Sigorta

Riskli binayı yıkarken DASK devreye girer mi?

Milliyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Erol Ulusoy bugünkü yazısında riskli binaları kaleme aldı. İşte Ulusoy'un o yazısı...

Milliyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Erol Ulusoy bugünkü yazısında riskli binaları kaleme aldı. İşte Ulusoy'un o yazısı...

DASK, deprem sonucu meydana gelen hasar ile dolaylı hasarları teminat altına alır. Riskli bina kararı verildiği için yıktırılan binaların da DASK teminatı altına alınırsa birçok vatandaş rahatlar.

Deprem sigortası kısaca DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) diye biliniyor... 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu’nun 10. maddesine göre, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya sağlanan kredi ile yapılan meskenler zorunlu deprem sigortasına tabi.

DASK, yani deprem sigortası yaptırmayan bağımsız bölümler, bankalarca krediye konu edilmezler, elektrik, su, doğalgaz aboneliği yapılmaz. Kısaca DASK deprem sigortası, zorunlu sigortalar arasında yer alır.

Sigortalanmış bağımsız bölüm veya binalarda öncelikle deprem sonucu meydana gelebilecek maddi zararları tazmin eder.

İkincisi de, deprem nedeniyle ortaya çıkan yangın, infilak, dev dalga (tsunami) ve yer kayması sonucu oluşan maddi zararları öder.

Deprem teminatı

Kısaca DASK ile sigortalanan risk, bağımsız bölüm ve binalarda doğrudan depremin nedeniyle hasar meydana gelmesi ile depreme bağlı olarak çıkan, örneğin elektrik kablolarının birbirine sürtmesi veya doğal gaz, tüp gaz patlaması sonucu çıkan yangın sonucu hasar meydana gelmesi, tsunami sonucu doğacak hasar, yer kayması sonucu binanın yan yatması, duvarlarının çatlaması gibi hasarlardır.

Doğrudan deprem sonucu meydana gelen hasar ile dolaylı hasarlar teminat altındadır.

Öncelikle DASK, ilgili mevzuata ve projeye aykırı olarak inşa edilen binaları sigortalamaya mecbur değildir.

Özellikle, taşıyıcı sistemi olumsuz yönde etkileyecek şekilde tadil edildiği veya zayıflatıldığı tespit edilen binalar sigortalanmaz.

Afet Sigortaları Kanunu md. 10 kuralı da, bina ya da bağımsız bölüm malik veya intifa hakkı sahibine bir görev veriyor; o da, binanın ve her bir bağımsız bölümün projeye aykırı olarak ve taşıyıcı sistemi olumsuz yönde etkileyecek şekilde tadil edilmesine veya zayıflatılmasına karşı gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü.

Taşıyıcı sistemler

Bu şu anlama geliyor, eğer binanızda, örneğin alt kattaki bağımsız bölümler, kolonları kesilerek bir market haline getirilecekse, buna karşı derhal ilgili makamlara, belediyeye, Çevre Bakanlığı’na bildirimde bulunmanız gerekiyor.

Kural olarak bir binada tadilat yapılması, Kat Mülkiyeti Kanunu md. 19 hükmüne göre yapılır ve bunun için kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası aranır. Tavan, taban veya duvar ile birbirine bağlantılı yerlerinde bu bölüm maliklerin ortak rızası ile, o da ana yapıya zarar vermeyecek onarım, tesis veya değişiklik yapılabilir.

Ancak hiçbir şekilde taşıyıcı sistemi, kolonlarını olumsuz yönde etkileyecek şekilde tadilat da yapılamaz, tıraşlanarak zayıflatılamaz.

Eğer binanın veya bağımsız bölümün taşıyıcı sistemine zarar verilmişse, doğrudan DASK teminatı dışına çıkılır ve olası bir depremde hiçbir hasar tazminatı ödenmez.
 

Yasal değişiklik ne avantaj sağlar?

 

Şimdi düşünün, mevzuata uygun yapıldığını düşündüğünüz, iskanı da mevcut bir binada oturuyorsunuz. Sonradan anlaşılıyor ki, inşaatta deniz kumu kullanıldığı için demirler korozyona uğramış.

Deniz kumu kullanıldığını nereden bileceksiniz. 25 sene önce yapılmış bir binada daire almışsınız, aldığınız tarihten beri de her yıl DASK yeniliyorsunuz.

Birden bire, maliklerden birisinin başvurusu veya Çevre Bakanlığının inisiyatifi ile, binanın riskli yapı olduğu tespiti yapılır. Artık binanız güçlendirmeye elverişli değilse, yıkım kararı verilir ve yıktırılır.

Yıkım için idari karar lazım

Mevzuatın kelime anlamında yorumlarsak, maalesef, riskli yapı kararı üzerine yıkılan bina için DASK teminatı dışında kaldığı ileri sürülebilir. Çünkü teminat, deprem sonucu hasar gören veya yıkılan bina ve bağımsız bölümler için verilmektedir. Riskli binalar ise idari bir kararla yıkılmaktadır.

