Genel

Paris kapalı pasajları ile ilgi odağı olmaya devam ediyor!

Parisi Paris yapan mekanlardan biri de kapalı pasajlarıdır. 1800lü yılların ilk yarısında moda olan cam çatılı pasajların sayısı bugün 20ye yakın. Birbirinden şık butikleri, kafeleri, sürprizler barındıran mağazalarıyla pasajlar şıklığın ve zarafetin simg

Parisi Paris yapan mekanlardan biri de kapalı pasajlarıdır. 1800lü yılların ilk yarısında moda olan cam çatılı pasajların sayısı bugün 20ye yakın. Birbirinden şık butikleri, kafeleri, lokantaları, sürprizler barındıran mağazalarıyla pasajlar şıklığın ve zarafetin simgesidir. Kimileri filmlere, romanlara konu olmuştur. İşte size şehrin kapalı pasajları arasında kısa bir Paris turu...

Haydi Paris aşıkları! Kürkçüleriyle ünlü Brady Pasajından, dantelin anavatanı Grand Cerf Pasajına, buyrun! Ardından Sainte Anne Pasajına geçmeyi unutmayın, hani kapısında hep bir kedi bekleyen. Sonraki adresinizse mağazalarındaki tablolarına hayran kaldığınız Havre Pasajı olsun... Haydi Paris düşkünleri! Gün ışığıyla yıkanmış cam çatılar altında, zamanın akışından ve sokağın karmaşasından uzak bir gezintiye çıkın, şehrin kalp atışlarını bir de pasajlarından dinleyin. Illustration dergisinden bir yazı, sene 1947...
Pariste ve hemen ardından bütün Avrupada pasaj modelinin başladığı tarihse çok daha eski: 1786. Bir Paris düşünün ki, bugünkü görüntüsüyle uzaktan yakından alakası yok: Kanalizasyondan, kaldırımdan habersiz, kışın yağmuru bol havasıyla çamurlu, caddelerindeki at arabası trafiğiyle karmaşası bol bir şehir... İşte tam bu ortamda kapitalizm ve spekülasyonun saf ürünü bir mimari model çıkar ortaya: Şehrin işlek caddelerini birbirine bağlayarak kestirme yollar yaratan, birbirinden şık mağazalarıyla geleni büyüleyen kapalı pasajlar! İlki, Parisin göbeğindeki Palais Royalin (Kraliyet Sarayı) avlusuna gerilen cam çatı altında belirir: Çatının altındaki sağlı sollu mağazalar, kafe ve lokantalar bir anda Parislilerin ilgisini çekmeyi başarır. Tüccardan sokak kadınına herkes burada alır soluğu! Bu ilgi, bir spekülasyonu da beraberinde getirecek, mağazalar astronomik fiyatlara satılacaktır. 1800lü yılların başı, Pariste ardı ardına açılan pasajlara tanık olur. Öyle ki bankerinden noterine, adı skandallara karışmış işadamlarına her türlü meslek erbabı girişimci şehrin en popüler mahallelerinde, çok kar getiren bu pasajlardan inşa ettirmeye başlar. Bir an gelir, şehirdeki pasajların sayısı 100ü geçer, daha sonra gerçekleştirilecek imar çalışmalarından geriye 17si kalır.
Paristeki kapalı pasajların mimarisinde, Osmanlıdaki ve İrandaki kapalı çarşıların örnek alındığı biliniyor. Karşılıklı sıralanmış binalar üzerine çekilmiş cam çatılar altında gündüz gün ışığıyla, akşamları gazla aydınlatılan, sağlı sollu mağazaların dizili olduğu bu pasajlar sayesinde, yakın zamana kadar kaldırımlara taşan tezgahlarıyla karmakarışık bir görüntü sunan mağazanın yerini, büyük cam vitrinleriyle göreni büyüleyen, yolun karmaşasından uzak, güzel aydınlatılmış ve dekore edilmiş, ısıtılmış modern butikler almış. Dekorları neredeyse hiç değişmeyen bu pasajlarda tahta oyuncaklar satan mağazalardan porselencilere, ikinci el kitapçılardan filateli (pul) butiklerine, şapkacılardan pastacılara, sanat galerilerinden antikacılara, bonbonculara, çay ve kahve salonlarına yok yok. Bu pasajların bir kısmı önemli gösteri salonlarının, tiyatroların yanı başında inşa edilmiş ki, seyircilerin gösteri öncesi ya da sonrası uğrayabilecekleri bir pasajları hep olsun.

