Prens Adaları Müzesi, Büyükada'da açılıyor!
Adalar Müzesi, eşsiz kültürel bir tarihi ve doğal mirası belgelemek, korumak, gelecek kuşaklara aktarmak için kuruldu
Eşsiz kültürel bir tarihi ve doğal mirası belgelemek, korumak, gelecek kuşaklara aktarmak için kurulan Adalar Müzesi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti ile Adalar Vakfı'nın ortak ürünü. Adalar Belediyesi de projeye katkıda bulunmuş. Müzenin Kalıcı Sergiler Küratörü Korhan Atayla konuştuk. Bize Adalar'da iskelelerden yollara, kıyı ve korulardan meydanlara kadar her yerin birer sergi, gezi ve etkinlik alanı olduğunu söyledi. Yani Adalar Müzesi, duvarları deniz olan lebiderya bir müze...
Adalar istanbul'un önemli bir parçası. Neden ayrı bir adalar müzesi kuruluyor?
Öncelikle adalılığı ve ada yaşamını tüm cepheleriyle anlatmayı hedefliyoruz. Anakaraya yakın bile olsalar, dört yanı sularla çevrili kara parçalarında yaşamak, farklı alışkanlıkların, davranışların ve ilişkilerin gelişmesine neden oluyor. Bu farklılığın ipuçları; alışverişten komşuluğa, dostluktan dayanışmaya her alanda görülebilir. Prens Adaları'nı, yani Kınalıada, Burgazada, Heybeliada, Büyükada ve Sedef Adası'nı gözünüzün önüne getirdiğinizde abarttığımı sanabilirsiniz. Ama öyle değil. Düzenli olarak adalardan birinde yaşıyorsanız, herhangi bir sabah işe gidememeye, aradığınız bazı şeyleri bulamamaya, sağlık sorunları yaşadığınızda anakaradan çareler aramaya hazırlıklı olmalısınız.
Adalarda yaşamak bu kadar zor mu?
Zor değil de farklı... Her yıl birçok kez yinelenen lodos fırtınası ve sis değil sadece kastettiğim. Bazen yalnızca son vapurun gitmiş olması bile, sizi farklı çözümler bulmaya, farklı alışkanlıklar geliştirmeye yöneltebilir. Sonuç olarak, tanışsanız da tanışmasanız da birilerinin yardımına koşmak durumunda kalabilirsiniz. Birileri de sizin yardımınıza koşar. Bu durum bugün geçerliyse; 50,100,150 yıl önce kesinlikle daha da geçerliydi.
Adalılar kimler peki?
Temellerinden bin dayanışma olan adaklık, herkesin bir tarihte oraya göç etmesi nedeniyle bir araya gelen; çok farklı köken ve geleneklere ait, çok dinli ve kültürlü nüfusuyla benzersiz bir dünya oluşturuyor, saymakla bitmeyecek kökende; Türk, Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Avusturyalı ve saymakla bitmeyecek din ve mezhepten; Musevi, Sünni, Alevi, Safı, Ortodoks, Katolik, Protestan bir arada yaşadı, yaşıyor. Bu benzersiz dünyayı en eski çağlardan bugüne alışkanlıkları, hüzünleri ve sevinçleriyle yansıtmayı, belgelemeyi ve yarına aktarmayı hedefliyoruz.
"Adalılarla konuşuyoruz, onlara danışıyoruz, anılannı derliyoruz, sözlü tarih çalışmaları yapıyoruz. Yalnızca buradakilerle değil Yunanistan'a göç etmiş olanlarla da... Adalar bibliyografyası oluşturmaya ve Prens Adalan'ndan söz eden her kitap ve yayına ulaşmaya çalışıyoruz. Üniversitelerden akademisyenlerle çalışıyoruz. Osmanlı arşivlerinde içinde adaların adları geçen belgeleri araştırıyoruz. Ulaştığımız belge sayısı on bini aştı. Adaların tarih. öncesi, eski çağı, Bizans dönemi, Cumhuriyet dönemi, göç hareketleri de araştırılıyor. Adalarla ilgili önemli arşiv çalışmaları olan pek çok özel kişi, başta Akillas Milas, Ahmet Tannverdi olmak üzere, çalışmalarından yararlanmamıza olanak tanıyor. Adalarla ilgili cemaatler ve dini kurumlar da yardımlannı esirgemiyor. Adaların jeolojisi, tektoniği, bitki ve canlı yaşamının yüz milyonlarca yıl öncesinden devam eden yaşam serüveni de müzede geniş yer alıyor. Kıyılardaki fosil alanlan bile bilgimiz dâhilinde."