Sizce de burada bir haksızlık yok mu? Yıllardır DASK yapmış ve düzenli yenilmişsiniz. Birden binanızın ilk depremde yıkılmasına kesin gözüyle bakılarak çürük bir bina olduğu tespiti yapılıyor.

İşi kolaylaştıran bir adım olur

Dolayısıyla ilk deprem beklenmeden idari kararla binanız yıkılıyor. Deniyor ki, binanız ilk depremde yıkılır, o yüzden depremi beklemeden siz, olmazsa biz yıkacağız. Bana göre bu durumu DASK kapsamına girecek şekilde yorumlamak gerekiyor. Çünkü idari bir kararla da olsa, bina veya bağımsız bölüm doğrudan deprem sonucu değil, depremde kesin yıkılır diye önceden yıktırılıyor.

Eğer Doğal Afet Kanunu’na, “riskli bina kararı verildiği için yıktırılan binalar”ın da zorunlu deprem sigortası teminatı altında olduğu yazılırsa, bir çok vatandaş rahatlayacaktır. Böyle bir yasal değişiklik, bir çok vatandaşımızın yıkım kararı almasını da kolaylaştıracaktır.

VUK 359 konusu mayısta tamam!

Vergi Usul Kanunu (VUK) md. 359’daki hatalı düzenlemeyi çok kez dile getirdim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurduğu İnsan Hakları Eylem Planı’nda yer verildi; değişiklik programa alındı.

Okuyucularımdan, özellikle cezaevinde bulunanlardan her gün e-mail alıyorum:

“Hocam, değişiklik ne zaman yasalaşır?”

Eğer süreç normal seyrinde giderse, mayıs ayı içinde Meclis gündemine alınır ve yasalaşır diye tahmin ediyorum.
Edindiğim bilgiye göre, değişiklik taslağı Adalet Bakanlığı’nda. Taslakta açıkça, birden fazla yıla yayılan eylemler söz konusu ise, zincirleme suçla ilgili TCK md. 43’e atıf yapılıyor. Ayrıca, halen VUK 359’dan ceza alan ve cezaları infaz edilenler veya cezaları kesinleşmiş olmakla birlikte haklarında yakalama olanlar için yapılması gereken de yazıyor; değişiklik yürürlüğe girer giremez, cezayı veren mahkemeye baş vurarak uyarlama isteyecekler... Mottomuz: Ceza imha edici değil, caydırıcı olmalı!

Ne anlama geliyor?

VUK 359’a göre, sahte ve yanıltıcı belge suçları ayrı ayrı düzenlenmiş ve hem kullanma hem de düzenleme dediği için aynı kişiye iki kere ceza verildiği oluyor.

VUK 359/1, defter, kayıt ve belgeleri, sayfalarını yok edenler, yerine başka yapraklar koyanlar, belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılıyor. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir, yani “naylon faturadır”. Mesela hiç satış olmamasına rağmen, satış faturası düzenlemek.

Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler, gizleyenler, içeriği itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyor.

Faturayı tahrif etme, üzerindeki rakamı değiştirme, veya 50 bin TL’lik faturayı doğrudan 500 bin TL olarak düzenleme de bu suça giriyor.

Yargıtay naylon faturaya bağlı vergi kaçakçılığı suçları birden fazla yılla yayılarak işlenmişse, her hesap dönemi ayrı işlenmiş suç olarak görüp, her hesap dönemi için ayrı ayrı naylon fatura düzenleme ve kullanmaktan ayrı ayrı cezalandırıyor. TCK’daki en ağır suçlara verilen hapis cezalarından daha fazla 20 - 30 yıla varan hapis cezası verildiği olaylar ortaya çıkabiliyor.

‘POS makinesi’ suçu yolda

Alışverişlerde ödemeleri kaydeden yazarkasalar gibi, POS makineleri de kayıt dışı ekonominin en büyük engellerinden.

Ama buna rağmen, özellikle POS makinelerindeki yazılıma dışarıdan müdahale edilip, sahtecilik yollarına başvurulduğu oluyor.

Bilhassa, tefecilikte kullanılan bir yöntem.

Bankaya giden rakam ile gerçekte tuşlanan rakam farklı oluyor.

İşte bu şekildeki işlemlerin de artık ayrı bir suç olarak VUK’ta düzenlenmesi planlanıyor. Çünkü bu şekilde aynı zamanda Hazine’nin vergi alacağı kaybı oluşuyor.

POS makinesi suçunu bitirecek şekilde caydırıcı cezası da olacak!

Kanun yapma tekniği yönünden itiraz eden okuyucularım olabilir ve POS makinesi suçunun VUK’ta değil, TCK’da düzenlenmesi gerektiğini savunabilirler.

Aslında burada düzenlenen suç POS makinesi ya da ödeme kaydedici cihazlarla vergi kaçağına sebep olma suçu.

Yani TCK’da düzenlenecek sırf bir bilişim suçu değil!

 

İstanbul'da riskli yapılar adresleniyor!