PANORAMAS
Balzac ve Zolanın pasajı bugün Filateli cenneti

Parisin en hareketli bulvarlarından Boulevard Montmartre ile Rue Saint-Marc arasında. Şehirdeki kapalı pasajlardan en eskisi. 1799da inşa edildiğinde, girişine projektörle yansıtılan panoramik şehir görüntüleriyle gelen geçeni büyülemiş. Pasajın adı da, modası geçtiğinden artık kaldırılan bu uygulamadan geliyor zaten. Gazla aydınlatmanın ilk kez denendiği yer de burası: Yıl 1817. Ünlü hakkâk Stern 1800lerin başından beri burada sürdürüyor faaliyetini. Eski kartpostal ve pul satan mağazalarsa bu pasajın gözdeleri. Kafe, lokanta ve pastaneleri özellikle öğle saatlerinde dopdolu. 1925te yazılmış bir Paris kitabında, monden hayatın kalplerinden diye anılıyor. Hemen yanındaki Varietes Tiyatrosuna oyuncu girişinin de bu pasajdan gerçekleştirildiğini belirtelim. Pasajın Montmartre Bulvarındaki girişi çok hareketli ve şatafatlıyken, sonundaki durgunluk ve sadelik şaşırtıcı! Balzac Goriot Babanın bir bölümünde Panoramas Pasajına gönderme yaparken, Emile Zola 1880 tarihli Nana romanında uzun uzun anlatıyor burayı...

JOUFFROY
Her zevke bir mağaza

Pariste inşa edilen son pasajlardan. Yapım tarihi 1845. Panoramas ile karşı karşıya. Boulevard Montmartre ile Rue Grange-Batelieree açılıyor. Daha önce pasaj mimarisinde ahşaba ağırlık verilirken, Jouffroyda metal kullanımı çıkmış öne. Yerden ısıtılan ilk pasaj olması bir başka özelliği. Açıldığı günden itibaren kalabalıkların eksik olmadığı, yağmurlu günlerde iğne atacak yer bulunmayan, kafe ve lokantalarıyla randevu noktası pasajın tahta oyuncaklar, minyatür evler satan mağazalarından Doğu esintileri taşıyan butik Palais Orientale, bonboncu La Cure Gourmandiseten mineral taştan takılar satan Amour de Pierrese, hatta dekorasyonculara yok yok ama en dikkat çeken köşesi Grevin Müzesi. Londradaki Madame Tussaud gibi ünlülerin balmumu heykellerini sergileyen müze 1882de açılmış. Turunuz sırasında pasajın şık pastanesi La Tour des Delicesde mutlaka bir tatlı yiyin. Pariste bir gecenizi ise pasajın içindeki Chopin Hotelde geçirin. 409 numaralı oda favoriniz olsun: Pasajın cam çatısı ve Grevin Müzesinin kubbesi, bu odanın sıradışı manzarası...

VERDEAU
Kurşun asker ve sahafiye kitap meraklılarının adresi

9. Pariste, Rue de Grange-Bateliere ile Rue du Faubourg Montmartre arasında yer alan Verdeau tıpkı Jouffroy gibi 1847de açılmış. Müteahhit şirket de, stilleri de hemen hemen aynı zaten. Birbirinin devamı gibi görünen bu iki pasajın kaderiyse birbirinden çok farklı olmuş: Verdeau, yüksek cam çatısıyla daha aydınlık ve ferah olmasına rağmen hiçbir zaman Jouffroynın gördüğü ilgiyle karşılaşmamış. Pasajı kalkındıransa, 1980lerde buraya çok yakın binasına taşınan müzayede salonu Drouot olmuş. Verdeau bu sayede antikacılarla dolup taşmış. Koleksiyonerlerin baştacı pasaj antika avı için ideal. Eski kağıt ve kartpostal meraklıları 26 numaradaki La France anciennede, kurşun asker sevdalıları 20 numaradaki Broceliandeda, eski fotoğraf meraklılarıysa 14 numaradaki Photo Verdeauda alıyorlar soluğu: Fotoğraf dükkanı 1901den beri burada. Frankofonlar için ayrıca belirtelim: Verdeau, antika ve ikinci el kitap cenneti!

