Sektörel

Rant Vergisi neden yasalaşmalı?

Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Kerem Alkin, Şeffaflık için, 'Rant Vergisi' yasalaşmalı başlıklı yazısında Rant Vergisi'nin neden yasalaşması gerektiğinden bahsetti. İşte o yazı..

Son bir aydır, yurt dışında katıldığım toplantılarda, Türkiye'nin son 10 yıl içerisinde, daha etkin demokrasi, daha etkin piyasa ekonomisi adına attığı adımlar ile gerçekleştirdiği reformlara yönelik övgü dolu sözler işittim. Bununla birlikte, son dönemde, söz konusu alanlara yönelik reformlardaki genel performans düşüklüğüne de işaret edildiğini gözlemledim. Dünya ekonomi-politiğinin önde gelen ülkeleri, Türkiye'nin ekonomik ve demokratik reformlara aynı performansla devam etmesini can u gönülden arzu etmekteler. Çünkü, Türkiye'nin, Avrasya'da, Ekonomi ve Ticaret Diplomasisi becerisi ile, bu coğrafyadaki tüm ülkeleri değişime özendirecek, ilham verebilecek yegâne ülke olduğunun farkındalar.


Türkiye'nin, son 10 yıl içerisinde gerçekleştirdiği reformlar içerisinde, en dikkat çeken alanlardan birisi de 'şeffaflık' ve 'hesap verilebilirlik'. Kamu maliyesi alanında, gelirlerin tahsili ve harcamaların raporlanması boyutunda, kamu yönetim süreçlerinin izlenebilmesine imkan sağlayan düzenlemeler ile, Türkiye uluslararası düzeyde takdir görüyor. Bu nedenle, 'iyi yönetişim' performansımız, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi uluslararası düzeydeki kurumlar nezdinde, Türkiye'nin İcra Kurulu Başkanlığı veya İcra Kurulu Üyeliği gibi önemli görevler üstlenmesini gündeme getirdi. 

7 Haziran'daki genel seçimlerden sonra, Türkiye'nin gündemini, bekleyen ekonomik ve demokratik reformların sürdürülmesi oluşturulacak. Bu sürecin önemli bir parçasını 'yeni bir büyüme modeli' oluşturuyor. Yeni büyüme modelinin özü, mal ve hizmet üretiminde kullanılan temel girdilerin, işgücünün, hammaddenin ve enerjinin verimliliğini arttırmaya yönelik reformlar, çalışabilir nüfusunun, kadın ve erkek, daha yüksek oranlarda üretime dahil edilmesini sağlayacak adımlar, merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin şeffaflaşması; hesap verilebilirliğin arttırılması ve kaynakların etkin yönetimi olarak özetlenebilir.


Yerel yönetimlerin piyasayla ilişkileri yeniden düzenlenmeli


Merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin karar ve düzenlemelerinin, yeni reform çalışmaları ile, artık özel sektör oyuncuları arasında veya özel sektör ile kamu sektörü aktörleri arasında haksız rekabete sebep olmayacak noktaya getirilmesi gerekiyor. Son dönemde, bu konuda mesafe kat edilmesini arzu ettiğimiz alan imar mevzuatı ve imara yönelik karar ve uygulamalar. Diyelim ki, plan değişikliği yapabilme yetkisi olan bir bakanlık veya kamu idaresi, bu yetkiyi kullanarak imar palanında bir değişikliğe gitti ve bu nedenle, değişikliğe uğrayan arazi veya arsanın bir değer artışı söz konusu oldu. Eğer, bu arazi veya arsa kamu yararına, tüm toplumun hizmetine sunulan bir yapının oluşturulması adına bir plan değişikliğine uğramış ise, arsanın değer artışından yerel yönetimlere pay verilmemesi, kamu yararına, makul sayılabilir.


Ama, söz konusu plan değişikliği, serbest piyasa düzeninde, özel sektör inşaat firmaları ile, konut üreticisi firmalar ile rekabet eden bir kamu konut üreticisi kurum, firma adına, örneğin TOKİ adına, kamu yararına kullanılacak bir bina veya tesis yerine, konut endüstrisinde satılacak ticari anlamdaki bir gayrimenkul inşaatı için yapılıyor ise, burada değer artışından doğan hak ve vergilerin yerel yönetime ödenmemesi, özel sektör aleyhine bir haksızlık doğuracaktır. Benim, 'şeffaflık' ve 'hakkaniyet' ölçüsünde, yeni bir reformist bakış açısından söz ettiğim bu. Yani, Yeni Türkiye'nin 'yeni' Anayasası', bireyi, özel sektörü çekirdeğe yerleştiren, kamu kurumları adına hep 'haksız' kayırmalara neden olmayan bir felsefe içermeli.

Yine, aynı bakış açısı ile, imar planlarında gerçekleştirilen değişiklikler çerçevesinde, kamu ve belediyeler tarafından malikin başvurusu olmadan, yapılacak imar planlarındaki artışlardan bir rant vergisi alınması doğru değil. Bu konuda, ayrım yapılmaksızın bir düzenleme veya uygulamaya gidilmesi, yerel yönetimlerin, imar artışı ile, yüzde 40 ile 60 arasında bir bedel talep etmeleri halinde, süreci kontrolden çıkması garanti bir 'deli dumrul' vergisine dönüştürür. Bu nedenle, imar değişikliği nedeniyle oluşan değer artışından kaynaklanan hakkı, malik kullanmak istiyor ise, bedelini ödemelidir.


Kamu, bireyin hakkını yemeyecek model oluşturmalı


Eğer, Rant Vergisi, sadece gelir üretme anlayışıyla, ama trafik, park imkanı gibi şehir dikkate alınmadan, belediyelerin orantısız bir şekilde plan değişikliği yapmalarına sebep oluşturur hale gelir ise, şehirlerde yönetilmesi mümkün olmayan yoğunluk artışlarına neden olabilir. Buna karşılık, arsa sahibi, yapacağı proje için imar artışı talep ediyorsa ve bu talep şehir planları dinamiklerine uygun ise, gayrimenkulün artan değeri üzerinden bir rant vergisi almak son derece hakkaniyetlidir.

Ayrıca, bu süreçlere yönelik kalıcı çözüm için, mevcut imar planlarının müktesep hak haline getirilerek, bir milat oluşturmamız gerekiyor ve mülk sahibinin talebi ile bir imar artışı olması halinde ancak vergilendirmek ve tersine, imar hakkının kamu tarafında, örneğin yeşil alan amaçlı olarak, düşürülmesi halinde de, kaybolan hakkı tazmin etmenin önünü açmak daha doğru olacaktır.


Kerem Alkin-Yeni Şafak