur. Altyapı yatırımlarında kredi mekanizmasının, dolayısıyla yüksek sayılabilecek faizlerin yerini alacak, faiz dışı enstrümanları uygulamaya sokacak bir mega fon ile karşılaşabiliriz.
Bizim ne bütçe fazlamız var, ne de cari fazlamız. Bir emtiaya dayalı güçlü bir gelir de yok, döviz rezervlerimiz de güçlü değil. Bu nedenle fonun içine nakit para koyup, sonra bu parayla stratejik alanlara yatırım yapma imkânımız yok. Şirketleri doğrudan fonun içine koyarak ve bu varlıklara dayalı bir nakit yaratma, kaynak çekme yoluna gidiyoruz. Bu fonlar uzun süreli çekileceği için de, doğrudan sermaye yatırımı diye tanımlanabilir. Dış kaynak yaratmanın yeni yolu Varlık Fonu olabilir.
Kamu şirketlerinin Varlık Fonu’na aktarılmasıyla Hazine ve Maliye belli gelirlerden yoksun kalacak. Bunun bütçe açığını artırması ve mali disiplini bozması, gelirlerin azaltılması karşısında giderlerin aynı kalması durumunda olur. Eğer Varlık Fonu elde edeceği gelirle Bütçe’den pay alarak karşılanan kamusal yatırımları yapacaksa sorun yok. Bütçenin geliri kadar gideri de azalacak ve mali disiplin bozulmayacak. Burada da mali disiplini koruma iradesi önemli olacak.
Yeni Varlık Fonu gayrimenkul yatırım ortaklıkları yapısında ise uygulama çok önemli olacak. Çünkü gayrimenkul yatırım fonlarında belli zorluklar yaşanıyor. Borsada yüksek oranda iskontolu işlem görmeleri de bundandır. İşin içinde işin ehli insanların olmaları ve siyasi otoritenin de doğru yönlendirmesi halinde Varlık Fonu’ndan istenen sonuç alınabilir.
SONUÇ: “Denemeliyiz, çünkü denemezsek asla başaramayız.” Abraham Lincoln