GALERIE VERO-DODAT
Sanatsever gezginlere

Rue Jean Jacques Rousseau ile Rue du Bouloiyi birbirine bağlayan pasaj, lüks ve sakin bir ortam arayanlar için ideal. Siyah beyaz mermer yer döşemeleri ve bir kısmı resimlenmiş tavanıyla dikkat çekiyor mekan. Pasajı yaptıran Benoit Vero dönemin yeni zenginlerine çok güzel bir örnek. 1789 Fransız devrimi ve hemen sonrasında gelen imparatorluk süreci maddi açıdan iyi durumda bir kesimin hızla zenginleşmesine tanık olmuş. Karısının ailesinden kalan 4 bin frankı işleterek 850 bin franka çıkartmayı başaran Vero da, dönemin modasına kapılıp o zamanlar çok popüler iki mekanı birbirine bağlayan bir pasajın inşasına girişmiş: Büyük bir halin kurulduğu Halles Mahallesi ile Kraliyet Sarayı (Palais Royal) kestirme yoldan bağlanmış böylece. Pasaj Parislilerin dikkatinden kaçmamış. Mağazalardan birine baskı resim tüccarı Aubert girerken, ünlü tiyatrocu Rachel 1838de pasajın bir dairesine yerleşmiş. Gerard de Nerval ise pasajdaki Cafe de la Galerienin müdavimleri arasına katılmış. Vero-Dodat Pasajı özellikle sanat galerileri, mobilya ve dekorasyon meraklıları için önemli bir adres. 19 numaradaki restoran Vero-Dodat ise soluklanıp, bir şeyler atıştırmak için ideal.

GALERIE VIVIENNE
Houte-coutureün vatanı

İşte pasajların en şıkı, en güzeli, belki de en prestijlisi. Fransızcada passage yerine galerie sözcüğüyle anılmasının nedeni de bu zaten: Bir pasaja göre daha şık, daha lüks olması. Gerek yerdeki mozaik döşemesiyle, gerekse özenli cam çatısıyla, resim ve heykelleriyle dikkat çekici. Vivienne özellikle haute-couture ve dekorasyon mağazalarıyla ünlü. Jean-Paul Gaultiernin bir butiğinin pasaj girişinde oluşu şaşırtıcı değil yani. Butik şarapçı Legrand Filles et Fils, şık butiklerden Nathalie Garçon rafine zevkleri olanları buraya çekiyor. Pariste bir çıkışı Rue Viviennee, diğeri Rue des Petits-Champsa açılan bu üç kapılı pasaj 1823 tarihli. Açıldığı günden itibaren Parislilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan Vivienne Pasajı, hemen yanı başındaki Colbert Pasajı kadar görkemli değilse de, ondan daha neşeli, daha sıcak bir hava sunmuş ziyaretçisine. Viviennee giderseniz 35 numaradaki A Priori Thé çay salonuna mutlaka uğrayın, dekoru görülmeye değer. Pasajın en güzel butiğiyse 29 numaradaki kumaştan çiçek mağazası Emilio Robba. Birbirinden ilginç çiçek tasarımları, sağlarına sollarına serpiştirilmiş minik ampullerle neşe saçıyor. Sinema ve reklam filmlerine sıkça dekor olan pasajın ünlü anekdotuna gelince: Sürekli kılık değiştirerek dolandırıcılık yapmasıyla, tutuklanıp kürek mahkumu olunca da yine kılık değiştirerek kaçmasıyla ünlü Vidocq burada, 13 numarada yaşamış. Pasajdaki esnaftan dolandırdığı olmuş mu, bilen yok ama daha sonra polis şefi olarak çalışmış!

GALERIE COLBERT
Napoli ve Milonadaki pasajlara ilham verdi

Galerie Viviennein hemen paralelindeki Colbert, 1826dan beri onun rakibi olmaya soyunmuşsa da Parisliler tercihlerini Vivienneden yana kullanmış. Başlangıçta kemerli girişleriyle sağlı sollu mağazalarla bezenen pasajın en çarpıcı noktası, cam kubbeli, yuvarlak meydanı. Bu meydanın, zamanında iç çamaşırı ve parfümeri tapınaklarıyla çevrelendiği yazılı kaynaklarda. Diyorlar ki, ünlü besteci Berlioz 1830da, pasajın üst katındaki pencerelerden birinde Fransız milli marşını söyleyince, içerideki kalabalık koro halinde katılır ona, bunun üzerine müzisyen düşüp bayılıverir olduğu yere. Böyle büyük isimleri misafir etmesine ve şıklığına rağmen, ekonomik açıdan büyük kazanç getirmez Colbert. Öyle ki daha 1899 tarihli bir gazete yazısında Colbertteki derin yalnızlıktan söz edilir. Nedeniyse çok hareketli sokakları birbirine bağlamadığından yeterince ziyaretçi çekememesidir. Sonunda 1975te halka kapatılır pasaj. 1980de Milli Kütüphane tarafından satın alınan ve aslına uygun restore edilen pasaj bugün Milli Sanat Tarihi Enstitüsünü barındırıyor bünyesinde. Brüksel, Milano ve Napolideki pasajlara esin kaynağı olan Colbert yuvarlak meydanındaki heykel ve rölyef süslemeleriyle, sıcacık ışıklandırmasıyla Pariste görülmesi gereken bir pasaj. Nefis dekorlu Le Grand Colbertte leziz, geleneksel Fransız mutfağını tadabilirsiniz.