Reformlara ihtiyaç olduğu bilinmelidir..
Başlığı görünce sakın akademik bir yazı olduğunu sanmayın. Ancak inandığım fikir ve düşüncelerimi kaleme aldığıma inanabilirsiniz.
Öncelikle 09.02.2009 tarihli www.stargazete.com web sitesinde yayınlanan bir haberle başlayalım;
''Küresel finansal krizi önceden tahmin eden İstanbul doğumlu New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nouriel Roubini,.......... Türkiye'nin, 2001 sonrası gerçekleştirdiği yapısal reformlar sayesinde, daha az kırılgan hale geldiğini, mevcut küresel krizden daha az etkilenmesi için yeni nesil yapısal reformları hızla gerçekleştirmesi gerektiğini söyledi. Küresel enerji ve emtia fiyatlarındaki iyileşme sebebiyle, cari açığın etkisinin az olacağını, sadece özel sektörün borcunun bir kaygı oluşturabileceğini, onun için de finansman sağlanması gerektiğini vurguladı.
Türkiye ekonomisinin dinamik bir ekonomi olduğunun altını çizen Roubini, doğru politikaların sürdürülmesi ve yapısal reformların da tamamlanması halinde, Türkiye ekonomisinin, orta vadede çok daha iyi bir durumda olacağını söyledi. Türkiye'nin kendi ekonomik programını uyguladığını belirten Roubini, ancak IMF ile yapılacak bir anlaşmanın faydalı olabileceğini kaydetti. IMF ile bir anlaşmanın ilk faydasının, piyasalardaki güveni yeniden tesis etmek olduğunu vurgulayan Roubini, ikinci faydasının da likidite ve döviz rezervi sağlamak olduğunu söyledi. Rouibini, Fon destekli bir programın, küresel ekonomideki belirsizliğin etkisini daha da azaltabileceğine dikkat çekti. 2009'da dünya genelinde ekonomik durgunluğun gözleneceğini ve küresel çapta bir durgunluk beklediğini söyledi. Prof. Roubini, 2010 yılında ekonomik toparlanmaların başlayabileceğini de dikkat çekti. Küresel krizin çıkmasında piyasalardaki önemli eksikliklerle, kusurların etkili olduğunu vurgulayan Roubini, piyasaların kendilerini ve birbirlerini iyi denetleyemediklerini ifade etti''.
Sayın Prof. Rouibini yazısında gelecek üzerine piyasa yorumlarından daha çok, bu sürece olumlu etki edecek reformlar kısmı ile ilgiliyim. Bakınız neredeyse 2006 yılından beri AB yasaları, yeni anayasa taslağı ve reformlar konusunda duran veya durdurulan ve bir şekilde önü kesilen bir Türkiye olduğunu hep beraber görüyoruz. Ülkemiz nuh-u nebi den kalma modellerle veya kafalarla geçmişe takılıp kalmamalıdır. Gelişmiş, müreffeh ve zengin ülkelerin hiçbiri dışa kapalı veya ideolojik veya teokratik rejimlerle idare edilmiyor. Bu ülkelerin tamamında demokrasi tüm kurum ve kuralları ile işletiliyor. Peki şimdi düşünmek gerekiyor; iyi de bizim ülkemizde bunun olmaması için başka hesaplar mı var diye! Nihayetinde gelişmenin önünü tıkamak, Türkiye'nin büyümesini önlemek ve gelecekte ülkenin rolünden mi korkuluyor acaba?
Bizim ülkemizin de demokrasi, hukuk ve adaleti yücelterek müreffeh, zengin ve uygar bir ülke olmaması için bir sebep mi var? Her ne kadar ülkenin önü hep bir bahane/ler ile kapatılmak istense de geleceğin aydınlık olduğuna olan inancımızı yitirmemek durumundayız. Zaman zaman küresel sermaye ve yabancılara mülk satışı konularında ülke elden gidiyor teraneleri ile koparılmak istenen yaygaralara kanmamak lazım. Bu tür vehim ve evham dolu düşünceler kafa karıştırmaktan öteye gitmiyor.
