Sanayi tesisleri depreme karşı dayanıklı mı?
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Türkiye'deki büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'inin deprem tehlikesi altında olduğunu söyledi. Peki, olası bir depremde tesislerin zarar görmesi ne gibi risklere yol açar? Uzmanlar konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, geçen hafta TBMM Deprem Araştırma Komisyonu'nda yaptığı sunumda, Türkiye'deki büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'inin deprem riskiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Deutsche Welle Türkçe'den Pelin Ünker'in haberine göre; Kurum, bu tesislerin depreme ne kadar hazırlıklı olduğu konusuna ilişkin ise bilgi paylaştı.
Sanayi tesislerindeki deprem riskiyle ilgili uzun yıllardır uyarılarda bulunan uzmanlar ise bu konuda adım atılmadığı görüşünde.
DW Türkçe'ye konuşan Türkiye'nin önde gelen deprem uzmanlarından Prof. Dr. Naci Görür, 1999 Büyük Marmara Depremi'nden bu yana bu konuyu dile getirdiğine dikkat çekerek, "Her seferinde de bu MÜSİAD nerede TÜSİAD nerede, bu ülkedeki ekonomik kurumların başındaki insanlar nerede, diye sordum.Bugüne kadar hiçbir kurum ve kuruluş, yani sanayi kuruluşu, ekonomik kuruluşlar benim bu çağrıma itibar etmediler. Nihayet işte şimdi bir Bakan 21 sene sonra çıkıp bunu söylüyor. Umalım ki Bakan'ın söylemesiyle bu iş daha ciddiye alınır" diye konuştu.
'Ekonominin kalbi Marmara'da'
Türkiye'deki ekonomik üretimin, sanayi üretimi ve para piyasalarının, işgücünün çok büyük bir bölümünün Marmara Bölgesi'nde bulunduğunun altını çizen Görür, Türkiye'nin ekonomik olarak bu bölgeye bağımlı olduğunu vurguluyor. Görür, İstanbul'da her an bir deprem beklendiğini anımsatarak sanayi kuruluşlarında minimum 7,2, maksimum 7,5 büyüklüğünde bir depreme karşı önlem alınması gerektiğini dile getiriyor.
DW Türkçe'ye konuşan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna da 1999 depreminin üzerinden 21 yıl geçtiğine dikkat çekerek, geçen süreçte hangi önlemlerin alındığını sordu. "Bu süreçte konutların ve sanayinin deprem güvenlikli hale getirilmesi gerekiyordu" diyen Suna, şunları kaydetti:
"Artık rakamların değil, şimdiye dek ne yapıldığının söylenmesi lazım. Maalesef mevcut stokumuzun üzerine hâlâ ekliyoruz. Marmara Bölgesi'nde biz bir deprem bekliyorsak sanayinin kalbi bu bölgede. Bu binalarımızı deprem güvenlikli hale getireceğiz. Bunun yanında da daha başka illere, daha başka bölgelerde de sanayi yatırımlarını yaratmamız lazım."
Çevre ve sağlığa etkisi
Peki, özellikle parlayıcı, patlayıcı ya da kimyevi madde üreten, depolayan veya taşıyan sanayi tesislerinin depreme hazır olmaması ne gibi riskler yaratır? Prof. Dr. Naci Görür, bunun çevresel ve sağlık etkilerinin ağır olacağı konusunda uyarılarda bulundu.
Görür, "Olası depremde yaşanacak sarsıntıda o depolarda, kimyevi maddelerde çok büyük dalgalanmalar meydana gelir. Ani dalgalanma bu depoları yıkabilir, depo kapaklarını patlatabilir ve bu zehirli, toksik, kimyevi, parlayıcı, patlayıcı madde doğaya saçılabilir. Doğaya saçıldığı zaman da oradaki toprağı kirletir, çevre kirliliğine neden olur" şeklinde konuştu.
1999 depreminde AKSA'da büyük bir çevre kirliliği katliamı olduğunu ifade eden Görür, "Deprem molozlarını 5-6 ayda kaldırırsınız ama kirlettiğiniz bir çevreyi, kimyevi zehirli maddeleri emmiş bir toprağı onlarca sene temizleyemezsiniz. Yeraltı sularıyla bu kirlilik çok yayılır. Tarım ve su ürünleri vasıtasıyla, gıda zinciri ile tekrar insana hastalık olarak döner" dedi.
'Tesislerin toleransı ölçülmeli'
Peki, sanayi tesislerinin deprem dirençli hale getirilmesi ne anlam taşıyor?
Prof. Görür'e göre Marmara Bölgesi'ndeki bütün sanayi tesislerinin, öncelikle bölgesindeki en büyük yer ivmesinin ve deprem şiddetinin ne olacağının farkında olmaları gerekli. Görür, "Bu ivmeye karşılık tesislerinin dayanıp dayanmayacağını, fabrikalarının içerisinde bulunan bütün üretim makinalarının, depolarının böyle büyük bir depremde, diyelim ki şiddet 8-9 olduğu takdirde, olabilecek sarsıntıya karşı toleranslarının ne kadar olacağı, böyle bir sarsıntı karşısında bu makinaların yerinden sökülüp, tahrip olup, devre dışı kalıp kalmayacaklarını bilmeleri ve ona göre de önlem almaları lazım" diye konuştu.
Nusret Suna, sanayi tesislerinin depreme güvenlikli hale getirilmemesinin ekonomiye de darbe vuracağına dikkat çekiyor.
Ülke sanayisinin büyük bir bölümünün deprem kuşağı üzerinde bulunduğuna dikkat çeken Suna, 1999 depreminde sanayi sekteye uğradığı için depremin maliyetinin 20 milyar TL'ye ulaştığını ifade etti.
Naci Görür ise depremden hemen sonra fabrikaların çalışıyor durumda olmasının önemini şu şekilde açıklıyor:
"Ekipmanlarınızın büyük bir kısmını kaybederseniz, işçinizi kaybederseniz, üretim gücünüzü kaybederseniz toparlanmak için ne para bulabilirsiniz ne de kalifiye insan bulabilirsiniz. Depremden sonra birkaç sene belinizi doğrultamazsınız. Türkiye'nin, Marmara Bölgesi gibi ekonominin can damarı olduğu bir yerde, tekrar iş gücünün eski durumuna gelmesi, sanayi üretimine geçilmesi için iki üç sene beklemeye gücü, tahammülü var mı? O zaman Anadolu da çöker. Türkiye ekonomik olarak çöker."
Türkiye'de en yaşlı binalar hangi illerde?