Sektörel

Serdar İnan: 21.asrın ülkesinin Türkiye olacağına inanıyorum!

İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan, “21. Asrın ülkesinin Türkiye, başkentinin ise İstanbul olacağı”na inandığını kaydetti...

• Serdar Bey isterseniz; şu anda devam eden projelerinizle başlayalım. İnanlar İnşaat şu anda ne yapıyor ve neler yapmayı planlıyor. Kaç kişi istihdam ediyorsunuz?

İnan İnşaat grubu bünyesinde 200’ün üzerinde beyaz yakalı personel istihdam ediliyor. Şantiyelerde çalışan yaklaşık bin kişilik saha ekibi de hesaplamaya dahil edildiğinde, İnan İnşaat’ta çalışan sayısı 1200’ü geçiyor. Şu anda 7 tane projemiz devam ediyor. Bu aralar Halkalı’da bir projeye başlıyoruz. Sarıyer, Kağıthane, Paşaköy, Kartal ve Halkalı bölgelerinde projeler yürütüyoruz. Gelişmekte olan bölgelerde inşaatlarımız yoğunlaşıyor. Şimdiye kadar ağırlıklı olarak şehrin merkezinde inşaat yaptık. Merkezde yer kalmadığı için artık merkezin kenarına doğru kaymaya başladık. Şehir merkezinde iş yapmak ve belediyelerle bu alanlarda anlaşmak çok zorlaştı. Şehir merkezine yapılan projelerin kar marjı da hayli azaldı. Gelişmekte olan bölgelere yaptığımız projelere başladığımız tarih ile bitirdiğimiz tarih arasındaki fiyat farkı yaklaşık yüzde 60’ı buluyor. Yatırım amaçlı gayrimenkul almak isteyen müşteriler bizim projelerden çok kazansın istiyoruz.

KAĞITHANE VE KARTAL

YÜKSELEN BÖLGELER

• İstanbul’a yapılacak üçüncü hava alanı, Kanal İstanbul gibi projelerin yoğunlaştığı Avrupa yakasında inşaat yapmayı düşünüyor musunuz?

Şu anda Sarıyer’de proje geliştiriyoruz. Kuzey bölgesine yatırım yapıyoruz. İstanbul’un gelişen bölgeleri şu anda Anadolu yakasında Kartal, Avrupa yakasında ise Kağıthane olarak dikkat çekiyor.

21. ASRIN ÜLKESİ TÜRKİYE, BAŞKENTİ İSE İSTANBUL

• Sizi endişelendiren gelişmeler var mı? Çünkü İnşaat sektörü Türkiye ekonomisinin en önemli ayaklarından birini teşkil ediyor.

21. Asrın ülkesinin Türkiye, başkentinin ise İstanbul olduğuna inanıyorum. Yaklaşık 10 yıldır bu düşünceyi taşıyorum. Bu düşüncemin ne kadar haklı olduğunu son aylarda yaşadığımız ekonomik gelişmeler açıkça gösteriyor. Yabancıların Türkiye’ye gelmesi, hükümetin açıkladığı projeler, 21,5 milyar Avro’luk havaalanı ihalesi ki; bu proje KDV’siyle birlikte 35 milyar doları buluyor. Ayrıca 10 milyar Avro da yatırım yapılacak. Bu ne demek? Bu Türkiye’nin ileride ne kadar büyüyeceğini, İstanbul’un ne kadar büyüyeceğinin açık bir göstergesidir. İstanbul’a dünyanın en büyük ikinci hava alanı yapılıyor.

ORTADOĞU’DAKİ İNSANLAR BİZİ HAYRANLIKLA SEYREDİYOR

• Türkiye ekonomisini nasıl görüyorsunuz? Son zamanlarda yaşanan bazı tatsız olaylar ekonomiyi etkiler mi? Yükselen trendi durdurur mu?

Bu tür olayların Türkiye ekonomisine kalıcı bir etkisi olacağına kesinlikle inanmıyorum. Ekonomimizin orta vadede çok büyük ilerlemeler kaydedeceğine inanıyorum. Türkiye’nin yükselmesini çekemeyenler illaki olacaktır. Türkiye’nin düşmanları illaki olacaktır. Öyle kolay değil. İhracatın, milli gelirin bu kadar büyük rakamlara ulaşacak ve birileri sizinle uğraşmayacak. Bu mümkün değil. Ben yurt dışına sürekli gidiyorum. Orta Doğu’daki insanlar bizi hayranlıkla seyrediyor. Belki halkımız Türkiye’nin bu yükselişini tam olarak anlamadı. Bunun etkileri ileride çok daha güzel şekilde yansıyacak. Yıllardır hem yurt dışına giderim hem de yurt dışından insan ağırlarım. Eskideki karşılanma şeklimiz ile şimdiki karşılanma şeklimiz arasında dağlar kadar fark var. Bunlar çok özel işaretlerdir.

