Mimarlık

Sonunda Türk tasarımcıların değeri anlaşılacak mı

İKSV, İstanbul Tasarım Bienali’ni tanıttı. Günün sorusu: “Türkiye’de bu kadar tasarımcı var mı” Cevaplar nedense hep olumsuz. Peki ama neden Türk tasarımcılar hem Türkiye’de hem yurt dışında çok önemli projelere imza atarken biz onları neden yeterince tan

 

Önceki gece İKSV İstanbul Tasarım Bienali’nin basın toplantısındaydım. Salon hıncahınç doluydu. ‘Herkes basın değil herhalde’ dedik, “Tasarımcılar da var” diye cevap aldık. Derken sektörünün duayenlerinden bir isim “Nerede bizde bu kadar tasarımcı” dedi. Oysa o salondakinden çok daha fazla Türk tasarımcı var. Çoğunun adını bile bilmiyoruz, bazılarının ismine aşinayız, ama ne yaparlar ne ederler hiç konuşulmuyor. Bunun iki nedeni var aslında, birincisi bizde tasarımın değeri daha yeni yeni anlaşılıyor. Ne yazık ki bu süreçte de birçok firma işlerini Türk tasarımcılar başarıyla yapsa bile, projeye bir İtalyan, bir Fransız tasarımcı ismi ekleyip yabancı imzayla daha cazip olacağını düşünüyor. Bir de Türk tasarımcıları ciddiye almayan firma sahipleri gibi müşteriler var. Yabancı olsun da, ne olursa olsun diye düşünüyorlar. Yurt dışında esamesi okunmayan biri Türkiye’de star ilan edilebiliyor. Her sektörde olduğu gibi bu durum tasarımda da geçerli. Diğer önemli nedeniyse hepimiz biliyoruz aslında. Tasarımcı diye ortaya çıkan, kendilerini her yerde göstermeye çalışan, ama tasarımla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir grup insan var. Nasıl şimdi herkes blogger olduysa, yakın zamana kadar da herkes takı tasarımcısı olarak kendini tanıtıyordu. Bir takı kursuna giden, hatta kursa gitmeyen bile kendini tasarımcı ilan ediyordu. İşte böyle isimleri göre göre hepimiz “Türk tasarımı bunlara mı kaldı” diye düşünüyoruz. Oysa Türk tasarımcılar hem Türkiye’de hem de yurt dışında büyük işlere imza atıyorlar ama ne yazık ki biz çoğunun  isimlerini bile  bilmiyoruz.   Tema: Kusurluluk İşte bu yüzden İstanbul’da ilk kez uluslararası bir tasarım bienali yapılması son derece önemli. İKSV her zamanki gibi yine çok değerli bir görev üstleniyor. İstanbul Tasarım Bienali 13 Ekim-12 Aralık’ta gerçekleşecek. Küratörleri Emre Arolat ve Joseph Grima. Basın toplantısı Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda yapıldı. Doğrusu çoğumuz Kemeraltı Caddesi’nde böyle bir okulun var olduğunu bile bilmiyorduk. Zaten 2007’den beri okul kapalıymış. Şimdi tasarım bienaline ev sahipliği yapacak. Bienalin diğer mekanıysa İstanbul Modern. Basın toplantısında sponsorlar birbirlerine o kadar uzun uzun teşekkür ettiler ki küratörleri dinleyecek hal kalmadı. Tabii ki böyle etkinliklerde sponsorlar çok önemli ama keşke biraz daha geri planda kalabilseler ve sahneyi bienalin asıl kahramanlarına, küratörlere ve tasarımcılara bırakabilseler... Neyse o kadar kusur olur. Zaten bienalin teması da Deyan Sudjic’in önerisiyle ‘Kusurluluk’ (‘Imperfection’). “Böyle bir temanın içeriğini incelemek için İstanbul’dan daha iyi bir şehir olamaz. İstanbul kusursuzluktan çok uzak, buna karşın dünyadaki en enerji verici ve en hareketli şehirlerden birisi. Bu şehrin kendine has özelliği, bu kusurluluğun doğurduğu belirsizlik ve geçicilik  durumu” diyor Deyan Sudjic.   Atölyeler 22 Mart’ta başlıyor İstanbul Tasarım Bienali’ne daha çok zaman var, ama bienal öncesinde yapılacak atölye çalışmalarından söz edelim.  22-27 Mart tarihlerinde tam 11 farklı atölye gerçekleşecek. Bu atölyelerde 200 üniversite öğrencisi 30’a yakın uluslararası  tasarımcıyla çalışma imkanı bulacak. ‘Designer of the Future’ (‘Geleceğin Tasarımcısı’) ödülünü alan kil tasarımcısı Max Lamb’den yemek tasarımının önemli isimlerinden şef Marc Bretillot’a, mimar Luis Urculo’dan takı tasarımcısı Amina Aguezna’ya birçok isim İstanbul’a geliyor. Atölye çalışmalarının bitiminde tüm katılımcılar Beyoğlu Gençlik Merkezi’nde bir araya gelecek ve genel sunum yapılacak. Heyecanla bekliyoruz.   Çağdaş Ertuna / MİLLİYET CADDE