Sektörel

Selçuk Avcı: Her yeri tıka basa betonla dolduruyoruz

Avcı Architects kurucusu Mimar Selçuk Avcı, "Biz her yeri tıka basa betonla doldururken, dünya bunu azaltıyor" diyor. Avcı, Dünya gazetesinden Didem Eryar Ünlü'nün sorularını yanıtladı...

Avcı Architects, Türkiye’de ekolojik mimari uygulamaları konusunda önemli işlere imza atan bir şirket. 


Çalışmalarını Londra, İstanbul ve Ljubljana’daki stüdyolarında sürdüren Avcı Architects, mimari ve iç mimari tasarımların yanı sıra, sergileme ve sahne tasarımını içeren geniş bir skalada ödüllü projeler üretiyor ve projelerini sürdürülebilirlik esaslarını temel alarak tasarlıyor. 


Avcı Architects’in tasarladığı ve geçtiğimiz sene kullanıma açılan Türkiye Müteahhitler Birliği Genel Merkez Binası, The Building Awards - International Building of the Year ödülünü kazandı. Proje, Türkiye’de ilk kez uygulanan termal labirent sistemine sahip ve bu özelliğiyle fark yaratarak, enerji tasarrufl u yapılar içerisinde örnek oluşturuyor. 


Avcı Architects kurucusu Selçuk Avcı, “Projelerinizi bir kelime veya cümle ile anlatmak isteseniz bu ne olurdu?” sorumuza, “Dokunmak istediğiniz projeler” cevabını veriyor. 


Avcı’nın sürdürülebilir mimari konusundaki yorumları ise şöyle: 


Sürdürülebilir mimariyi nasıl tanımlıyorsunuz? Sürdürülebilir mimari ile ekolojik mimari aynı anlama mı geliyor? 


Sürdürülebilir mimari, insan ve doğa eksenli bir yapılaşma yaklaşımını anlatır. Kendi içerisinde de önemli, üç ayrı ekseni vardır. Biz bunları ekolojik, etik ve ekonomik diye adlandırıyoruz. Dolayısıyla ekolojik mimari anlamında, tam olarak sürdürülebilirliğin ilklerini bütünleştirmek isterseniz, diğer iki segmenti de vurgulamak gerekiyor. Bunun ötesinde, ekolojik mimaride sadece mimarinin birtakım cihazlarla desteklenmesinden bahsetmemeli. Mimarinin gayretleri doğanın bir parçası olduğundan, içinde olduğu ortamdan esinlenerek kendi kendini sürdürebilmesine doğru yönlendirilmeli. 


Mimaride sürdürülebilirlik ne zaman ilgi görmeye, yükselmeye başladı? 


1970’lerde, Araplar petrol vanalarını kapatıp dünyayı krize atarken, Norveçli filozof Arne Naess “Derin Ekoloji” terimini bize tanıtıyordu. Bu felsefe, çevremize bütünleşik bir gözle bakmamız gerektiğini söylüyor ve insanların doğa içindeki yerinin ve rolünün sorgulanmasını öneriyordu. Bu hareket bu sıralar yine güçlenmeye başladı. Fakat 1970’lerde, petrol krizinden dolayı mimarlık üzerinde enerji tasarrufu odaklı etkiler görülmeye başlamıştı. Bunun kapsamı uzun bir süre küçük ölçekli konut projeleriydi, fakat günümüzde her tip binayı içine çekmiş durumda artık. 


Teknolojik gelişim, artan enerji fiyatları, küresel ısınma, değişen yaşam şartları mimariyi yakından etkiliyor. Artık daha küçük mekanlarda daha fazla iş yapmak, ama daha çok sosyalleşmek istiyoruz. Bu doğrultuda, önümüzdeki dönemde tasarımda öne çıkan unsurlar neler olacak? 


Bu konuda şartları belirleyen birçok parametre var. Günümüzde kullanıcının keyifl e içerisinde bulunacağı, minimal ve fonksiyonel mekanlar oldukça yoğun uygulanıyor. Ve bu mekanların maddi anlamda da minimal sınırlar içerisinde var edilmesi isteniyor. Tabii ki bu saydıklarımın her biri doğal olarak sağlanması gereken şartlar. İnsan doğası itibariyle bencil bir yaratık ve her zaman herkes kendini öne çıkarmak istiyor. Türkiye’de de dikkat etmemiz konulardan bir tanesi bununla ilişkili. Yapılan her şey, bazı istisnalar haricinde, kendi kısa vadeli menfaatlerimiz göz önünde tutularak gerçekleştiriliyor. Fakat aslında yapmamız gereken gelecek nesilleri koruyan tasarımlar üretmek olmalı. Örneğin bu da sosyalleşmekle ilgiliyse, tasarımın sosyal boyutunun gelecek nesiller düşünülerek şekillendirilmesi gerekiyor. 


Malzeme kullanımlarında ne gibi değişiklikler yaşanıyor? Terk edilen malzemeler, yeni kullanılmaya başlayan malzemeler var mı? 


Küresel olarak ele alındığında trend, teknolojik gelişmelerle gelişen bir süreç. Teknoloji insanlığa hürlük kazandırıyor, çünkü bilincimiz yükseliyor. Fakat Türkiye’de, bu sektörde teknolojiye şüpheyle bakan bir toplumumuz var. İşverenler bilhassa risk almaktan hoşlanmıyorlar ve toplum olarak riski sevmeyen bir toplumuz. Dolayısıyla olması gerekenleri çok geç ve ancak başka ülkelerde uygulandıkça kavramlarımız arasına alabiliyoruz. Bu da bizi hep geride tutan bir unsur. Bunu aşmamız için toplum olarak düşünceye daha çok önem vermemiz ve profesyonellerimize daha çok inanmamız gerekiyor. Tabii ki bizim de bunu korumamız ve suistimal etmememiz gerekiyor. Mesela beton bir yapısal malzeme olarak her yerde kullanılıyor, fakat Türkiye’de çok gelişmemiş hala. Biz her yeri tıka basa beton ile doldurmaktan çekinmezken dünyada bu minimize edilmeye çalışılıyor.


Afrika'da aktif çalışıyoruz


“Avcı Architects olarak sadece mimarlıkla uğraşmıyoruz, farklı ölçeklerde ve niteliklerde projeler üretiyoruz. Kentsel tasarım (master planning), mimari ve iç mimari tasarım ve sergi tasarımlarına yoğunlaşan projelerimiz bu çeşitliliği oluşturuyor. Son dönemlerde Afrika’da aktif olarak çalışıyoruz. Kongo Cumhuriyeti’nde bir kongre merkezi ve otel tasarladık; ardından çok kısa bir sürede inşaatına başlandı. Bu Türkiye EXIM Bankası tarafından fonlandırılan bir proje ve bence bulunduğu bölgede büyük yankı oluşturacak. Ayrıca Türkiye’de, İstanbul’un en nezih ve doğası hassas olan bölgelerinden birinde bir mahalle/konut projesi yapıyoruz. Sosyal boyutlarından dolayı ses getirecek bir proje olacak. Önümüzdeki dönemde ise Dubai’de Expo 2020, Astana’da yine Expo ve St. Petersburg’da karma kullanım bir şehir merkezi projelerimiz olacak.”



Didem Eryar Ünlü / Dünya