AVRUPA İLE PASİFİK ARASINDAKİ ETKİ BÖLGESİ TÜRKİYE OLACAK

Aslında, Frankfurt’tan Şangay’a kadar uzanan bölgenin bir özel etki alanı yok. Bu etki alanını dolduracak bir merkeze ihtiyaç var. Avrupa’nın başkenti Almanya’dır. Atlantik’in başkenti Amerika’dır. Pasifik’in başkenti ise Çin’dir. Çin ile Avrupa arasındaki bölgede büyük bir güç boşluğu var. Bu boşluğun bir şekilde doldurulması lazım. Burayı kim dolduracak? Hindistan mı, İran mı, Rusya mı, Mısır mı, Türkiye mi? Bu ülkelerden biri dolduracak bu boşluğu. Bu merkez niye Türkiye olmasın, niye İstanbul olmasın. Bu yönde hareket etmek ve bunun için çalışmak gerekir.

Temelleri 1965 yılında İstanbul’da atılan İnanlar, 48 yıllık yolculuğunda “insan için tasarım” felsefesiyle İstanbul genelinde 200’e yakın projeye imza attı. Türkiye’nin inşaat sektöründe en büyük ve saygın kurumlarından biri olan İnanlar İnşaat, uluslararası gayrimenkul sektöründe pek çok ilke imza atmayı başaran bir grup olarak dikkat çekiyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezun olan ve 1995 yılından bu yana İnanlar İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Serdar İnan, mimarlığı sadece bir tasarım alanı olarak değil toplumun hayatına nüfuz eden güçlü bir

sosyal sorumluluk alanı olarak da görüyor. İnşaat sektörü dışında, otomotiv, enerji ve turizm sektörlerinde yatırımları bulunan Serdar İnan, Mimar Sinan Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığını da yürütüyor. Şiir ve makale yazan, seyahat eden ve de tasavvuf konularıyla da ilgilenen Serdar İnan’ın beş kitabı bulunuyor. Serdar İnan ile Beşiktaş Fulya’daki ofisinde yaptığımız bu söyleşide, hem İnanlar İnşaat’ın faaliyetlerini, yeni projelerini hem de inşaat sektörünü ve Türkiye’nin son haftalarda yaşadığı gerginliğin piyasaya etkisini konuştuk.

KANADA’DA İNŞAAT YAPMAYI PLANLIYORUZ

• İstanbul dışında proje geliştirmeyi düşünüyor musunuz?

Kanada’da inşaat yapmayı düşünüyoruz. Orada okuyan çocuklarım vesilesiyle Kanada’ya gidip geliyorum. Orası çok hareketli bir ülke konumunda. Kanada’da boşta duran 900 milyar dolar para var. Şehircilikte de dünya ekonomisiyle entegre durumdalar. Uzak olduğu için orada pek az Türk var. Türkiye’nin bu ülkeye de açılması lazım.

• Kanada’da konut mu üretmeyi düşünüyorsunuz?

Evet, konut üretmeyi düşünüyoruz. Bizim İstanbul’da çok ciddi Know-How’umuz oluşmuş durumda. Hem bu birikimimizi yurt dışında pekiştirmek istiyoruz, hem de oralardaki birikimleri Türkiye’ye taşımak istiyoruz. Yaptığımız işin yüzde 20’sini yurt dışına taşımak, yüzde 80’ini de Türkiye’de sürdürmeyi planlıyoruz.

• Temaslara başladınız mı?

Bir yerle görüşüyoruz. Eğer anlaşma sağlarsak, bu yıl içinde başlamak istiyoruz. İlk aşamada 200 ünitelik bir projeyi hayata geçirmek istiyoruz. Yurt dışındaki işlerimizin yurt içindeki projelerimizi etkilemeyecek şekilde yürütme arzusundayız.

ÜÇ KITAYA HÜKMETMİŞ

OSMANLININ MİRASÇISIYIZ

• Yurt dışı açılımı biraz da prestij için mi?