Gülenay Börekçi/Habertürk
Adalar istanbul'un önemli bir parçası. Neden ayrı bir adalar müzesi kuruluyor?
Öncelikle adalılığı ve ada yaşamını tüm cepheleriyle anlatmayı hedefliyoruz. Anakaraya yakın bile olsalar, dört yanı sularla çevrili kara parçalarında yaşamak, farklı alışkanlıkların, davranışların ve ilişkilerin gelişmesine neden oluyor. Bu farklılığın ipuçları; alışverişten komşuluğa, dostluktan dayanışmaya her alanda görülebilir. Prens Adaları'nı, yani Kınalıada, Burgazada, Heybeliada, Büyükada ve Sedef Adası'nı gözünüzün önüne getirdiğinizde abarttığımı sanabilirsiniz. Ama öyle değil. Düzenli olarak adalardan birinde yaşıyorsanız, herhangi bir sabah işe gidememeye, aradığınız bazı şeyleri bulamamaya, sağlık sorunları yaşadığınızda anakaradan çareler aramaya hazırlıklı olmalısınız.
Adalarda yaşamak bu kadar zor mu?
Zor değil de farklı... Her yıl birçok kez yinelenen lodos fırtınası ve sis değil sadece kastettiğim. Bazen yalnızca son vapurun gitmiş olması bile, sizi farklı çözümler bulmaya, farklı alışkanlıklar geliştirmeye yöneltebilir. Sonuç olarak, tanışsanız da tanışmasanız da birilerinin yardımına koşmak durumunda kalabilirsiniz. Birileri de sizin yardımınıza koşar. Bu durum bugün geçerliyse; 50,100,150 yıl önce kesinlikle daha da geçerliydi.
Adalılar kimler peki?
Temellerinden bin dayanışma olan adaklık, herkesin bir tarihte oraya göç etmesi nedeniyle bir araya gelen; çok farklı köken ve geleneklere ait, çok dinli ve kültürlü nüfusuyla benzersiz bir dünya oluşturuyor, saymakla bitmeyecek kökende; Türk, Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Avusturyalı ve saymakla bitmeyecek din ve mezhepten; Musevi, Sünni, Alevi, Safı, Ortodoks, Katolik, Protestan bir arada yaşadı, yaşıyor. Bu benzersiz dünyayı en eski çağlardan bugüne alışkanlıkları, hüzünleri ve sevinçleriyle yansıtmayı, belgelemeyi ve yarına aktarmayı hedefliyoruz.
"Adalılarla konuşuyoruz, onlara danışıyoruz, anılannı derliyoruz, sözlü tarih çalışmaları yapıyoruz. Yalnızca buradakilerle değil Yunanistan'a göç etmiş olanlarla da... Adalar bibliyografyası oluşturmaya ve Prens Adalan'ndan söz eden her kitap ve yayına ulaşmaya çalışıyoruz. Üniversitelerden akademisyenlerle çalışıyoruz. Osmanlı arşivlerinde içinde adaların adları geçen belgeleri araştırıyoruz. Ulaştığımız belge sayısı on bini aştı. Adaların tarih. öncesi, eski çağı, Bizans dönemi, Cumhuriyet dönemi, göç hareketleri de araştırılıyor. Adalarla ilgili önemli arşiv çalışmaları olan pek çok özel kişi, başta Akillas Milas, Ahmet Tannverdi olmak üzere, çalışmalarından yararlanmamıza olanak tanıyor. Adalarla ilgili cemaatler ve dini kurumlar da yardımlannı esirgemiyor. Adaların jeolojisi, tektoniği, bitki ve canlı yaşamının yüz milyonlarca yıl öncesinden devam eden yaşam serüveni de müzede geniş yer alıyor. Kıyılardaki fosil alanlan bile bilgimiz dâhilinde."
Gülenay Börekçi/Habertürk