Genel

Şahintepe Bilgi Evi ile çocukların hayatı değişti!

Şahintepe, İstanbul'un bir ucu diyebileceğimiz, daha çok Anadolu'dan göç eden ailelerin yaşadığı bir semt. Burada geçtiğimiz yıl Bilgi Evi açıldı. Açılışla birlikte çocukların da hayatı değişti

Semtteki çocuklar artık sokakta değil bu evde. İçlerinde öyle yetenekliler var ki!Henüz 14 yaşında bir kız çocuğu. Elinde bağlaması, gözleri kapalı, içinden geldiği gibi türkü söylüyor. Pembe pantolonu ve tişörtüyle küçük bir kız karşımızda duran. Ama yanık sesi yaşından çok daha büyük: "Saçlarından bir tel aldım haberin var mı yar yar, haberin var mı Ben gönlümü sana verdim haberin var mı yar yar, haberin var mı" sesiyle bizi mest eden Canan Arlı ile tanıştığımız bu yer Şahintepe Bilgi Evi. Onun gibi daha nice yetenek var burada. Semt, İstanbul'un bir ucu diyebileceğimiz, daha çok Anadolu'dan göç eden ailelerin ikamet ettiği, elektrik ve suyun dahi yeni bağlandığı bir yer. Geçtiğimiz yıl beş katlı modern bir bina inşa edildi buraya: Şahintepe Bilgi Evi. İçinde neler yok ki Keman, bağlama, gitar, ney, satranç, tiyatro, masa tenisi... Yalnızca sanatsal ağırlıklı dersler verilmiyor, öğrenciler sınavlara da hazırlanıyor. Üstelik bütün kurslar ücretsiz. Tüm bu hizmetlerde Şahintepe Belediye Başkanı Mevlüt Uysal'ın büyük payı var.

Şahintepe'de artık neredeyse hiçbir öğrenci dershaneye gitmiyor. Çünkü tüm ihtiyaçları burada karşılanıyor. Konu anlatımlı soru bankası kitapları veriliyor, dönem dönem deneme sınavları yapılıyor. Şahintepe Bilgi Evi Müdürü Ergün Mandüz, öğrencilerin bilgi evinde hem sanatsal faaliyetleri öğrendiklerini hem de derslerine katkı sağladığını anlatıyor: "Bu civarda iki ilköğretim okulu var. Geçtiğimiz yıllarda Anadolu liselerini kazanan öğrenci sayısı altı-yediyken şimdi bunu 32'ye çıkarttık. Burası İstanbul'un en büyük bilgi evi; çünkü öğrenci sayısı ilk açıldığında bin 500 iken şimdi 2 bin 500."

Öğrenciler burayı o kadar seviyor ki her gün gelenler bile var. Hatta bazıları gece bile burada kalmak istiyor. Zaten sokaklara bakılınca da anlaşılıyor. Dışarıda neredeyse hiç çocuk yok! Dışarıdaki çocuk cıvıltıları bilgi evine taşınmış. İçlerinde keman, bağlama, darbuka çalan, türkü söyleyen, tiyatro grubunda olan, şiir yazanlar var. Enstrüman çalabilenler bir koro oluşturmuş. Henüz yedi ve sekizinci sınıf öğrencileri ama öyle başarılılar ki! Ulusal bir televizyon kanalında konser dahi vermişler.

"Babam, 'Çingene mi olacaksın' dedi"

Muhammet Örs, sekizinci sınıfa gidiyor, Iğdırlı. Öyle güzel darbuka çalıyor ki parmaklarının nasıl hareket ettiğini anlayamıyorsunuz. "Nereden geldi bu istek" diye soruyoruz, başlıyor anlatmaya: "Darbukaya hevesim vardı. Babama, 'Darbuka çalmak istiyorum.' dedim. Bana affedersiniz, 'Sen Çingene mi olacaksın' dedi. İzin vermiyordu. Sonra bilgi evine yazıldım. Bir gün bir kanala koro olarak çıktık ve konser verdik. Babam beni görünce ağladı. Sonra da 'Gel sana darbuka alalım.' dedi." Muhammet, ayrıca profesyonel denebilecek düzeyde bendir ve tef çalıyor.

Deniz Beyhan (14) da Iğdırlı ailenin çocuğu. Keman, onun dostu olmuş. Okuldan arta kalan vaktini kemanla geçiriyor. Hedefi konservatuar okuyup müzisyen olmak. Bir de profesyonel şekilde yan flüt çalabilmek.

"Yatağımın altına girip şiir yazıyorum"

Abdülkadir Yılmaz'ın ilgi duyduğu alan arkadaşlarına göre biraz farklı. O henüz altıncı sınıfa gidiyor. Arkadaşları ona 'şair' diye sesleniyor. Şiir yazmaya dokuz yaşında başlamış. Şiirlerinin sayısını unutmuş artık. "Üç defter dolusu oldu." diyor. O, bazen derste, bazen otobüste bazen de yatağının altına girip yazıyor. Nedenini sorduğumuzda, "En güzel şiirlerim yatağımın altına girip yazdıklarım. Sessizliği seviyorum." cevabını veriyor. Beyin cerrahı olmak isteyen Abdülkadir'in, edebiyatı bırakmaya niyeti yok.

"Matematik dedim, tiyatro kursuna gittim"

Bilgi evinin bir de tiyatro grubu var. Onları izlerken yılların oyuncusu olduklarını düşünebilirsiniz. Bu öğrenciler; Hatun Akdağ, Duygu Özgündüz, Muhammet Önoğul ve Gamze Tütüncü. Hepsi de yedinci sınıfta okuyor. Hatun ve Duygu, senaryo da yazıyor. Muhammet'in tiyatroya başlama hikâyesi biraz ilginç. Annesine tiyatro kulübüne yazılmak istediğini söyler, ancak annesi izin vermez. O da annesine matematik, Türkçe, İngilizce kurslarına gittiğini söyler ama tiyatro dersine katılır. Sonra bir gün sahneye çıkar. Eve geldiğinde annesine videoyu izletir. Oğlunu sahnede görünce duygulanan anne, Muhammet'in tiyatro kurslarına devam etmesine izin verir. Dört genç de ileride oyuncu olmak istiyor.

"En mutlu günüm bağlama aldığım gündü"

Canan Arlı sekizinci sınıf öğrencisi, Tokatlı. Hem bağlama çalıyor hem de yanık sesiyle dinleyenleri ağlatabilecek güzellikte türkü söylüyor. Bağlama çalma hikâyesini anlatırken gözlediğimiz heyecanı müziği ne kadar sevdiğinin göstergesi: "Televizyonda görüyor ve bağlama çalanlara çok özeniyordum. Babam da 'Mademki bu kadar istiyorsun sana bağlama alalım.' dedi. Hayatımın en mutlu günüydü. Babam ve ağabeyim çalmayı öğretti. Sonra buraya yazıldım. Bağlama çalabilen Soner arkadaşımla konserlere çıktık. İki ay önce de bir ses yarışmasında Türkiye birinciliği kazandım."
Zaman/FATMA TURAN