Hem prestij olacak, hem yurt dışındaki finansman kaynaklarına ulaşmış olacağız.. Hem de insanımıza yurt dışı kapısını açmış olacağız. Karşılıklı teknoloji transferi gerçekleştirmiş olacağız. İş gücü ihracatı yapmış olacağız. Yurt dışında işçilikler çok pahalı. İmalat gücümüzü oraya taşıyacağız. Her yönüyle faydalı olacak. Ne yazık ki Türkler, 1980’lere kadar yurt dışına açılmamış. 80’lerden sonra açılımlar başlamış. Hâlâ da yurt dışına açılımlarda büyük bir eksiklik var. Kanada’da benim bir arkadaşım var. Kendisi Pakistan’lı bir Müslüman. 20 yıldır orada yerleşik ve Kanada vatandaşı. Onun bana sorduğu şu sorular karşısında şaştım kaldım: “Siz Osmanlı imparatorluğu değil misiniz? Üç kıtaya hakim olmuş Osmanlı İmparatorluğuysanız, bugün yurt dışında neden insanınız yok?” deyince şaşırdım kaldım. Dünya bizi nasıl görüyor, biz ne yapıyoruz?

ERZİNCANLI BİR İNŞAATÇI

GİDİP TA MOZAMBİK’TE

İNŞAAT YAPABİLİYORSA, BUNU

İYİ DÜŞÜNMEMİZ GEREKİR

• Sadece ekonomik olarak değil, siyaseten de Türkiye’den çok şey bekleniyor. İnsani yardım, ekonomik ve askeri güç olarak Türkiye’yi yanında görmek isteyen milletler ve devletler var.

Kesinlikle… Bu çokça şahit olduğumuz bir bakış açısı. Türkiye’nin yurt dışında değişik kurumları var. Bazı cemaatlerin ön ayak olduğu okullar, yurtlar, kurslar ve diğer sosyal kurumlar. Ahmet kurmuş, Mehmet kurmuş, şöyle kurmuş veya böyle kurmuş; ama neticede bu okullar ve diğer kurumlar sayesinde Türkiye’nin ticareti, ihracatı artmış. Okullar sayesinde biz onları tanıyoruz, onlar da bizi. İnsanımız gidip oralarda iş yapıyor. Biz geçtiğimiz yıllarda memleketimiz Erzincan’da bir yurt yaptık. Yurdu yapan inşaatçıyı, geçenlerde arayıp hal hatır sormak istedim. Adam Mozambik’te çıktı. Mozambik’te inşaat yapıyormuş. Depo yapıp kiraya veriyormuş. Şimdi benim Erzincanlı bir inşaatçı kardeşim nasıl olur da gidip ta Mozambik’te inşaat yapar? Tabii ki bu tür ilişkiler sayesinde bunlar rahatlıkla oluyor. THY’nin bu kadar bölgeye uçmasının sebebi de budur. O fikir dersiniz, bu fikir dersiniz. Çok önemli değil. Önemli olan Türkiye’nin yaptığı bütün gelişmelerin altına imza atmak ve bu gelişmeleri desteklemektir. Türkiye maalesef, bugüne kadar kutuplaşmalardan çok büyük kayıplar verdi.

Anadolu’nun yurt edinilmesi sırasında değişik coğrafyalardan bu topraklara gelen 30 bin Türk atlısı var. Hepsi de erkek. Orta Asya’dan Türkiye’ye kadın pek gelmemiş. Atalarımız gelmiş buralara yerleşmiş ve buraları yurt edinmiş. Çok da şövenist bir bakış açısıyla hareket etmenin anlamı yok. Gitmiş Hindistan’da imparatorluk kurmuş, İran’da, Mısır’da imparatorluklar kurmuş. Kendi kimliğini çok ön plana çıkarmadan bu işleri başarmışız. Gittiğimiz yerlerdeki insanlarla kaynaşarak onları bir kalkındırmış ve bir yerlere kadar getirmişiz. İnsanların kendi özelliklerini ön plana çıkarmak lazım. Her milletin kendine has özellikleri ve hasletleri var. Yurt dışına çıktığımızda da bu yönde çalışmaları memnuniyetle görüyoruz.

• İnşaallah sizin Kanada açılımınız da hayırlara vesile olur. İstanbul dışında, Türkiye’nin başka bölgelerinde de yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?

İstanbul dışında da bir takım faaliyetlerde bulunmak istiyoruz. Anadolu insanımızla yapacağımız projeler sayesinde, kaynaşıp karşılıklı olarak faydalanmak isteriz. Zaten yaptığımız projeleri çok büyük kar marjlarıyla döndürmüyoruz. Anadoluya yapacağımız projelerde sıkıntı yaşamayacağımızı düşünüyorum.

İSTANBUL’A BÜYÜK 3-4 CAMİ LAZIM

• Siz kendi projelerinizde ibadethane eksikliğini nasıl gideriyorsunuz?

