Piyasa kendi şartlarını belirleyecek..
Geçenlerde Sayın Yiğit BULUT'un bir yorum yazısında piyasanın genel şartlarını belirleyeceğini, Dünyanın en güzel ülkesinde oturmanın bir bedeli olacağını ve piyasanın kendi şartlarında her zaman çıkışı olduğunu, paranın kötüyü kovma prensibinin çalışacağ
Geleceğe matuf sektöre ve piyasalara ışık tutmuş.
Bu yazının altına herkesin imza atacağı kesin.
Sayın Bulut'un yazısı kaynak gösterilmeden bu sitede buna benzer yazılar yayınlandı.
Bunları okuyunca insan ister istemez şunu düşünüyor, acaba para kötüyü kovar da hangi kötüden başlar diye düşünmeden edemedim.
Öncelikle para çarpık yapılaşma sonucunda bugünlere gelmiş, imara uygun olmayan, denetimsiz, mimari ve şehirleşme açısından rezalet ve kötü malzemelerle inşa edilmiş zaten iskanı da olmayan bina/yapı kümelerinden başlar mı dersek, bence hayır.
Çünkü İstanbul'un neredeyse %70 i bu çarpık yapılardan oluşuyor.
Kimse hayal kurmasın bu iş adım adım ilerleyecek ve kendi kriterlerini takip edecek.
Bu süreçin başlama startı verildi.
Devam edelim ve kriterleri sıralayalım, öncelikle gayrimenkulün bulunduğu lokasyondan başlayarak yeşil alan, ulaşım, imar katkısı ve satış avantajı gibi kriterlerle bu serüven başlayacak.
Önümüzde ki yıllarda bu filmi hep beraber izleyeceğiz.
Bazılarımız bu işin aktörleri olacak bazıları da taşeronu.
Ama sektörde ki herkes bu filmde rol alacak, kesin..
Şehrin gözde bölgelerinde zamanında inşa edilmiş 40-50 senelik apartman blokları büyük yeşil alanlar bırakılarak inşa edilmiş ancak bugün eskimiş ancak imar artısı taşıyan bu tür site/blok/projeler ile gecekondu tarzında yapılmış ama değişen zamanla ana arterlerde ve bölgelerde kalmış yapılar çok ciddi şekilde talep bulacaktır.
Bu konuyu biraz açalım.
İstanbul ana arterlerinde kalan belirli başlı bazı bölgeler ilk akla gelenlerden Etiler, Akatlar, Levent, Bakırköy, Bahçelievler, Tophane, Haznedar vs. vs.gibi bölgelerle Rami, Zeyrek ve Eyüp gibi Haliç kıyıları gibi şehrin içinde kalan semtler ve bölgeler olarak ilk etapta göze çarpıyor.
Dikkat edilirse bu bölgeler zaten yatırımcılar ve inşaat şirketleri tarafından 10-20-30 yıllık projeksiyonlarla proje geliştirme konusunda hedef bölgeler olarak seçildiği için şimdiden bazı projelerini yürürlüğe soktuğunu söyleyebiliriz.
Paranın yönü konusunda şehrin merkezini mihenk taşı gibi düşünün yavaşta olsa çemberi kazanç/primle doğru orantılı büyütün ne demek istediğim ortaya çıkacaktır.
Ancak yeni bölgeler ve projeler müstesna.
Bu projelerde konseptler, mimariler ve inşa yapım sistemleri ile hem vizyonunu sergileyecek hem de satış ve pazarlama stratejileri ile pazarda yer alacaklar.
Satar veya satmaz, bilemem ama hedef kitleyi tanımlamadan yola çıkan zarar eder.
Bazı bölgeler USD bazında düşük prim yaparken bazı bölgeler çok büyük prim yapacak ancak satış ve pazarlama stratejilerini doğru kuranlar sektörün ciddi aktörleri olacak.
Her zaman söylüyorum, hayal edip, konsept belirleyip satamadıktan sonra isterseniz alem-i cihan proje üretsen hikaye, ülkede ki emlak mezarlığına katkı sağlamaktan başka bir iş yapmazsın.
Hedef kitle tanımını ve piyasayı iyi okuyamayan bu pazarda yanar.
Gayrimenkul, İnşaat ve finans eğer bugünlere geldiyse yatsın kalıksın Sayın Başbakan'a dua etsin.
Eğer Tayyip bey siyasetten yasaklı olursa bugün sızlananlar yarın emin olun ağlayacaktır.
Zaten böyle bir karar çıkması ihtimalini bile düşünmek istemiyorum ama gelinen noktayı da demokrasi yolunda bir arpa boyu yol almadığımızın da kanıtı olarak görüyorum.
O zaman aklınıza gelen tüm kötü senaryoları yazın.
Bu süreci aşmak ise inanın çok zaman alacak ama sonuçta milletin sağduyusuna ve aklıselimine güvenmekten başka bir çarede kalmıyor.
Konumuza dönecek olursak paranın kötüyü kovması prensibi öncelikle lokasyon, imar, satış ve kazançla yürüyecek bir denklemdir.
Bu tablo eninde sonunda olur ama zaman ister.
Tabi ki sabreden kazanacak ama süreç başladı.
Size daha güzel tablolar sunayım;
Eğer Tayyip bey yasaklanmazsa, AB yolunda müktesabat ve uyum yasaları çerçevesinde yol alırsak, Hükümet demokrasi konusunda mesafe alırsa, yabancılara mülk satışı yasaklanmazsa, siyasi ve ekonomik istikrar devam ederse, yapısal düzenlemeleri evrensel normlar ve standartlarda işletebilirsek bu ülkeyi inanın kimse tutamaz.
Sizce böyle pembe bir tablo olur mu?
Hayali bile cihan değer!
Biraz zor ama mucizelerle yaşadığımız için neden olmasın diyelim..
Türkiye 1950 yılından itibaren dönem dönem ekonomik krizler yaşadı.
Lütfen inceleyin her kriz sonrasında gayrimenkul ve emlak fiyatları büyük ölçüde USD bazında prim yaparak ve güçlenerek çıkmıştır.
1994 krizi 3 ay, 2001 krizi ise 2 sene sürmüştür.
Ama eninde sonunda kazanan hep emlak olmuştur.
Bugün piyasanın durağan ve durgun koşullarında alıcılar ve yatırımcılar kelepir fiyatla proje ve ev peşinde koşuyor, inşaat şirketleri ise ciddi anlamda arsa yatırımına yöneldi diyebiliriz.
İstanbul aksında şu anda yatırım yapılacak 2 önemli bölge var.
1-Silivri, İstanbul'un batısında, denize neredeyse 40 km cepheli bir bölge.
2-Kurtköy, 30 sene önce ki Ataköy koşulları.
Bu 2 bölge de arsa fiyatlarının -özellikle Silivri bölgesinin- çok hesaplı ve emsallerine göre ucuz fiyatlarla arsa bulmak mümkün.
Sektörde faaliyet gösteren inşaat şirketlerinin bu 2 bölgeye ciddi anlamda bir yatırım içinde oldukları aslında bölgenin geleceğini göstermesi açısından daha şimdiden emsal teşkil ediyor diyebiliriz.
Araştırdığınız zaman ortaya çok enterasan veriler çıkıyor.
Zaman yatırım zamanı.
Alternatifleri değerlendirmek için lütfen yazıyı bir kere daha okuyun.
İyi haftalar.