Bakın geçmiş teki büyük devletlere veya günümüz gelişmiş batılı ülkelere, din ve vicdan, ticari girişim ve teşebbüs özgürlüğünü insanlara sağlayarak bireyin hak ve hukukunu gözeterek müreffeh bir toplum haline gelmediler mi? Tarihi sürece bakıldığı zaman buna en güzel örnek Osmanlı imparatorluğudur. Günümüzde ise Dünya'nın en büyüğü ABD'nin geçmişi olmamasına ve 200 yıllık bir devlet olmasına rağmen, 1929 buhranından sonra özellikle 2.dünya savaşı sonrasında ekonomik büyümesini özgür ve bilinçli bir toplum yaratarak elde etmemiş midir? Bireyin özgürlüğünü, serbest ticareti ve fırsat eşitliğini her kesime sunarak aynı zamanda devleti küçülterek müreffeh bir toplum olması, son 100 yüzyıldır Dünya ya hükmetmesinden belli değil midir? Halbuki 72 milletin bir araya geldiği, geçmişi olmayan bir devleti bir arada tutan değerler hukuk, ticaret ve özgürlüğü grup demokrasisi ile değil halkı ve bireyi sisteme ortak ederek sağlamıştır. İyi de bizim gibi 5.000 yıllık bir devlet hala yabancılara arsa ve ev satışından, sermayeden ve bilgiden niye korkar ki? Anlamak ve idrak etmek mümkün değil!
Türkiye ise AB sürecini hızlandırmalıdır. Yeni anayasa ve reformlarını yaparak demokrasisini yeniden kurmak zorundadır. Büyümek ve güçlü bir ülke olmak, geleceği daha sağlam temeller üzerine kurmak istiyorsak önce bu derslerine çalışmak ve reformlarını çıkarmak zorundadır. Belki yüzyıllık ezberler bozulacak ama başkada bir çıkar yol yok. Çünkü Hindistan'ın ünlü devlet adamı Nehru' nun kızı İndra Gandhi' ye yazdığı mektupta dediği gibi biz ülke olarak medeniyet savaşına 50 yıl geriden başladığımız için bugün ki gelinen noktayı da yadsımamak lazım.
İyi haftalar.
[email protected]
''Küresel finansal krizi önceden tahmin eden İstanbul doğumlu New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nouriel Roubini,.......... Türkiye'nin, 2001 sonrası gerçekleştirdiği yapısal reformlar sayesinde, daha az kırılgan hale geldiğini, mevcut küresel krizden daha az etkilenmesi için yeni nesil yapısal reformları hızla gerçekleştirmesi gerektiğini söyledi. Küresel enerji ve emtia fiyatlarındaki iyileşme sebebiyle, cari açığın etkisinin az olacağını, sadece özel sektörün borcunun bir kaygı oluşturabileceğini, onun için de finansman sağlanması gerektiğini vurguladı.
Türkiye ekonomisinin dinamik bir ekonomi olduğunun altını çizen Roubini, doğru politikaların sürdürülmesi ve yapısal reformların da tamamlanması halinde, Türkiye ekonomisinin, orta vadede çok daha iyi bir durumda olacağını söyledi. Türkiye'nin kendi ekonomik programını uyguladığını belirten Roubini, ancak IMF ile yapılacak bir anlaşmanın faydalı olabileceğini kaydetti. IMF ile bir anlaşmanın ilk faydasının, piyasalardaki güveni yeniden tesis etmek olduğunu vurgulayan Roubini, ikinci faydasının da likidite ve döviz rezervi sağlamak olduğunu söyledi. Rouibini, Fon destekli bir programın, küresel ekonomideki belirsizliğin etkisini daha da azaltabileceğine dikkat çekti. 2009'da dünya genelinde ekonomik durgunluğun gözleneceğini ve küresel çapta bir durgunluk beklediğini söyledi. Prof. Roubini, 2010 yılında ekonomik toparlanmaların başlayabileceğini de dikkat çekti. Küresel krizin çıkmasında piyasalardaki önemli eksikliklerle, kusurların etkili olduğunu vurgulayan Roubini, piyasaların kendilerini ve birbirlerini iyi denetleyemediklerini ifade etti''.
