Prof. Dr. Hasan Sözbilir'den İzmir için korkutan açıklama!
30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen deprem ile büyük yıkımın yaşandığı İzmir'de depremler devam ediyor. 22 Haziran tarihinde 7 dakika aralıklarla Muğla Datça'nın açıklarında meydana gelen depremler, İzmir'in deprem riskini yeniden gündeme getirdi.
Posta Gazetesi köşe yazarı Melis Apaydın İde, bugünkü köşesinde Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir'in İzmir'in deprem riskine ilişkin açıklamalarını kaleme aldı.
İşte Melis Apaydın İde'nin 'Prof. Dr. Hasan Sözbilir: Tuzla ve Seferihisar faylarının geçtiği alanlarda kentsel dönüşüme hız verilmeli' başlıklı yazısı...
Muğla Datça'nın açıklarında Ege Denizi’nde 22 Haziran tarihinde 7 dakika aralıkla meydana gelen 5.3 ve 3.4 şiddetindeki sarsıntılar, deprem gerçeğini yeniden gündeme getirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, açıklamalarıyla dikkat çeken isimlerdn.
Prof. Dr. Hasan Sözbilir, özellikle Tuzla ve Seferihisar faylarının 3 bin sene şeklinde depremyineleme aralığını neredeyse doldurduğunu vurgulayarak olası bir kırılmada İzmir'de tehlikenin büyük olduğuna dikkat çekti. Sözbilir, bir an önce İzmir'in deprem master planının hazırlanmasının gerekli olduğuna vurgu yaptı. Hasan Sözbilir, kendisine yöneltilen soruları yanıtladı ve dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
İşte Sözbilir'in o açıklamaları:
20 YILDIR DEPREM ÜRETEN FAYLARI ARAŞTIRIYORUM
Ne zaman deprem olsa telefona sarılıp görüşlerine başvurulan ilk isimlerden biri sizsiniz. Öncelikle okurlarımız için kendinizi tanıtmanızı rica edebilir miyiz?
1964 Antakya doğumluyum. İlk-orta-lise eğitimimi Antakya’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nü kazanıp İzmir’e yerleştim. 1987’de aynı bölümde asistan oldum. 1997 yılında doktor, 1998 yılında yardımcı doçent, 2004 yılında doçent oldum. 2010 yılından beri de profesör olarak Jeoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yapıyorum.
1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinden sonra deprem araştırmaları konusunda çalışmaya başladım. 20 yıldır özellikle deprem üreten diri fayların tanımlanması, haritalanması ve deprem üretme potansiyellerinin ortaya çıkarılması için çalışıyorum.
Bu arada 2014 yılından beri de Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve uygulama Merkezi Müdürlüğü görevini yürütüyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yürüttüğü İzmir Kentsel Dönüşüm Yol Haritası ve İçişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü İzmir İl Afet Risk Azaltma Planları’na akademik danışmanlık yapıyorum. İçişleri Bakanlığı AFAD Deprem Danışma Kurulu Üyesiyim.
2020’DE SAYI YÜZDE 40 ARTTI
30 Ekim’de yaşanan İzmir depreminden sonra, en ufak bir sarsıntı bile hepimizi çok etkiliyor. Geçtiğimiz gün yine Muğla merkezli bir deprem yaşadık. Bu yeni bir dalganın başlangıcı mı?
Türkiye’de 2020 yılında deprem sayısında yüzde 40 artış oldu. Aslında deprem yaşadığımız doğanın canlı olduğunu bize kanıtlayan bir olay. Doğanın kalp atışları diyebiliriz. Ölü bir doğada yaşam olamayacağına göre, doğanın kalbinin sürekli atması, başka bir deyişle deprem üretmesi gerekiyor. Bizim yapmamız gereken şey doğayı anlamaya çalışmak. Bunun için geçmişe bakıyoruz.
Mesela diri bir fayın gelecekte deprem üretip üretmeyeceğini geçmişine bakarak anlayabiliyoruz. Türkiye karasında bizimle birlikte yaşayan 485 adet fay segmenti (parçası) var. Bir o kadar da denizlerimizde var. İçinde olduğumuz Ege Bölgesi’nde karada 100’e yakın fay var. Ege Denizi’nde ise en az 50 adet yıkıcı deprem üretebilen fay bulunuyor. Bu faylar birbirlerine çok yakın. Bazen birbirlerine değiyorlar. Bu yüzden sürekli bir tetiklenme var. Bu jeolojik yapı içinde yılda binlerce deprem oluyor.
Bunlardan bir kısmı yıkıcı nitelik taşıyor. Yaklaşık 6 yılda bir yıkıcı deprem olur Türkiye’de. Kısacası deprem hiçbir zaman bitmeyecek. Önemli olan depreme karşı önlem almak. Deprem tehlikesini yani fayları çok iyi tanımlayıp, risk azaltma planlarını yapıp bunları eyleme dökmek gerekiyor.