Türkiye’de yeteri kadar cami var ama, bazı bölgelerde cami eksikliği olduğu da muhakkaktır. TOKİ kendi projelerinde ibadethane yapıyor. Hatta büyük de camiler yapıyor. Ben camilerimizin, genelde sade yapılmasından yanayım. Ama selatin camilerine benzer büyük camilere de ihtiyacımız var. İstanbul’da önemli bir insan vefat ettiğinde, Fatih Camii’nde cenaze namazı kılınıyor. Anadolu yakasında nerden kaldırılacak cenazesi? Bunun için; bu ihtiyaca cevap verecek büyük camilere de ihtiyaç var. Cumhuriyet döneminde, Osmanlı döneminden daha büyük camiler yapılmamıştır. İstanbul’da şu anda orta boy ve küçük camiler yapılıyor. Ben isterim ki İstanbul’da 3-4 tane çok büyük cami yapılsın. Kütüphanesi, otoparkı, yeşil alanıyla bir bütün olarak kompleks olarak rahatlıkla kullanılacak büyük camilerimiz olmalı. Avrupa yakasında yapılan Mimar Sinan Camii, otobanın kenarında olduğu için giriş-çıkışı sıkıntılı. Aslında Ataşehir’in orta yerinde inşa etmek lazımdı, bana sorarsan.

• O zaman büyük bir gürültü kopardı galiba…

Ben her zaman şunu söylüyorum. Türkiye değişik medeniyetleri içinde barındıran mozaik bir ülkedir. Bununla yoğrulmuşuz. Bununla bugünlere gelmişiz. Tarafgirlikten çıkmak ve dünyanın her kesimine hitap etmek lazım. Eğer insanları birbirine benzetirsek, yanlış yapmış oluruz. Cenabı Allah, insanları birbiri gibi yaratmak isteseydi, ağaçların yapraklarını da eşit yaratırdı. Birbirine eşit iki yaprak gösteremezsiniz! Burası imtihan mekanı olduğu için her çeşit insan olacak şu dünyada. Bu çeşitliliğin içerisinde herkes kendinden sorumludur. Kendini düzelteceksin ve doğruya yönelteceksin. Daha iyiye gideceğimize inanıyorum. MAALESEF ÇOCUKLARIMIZI GETTOLARA HAPSETTİK

• Son yılların inşaat konseptlerini nasıl görüyorsunuz? İnsanı büyük aile yapısından, komşuluk ilişkilerinden ve kent kültüründen soyutladığı ve en önemlisi de ibadet alanlarının yeterli olmadığına dair eleştiriler var.

1964 yılında İstanbul’a geldiğimizde ben 4 yaşındaymışım. Maçka’da mahalle kültürüyle yetişmiş bir insanım. Apartmanın kapısından adımımızı attığımızda sokağa ve gerçek dünya ile karşı karşıya kalıyorduk. Bütün çocukluğum sokakta geçtiği için gerçek hayatı tanımış oldum, sokağı da iyi bilirim. Şimdiki çocukların ise, önemli bir kısmı sitelerde büyüyor. Sitenin kapısında güvenlik var. Gerçek hayat ile arasında bir set var. Kendimizi bir hapishaneye hapsetmişiz ve çocuklarımız da bu hapishanelerde büyüyor gibi bir his var içimde. Eskiden; sokağa çıktığımızda mahalleliyi veya camdan baktığımızda Ayşe teyzeyi camdan görürdük. Bugün sitelerin önünden geçiyorsunuz, yüksek duvarlar tel örgüler vs. Aslında teknoloji bu boyutlara gelmişken artık şu tel örgülerini bir kenara bırakmamız lazım.

• Güvenlik konsepti de değişti. İstediğiniz yeri 24 saat kamerayla izleme imkânınız var artık, değil mi?

Gelişen teknolojik imkanları kullanarak, eski konsepte dönmemiz lazım. Şehrin içinden dışına doğru gittiğinizde, bir duvar ve tel örgüsü bitiyor bir diğeri başlıyor. Yani sokak, kaldırım ve bina ilişkimiz yok. Ben bunlara gettolar diyorum. Gettolarda yaşıyoruz. Belki bugün bunu hissedemiyoruz ama, o sitelerde yetişen çocukların 15-20 sene sonra büyüdüklerinde bunu hissedeceğiz. Sosyal medyanın etkisiyle anti sosyal yetişen bu jenerasyon, ülkeyi yönetmeye başladığında, bir takım sıkıntılar yaşayacağımıza inanıyorum.


Yeni Akit Gazetesi