Sektörel

Sadık Çelik: OnaltıDokuz Kuleleri izinler verildikten sonra yıkılıyor!

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Sadık Çelik 'OnaltıDokuz Kuleleri mahkeme kararıyla tıraşlanacak Gerekli imar izinleri alındıktan, imar planı onaylandıktan, ruhsat verildikten, daireler satıldıktan, tapuları sahiplerine teslim edildikten sonra üstelik' dedi..

Tarihi yarımadanın, daha doğrusu Sultanahmet Camii'nin siluetini bozduğu için mahkûm edilen kulelerin dışında, buzdağının görünmeyen yüzü olan ve fakat kenti, tarihini, doğasını dikine gövdeleriyle katleden kaç tane yapı vardır acaba, tıraşlanması, hatta topyekûn ortadan kaldırılması gereken!


Kent siluetini bozması ve görüntü kirliliği bir yana, bu yapıların yapım, imara uydurma, tıraşlama ya da yıkım süreçlerinde çevre kirliliğinden doğal kaynakların heba edilmesine ve emek israfına kadar doğada yarattığı daha pek çok tahribat da cabası. 

OnaltıDokuz Kuleleri'yle ilgili ise emir büyük yerden gelince "vurmak" da kolay oluyor haliyle. 


Fakat merak etmeden yapamıyor insan; zamanında bu yapıya imar hakkı tanıyanların, imar iznini veren, kent suçu işleyen belediye meclis üyelerinin, belediye başkanlarının kapısı neden hiç çalınmadı? 

"Şimdi soruyoruz büküp boynumuzu; daha önce nerelerdeydiniz?" Fişleme Yaşadığımız ülke tarihine ve koşullara bakacak olursak, kronik bir toplumsal alışkanlık haline gelen fişlemenin, bu kez hükümetle ters düşen cemaatlere yönelik gerçekleştirildiğine inanmak hiç de zor değil. 


Eski iktidarlar döneminde yapılan fişlemelerden dert yanılır, bunlar birer ayıp olarak pişirilip pişirilip topluma sunulurken aynı fişlemenin bu iktidar döneminde nasıl da devam ettiğini, hatta belki de hız kazanarak sürdüğünü görmek endişe verici. 


Fişlenen Kürtleri, fişlenen Alevileri, fişlenen solcuları, fişlenen Ermenileri, hatta artık muhtemelen fişlenen Atatürkçüleri, fişlenen Gezi'cileri görmüş ve görmeye devam ediyor bu toplum; fişlenen cemaatler neden olmasın... 


Taraflar da bu arada eteklerindeki taşları dökmeye başladı. 

Biz de bu vesileyle cemaate "verilenleri", yani valilikler, belki de bakanlıklar, emniyet, eğitim ve yargı sandalyeleri hakkında bilgi edinmiş oluyoruz. 


Daha doğrusu zaten bildiğimiz ve dile getirdiğimiz için hep suçlandığımız gerçeklerin bir nevi itirafına şahitlik ediyoruz. 

3 çocuk yorumu "Bu ahlak dışı bir çağrı. Bir grubun yararı uğruna başka bir grubun zararına iş yapmaktır bu. Çok çocuk, gelecek kuşakların kısıtlı kaynaklarının tüketilmesi anlamına gelir." Bu sözler 2052: Gelecek 40 Yıl İçin Küresel Öngörü isimli kitabın yazarı, sürdürülebilirlik, iklim stratejileri ve küresel öngörü uzmanı, Boğaziçi Üniversitesi'nin 150. yıl etkinlikleri kapsamında İstanbul'a gelen Jorgen Randers'ın 3 çocuk yorumuna ait. 

Hani şu, din adamlarının ve ortaçağ krallarının, kendi menfaatleri için sıklıkla yürürlüğe soktukları çok çocuk uygulamasının modern zaman sürümü olan 3 çocuk tavsiyesi... 


Doğanın, kıt kaynakların korunmasından ve dolayısıyla insan ırkının devamından, insanların insan gibi yaşayabilmesinden, kaliteli eğitim standartlarının yakalanmasından ve bu standartların tüm yurttaşlara eşitlik ilkesi çerçevesinde sağlanmasından çok kendinden olmayanı yiyip yok etmeye çalışan, krallık mantığıyla iktidar olma, hükmetme gayesi güden siyasi erklerin gezegene verebileceği zarar büyük... 


Cumhuriyet/Sadık Çelik