Sayın Prof. Rouibini yazısında gelecek üzerine piyasa yorumlarından daha çok, bu sürece olumlu etki edecek reformlar kısmı ile ilgiliyim. Bakınız neredeyse 2006 yılından beri AB yasaları, yeni anayasa taslağı ve reformlar konusunda duran veya durdurulan ve bir şekilde önü kesilen bir Türkiye olduğunu hep beraber görüyoruz. Ülkemiz nuh-u nebi den kalma modellerle veya kafalarla geçmişe takılıp kalmamalıdır. Gelişmiş, müreffeh ve zengin ülkelerin hiçbiri dışa kapalı veya ideolojik veya teokratik rejimlerle idare edilmiyor. Bu ülkelerin tamamında demokrasi tüm kurum ve kuralları ile işletiliyor. Peki şimdi düşünmek gerekiyor; iyi de bizim ülkemizde bunun olmaması için başka hesaplar mı var diye! Nihayetinde gelişmenin önünü tıkamak, Türkiye'nin büyümesini önlemek ve gelecekte ülkenin rolünden mi korkuluyor acaba?
Bizim ülkemizin de demokrasi, hukuk ve adaleti yücelterek müreffeh, zengin ve uygar bir ülke olmaması için bir sebep mi var? Her ne kadar ülkenin önü hep bir bahane/ler ile kapatılmak istense de geleceğin aydınlık olduğuna olan inancımızı yitirmemek durumundayız. Zaman zaman küresel sermaye ve yabancılara mülk satışı konularında ülke elden gidiyor teraneleri ile koparılmak istenen yaygaralara kanmamak lazım. Bu tür vehim ve evham dolu düşünceler kafa karıştırmaktan öteye gitmiyor.
Bakın geçmiş teki büyük devletlere veya günümüz gelişmiş batılı ülkelere, din ve vicdan, ticari girişim ve teşebbüs özgürlüğünü insanlara sağlayarak bireyin hak ve hukukunu gözeterek müreffeh bir toplum haline gelmediler mi? Tarihi sürece bakıldığı zaman buna en güzel örnek Osmanlı imparatorluğudur. Günümüzde ise Dünya'nın en büyüğü ABD'nin geçmişi olmamasına ve 200 yıllık bir devlet olmasına rağmen, 1929 buhranından sonra özellikle 2.dünya savaşı sonrasında ekonomik büyümesini özgür ve bilinçli bir toplum yaratarak elde etmemiş midir? Bireyin özgürlüğünü, serbest ticareti ve fırsat eşitliğini her kesime sunarak aynı zamanda devleti küçülterek müreffeh bir toplum olması, son 100 yüzyıldır Dünya ya hükmetmesinden belli değil midir? Halbuki 72 milletin bir araya geldiği, geçmişi olmayan bir devleti bir arada tutan değerler hukuk, ticaret ve özgürlüğü grup demokrasisi ile değil halkı ve bireyi sisteme ortak ederek sağlamıştır. İyi de bizim gibi 5.000 yıllık bir devlet hala yabancılara arsa ve ev satışından, sermayeden ve bilgiden niye korkar ki? Anlamak ve idrak etmek mümkün değil!
Türkiye ise AB sürecini hızlandırmalıdır. Yeni anayasa ve reformlarını yaparak demokrasisini yeniden kurmak zorundadır. Büyümek ve güçlü bir ülke olmak, geleceği daha sağlam temeller üzerine kurmak istiyorsak önce bu derslerine çalışmak ve reformlarını çıkarmak zorundadır. Belki yüzyıllık ezberler bozulacak ama başkada bir çıkar yol yok. Çünkü Hindistan'ın ünlü devlet adamı Nehru' nun kızı İndra Gandhi' ye yazdığı mektupta dediği gibi biz ülke olarak medeniyet savaşına 50 yıl geriden başladığımız için bugün ki gelinen noktayı da yadsımamak lazım.
İyi haftalar.
[email protected]