SENSÖR SİSTEMİ GELİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUZ
Japon bir firmanın “elektromanyetik gürültülerden depremin önceden tahmin edilebileceği” fikriyle geliştirdiği, bu ülkede başarılı sonuçlar elde edildiği bildirilen cihazı İzmir’de 2017 yılında denemeye almıştınız. Çalışmanızdaki son durum nedir?
Bu cihaz 100 km çaplı alan içinde oluşacak depremleri birkaç gün önceden görebiliyor. Bunu noktasal bazda görebilmek için, hem havada, hem karada ve hem de yeraltı suyunda depremden önce oluşabilecek tüm değişimleri ölçen bütünleşik bir sensör sistemi geliştirme konusunda çalışıyoruz.
YIKICI OLABİLİR
Üniversite bünyesinde yaptığınız yeni araştırmalardan bahseder misiniz?
İzmir için deprem erken uyarı sistemi (DEÜSİS) geliştirme projemizi başlattık. Bunun yanında İzmir ilindeki deprem potansiyeli en yüksek 5 fay üzerinde 3 yıldır yaptığımız çalışmalarımızı tamamladık. Bu çalışma sonuçlarını bilim dünyası ile paylaştık. İzmir ili kent yerleşimi içinden geçen İzmir Fayı, Gülbahçe Fayı, Seferihisar Fayı, Tuzla Fayı ve Yağcılar Fayı üzerinde 14 hendek açılarak yapılan paleosismolojik çalışma sonuçlarına göre; İzmir ilinde can ve mal kayıplarına neden olan 1688 depreminin İzmir Fayı’nın Balçova segmenti tarafından üretildiği, Balçova segmentinin minimum deprem üretme aralığının 850 yıl olduğu bulunmuştur.
Bu sonuca göre İzmir Fayı’nın yeniden kırılması için belirli bir sürenin geçmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Fakat Gülbahçe Fayı üzerinde yapılan hendek çalışma sonuçları, bu fayın en son 1389 yılında yıkıcı deprem ürettiği ve bu depremden 632 yıl geçtiği belirlenmiştir. Yağcılar Fayı üzerinde açılan hendek sonuçlarına göre; Bu fayın 1000 yıldır yıkıcı deprem üretmediği ortaya çıkmıştır.
Seferihisar Fayı üzerinde açılan hendek sonuçları, bu fayın tarihsel dönemlerde deprem üretmediğini göstermektedir. Buna göre Seferihsar Fayı’nın 3000 yıla yakın zamandır kırılmadığı ve dolayısıyla yıkıcı deprem üretme zamanının yaklaştığı anlaşılmaktadır. Tuzla Fayı üzerinde yapılan paleosismolojik çalışma sonuçlarına göre, milattan sonra 178 yılında meydana gelen ve İzmir’de can ve mal kayıplarına yol açan depremin Tuzla Fayından kaynaklandığı saptanmıştır.
Buna göre Tuzla Fayı’nın 1843 yıldır yıkıcı deprem üretmediği ve ortalama 2000 yıl olan deprem üretme aralığı süresinin dolmak üzere olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle Tuzla Fayı ve Seferihisar Fayı’nın etki alanında kalan alanlarda kentsel dönüşüm çalışmalarına hız verilmelidir.
DERS ALMADIK
Sizce İzmir son depremden alması gereken dersleri aldı mı?
Tabii ki almadı. İzmir’in yüzde 50’si gecekondu niteliğinde. Yapıların önemli bir bölümü 25 yaşından eski. Son 20 yıl içinde deprem zararlarını azaltmaya yönelik yapılması gereken çalışmalar maalesef yapılamadı. Veya çok azı yapılabildi. Fakat bu konuda gerek devletin ilgili kurumları ve gerekse de yerel yönetimler bir çok çalışma başlattı. İl afet risk azaltma planları ve kentsel dönüşüm yol haritası çalışmaları en önemli ilk çalışma. Bunun yanında ben 10 yıldır İzmir’in deprem master planının yapılması için çaba gösteriyorum. Bu konuda da epey yol alındı.
TEHLİKE DEVAM EDİYOR
Araştırmalarınıza göre Ege Bölgesi’ndeki faylarda son durum nedir?
Ege Bölgesi güneyden ve kuzeyden levha sınırı boyutunda iki ana fay tarafından sınırlandırılmış. Bu iki fay arasında kalan Ege’de hem kara hem de deniz içinde çok sayıda fay segmenti bulunuyor. 30 Ekim’de meydana gelen Samos depremi sonrasında yapılan çalışmalar, Gümüldür-Kuşadası ve Seferihisar taraflarına stres transferinin gerçekleşmeye başladığını söylüyor.
Yani buralardaki faylar da tetiklenebilir. Dolayısıyla tehlike devam ediyor. Bir de Datça’dan Santorini Adası ve Yunanistan’a doğru deniz içinde bir yay çizecek şekilde çok sayıda genç volkanlar var. Diri volkan sınıfında değerlendirilen bu volkanik adaların altındaki hareket nedeniyle de depremlerin gelişmesi söz konusu.
Hangi ilde büyük deprem riski var?
İzmir’in yapı stoku envanteri çıkarılıyor!
İzmir'in kent merkezinde deprem riski yüksek!