Magazin

Postmodern çağda kerpiç evi savunan bir mimar

Türkiye'nin önde gelen mimarlarından Cengiz Bektaş, İnşaat&Yatırım'a konuştu. Bektaş, Türkiye'de mimarlık hakkında ne düşünüyor? Hayata bakışı, sektörü değerlendirişi ve daha fazlasını öğrenmek için tıklayın!

Sizce mimarlık nedir?

Mimar olmaktan başka bir şey istemedim. Lisede adım "Mimar Cengiz" diye anılırdı.Üniversite de yalnız mimarlık sınavlarına girdim.

Yoktan var etmenin coşkusu, şiirde de mimarlıkta da birdir. Hepimizin bildiği iki üç sözcüğü şiir öyle bir araya getiriyor ki örneğin, yeni bir kavram doğuyor. Mimarlıkta da bu böyle. Taşı, toprağı, demiri herkes biliyor...Bunlarla mimar öyle bir şey yapıyor ki çok şaşırıyorsunuz. Mimarlık budur.

Beni çok etkileyen bir olayı sizinle paylaşmak isterim. Yıllar önce Denizli'nin bir köyünde teyzenin biri bana mesleğimin ne olduğunu sordu. Ben de mimarım, anlayacağı dilde, yapıcıyım dedim. Teyze dedi ki, "Sen bir kez Denizli'deki Babadağlılar Çarşısı'nı git gör de mimarlık neymiş öğren." Bilmiyordu orayı benim yaptığımı. Köylü yaşlı bir teyzenin beni anlaması benim için çok önemliydi. mutluluk vericiydi.

Mimar olmaya nasıl karar verdiniz?

Ailemde bu işi yapan yok. Eskiden Anadolu da kentlerde bilinen 5- 6 usta vardı. Bir kişi ev yaptırmak isterse evini yaptırmak istediği ustaya bir çuval zahire yollarmış. Usta adamı tanımıyorsa onunla ilgili bilgi edinir, işi yaptırmak isteyen kişi huysuz, çekimsiz biri ise çuvalı geri yollarmış. Kişi iyi ise çuvalı alıkoyarmış. İş veren ustayla birlikte evin yapılacağı yeri inceler, her şeyi birlikte saptarlarmış. Kısacası,Babam da böyle bir işveren olarak, epey yapı yapmış.

İlkokuldaydım. Denizli'ye İzmir'den bir mimar konuk gelmişti. Sanıyorum, İzmir'li mimar Fahri Nişli'ydi. Bir masada kimi fotoğraflara bakıyordu. Yanaştım sordum. O fotoğraflardaki camiyi gösterip "Ben yaptım." dedi. Yoktan o var etmişti... Çocuğum... Bir şeyler yaratmanın ne demek olduğunu oyunlarımdan biliyorum... Beni çok etkiledi koskoca yapının bir kişice yoktan yaratılması...

Liseden sonra yalnızca mimarlık için sınavlara girdim. İTÜ'yü, Akademi'yi kazandım. Akademiyi yeğledim. Tüm sanatlarla iç içe olsun diye. Eski yazı, dersi de aldım, Öteki bölümlere de girip çıktım, kendi derslerimin dışında...

Mesleğinize başladığınızdan bu yana heyecanınızdan bir şey kaybettiniz mi?

Ben işi almadan önce çok iyi düşünürüm "Bu işi başarabilecek miyim?" diye. Eğer usumda bitirirsem, işverene "Bu işi yapmak istiyorum." derim. Bunca yıldır bu hiç değişmedi ve heyecanımdan bir şey yitirmedim.

İşimi çok sevdiğim için, isteyerek, coşkuyla çalıştım bu güne dek. Zıplayarak, türkü söyleyerek, zeybek oynayarak çalıştım. 10 kez de doğsam yine mimar olurdum. Ustam Branca, "Mimar mesleğinin papazı olmalı." derdi...

Çocukluğumdan beri günde 4-5 saat uyku dışında çalışarak geçti yaşamım.

Bence üstün zeka olmak diye bir şey yok. Gerçekten söylediğim gibi severek aşkla çalışmak diye bir şey var. Bu meziyetlerde insana kendiliğinden gelmiyor. Louis Armstrong'un beni etkileyen bir cümlesi olmuştu: "Ne yaparsanız yapın, çöpçüde olsanız işinizi severek yapın."

Mimar doğanlardansınız hiç çizmekten başka bir şey düşündünüz mü?

Hayır. Çok çok üzüntülü bile olsam çizmeye oturduğumda her şeyi unuturum.

Türkiye'de mimari eğitimi nasıl buluyorsunuz?

Mimar olmak için mimarlık eğitimini yeterli bulmuyorum.

Okullarda da ders veriyorum, pek çok yere de çağrılıyorum, gidiyorum. Türkiye'de 80' in üzerinde mimarlık okulu var. Size çok yalın bir şey söylemek istiyorum. Türk insanın yüzde 50'si kerpiç evlerde yaşıyor ama mimarlık okullarında kerpiç üzerine eğitim verilmiyor. Ben baştan halkımın yüzde 50'sini kaybettim demektir. Mimarlık, eğitimi, önce kendi insanının sorunlarını çözmeyi öğretmemeli mi?

Peki bunun çözümü nasıl olmalı?

4 Yıllık mimarlık eğitimi olmaz. Bu anlaşıldı sonunda. Şimdi 5 yıla çıkarıyorlar. Bir de 1 yıl usta ile çalışma koşulu getiriyorlar.Bence bu süre 2 ya da 3 yıl olmalı. Bunları duyan gençler kızabilir ama doğrusu bu. Nitelik, başarı bu yolla sağlanabilir.

Karşılaştığınız olumsuzluklar neler?

Mimarlık her daldan daha çok kültür alt yapısı gerektirir. Kimi kez, iş verenle mimarın kültür düzeyleri tutmayabiliyor. Oysa bu uyuşma olmadan mimarlıkta iyi sonuç alınamıyor.

Mimarlar Odası sorumlu, bilinçli çalışıyor... Sürekli savaşım durumunda... İş veren kamudan çalarak, onay verilene karşın daha büyük, daha çok kat çıkarak yapmak istiyor. Anıtlara, kültür anılarına saygısı yok. Böylece bir tartışma ortamı doğuyor. Aslında bu mimarlık tartışması değil, hırsızlık tartışması. Bu hırsızlığa aracı olunmasını da Mimarlar Odası istemiyor. Haksız mı?

Konuşmacı olarak katıldığımız toplantı ya da konferanslarda , tasarıları ile ilgili satış yapan mimarlar oluyor. Örneğin İstanbul'daki Dünya Mimarlar Birliği toplantısında böyle oldu... Türkiye'de onlara "Pazar" açanlar da var. Ben memleketimin sorunları ile uğraşıyorum. Beni kötü yolda kullanmaya çalışanlar olabiliyor. Buna izin vermemek gerekiyor... "Ben yapmasam başkası yapacak!" diye bir şey olmaz.