Mimarlık

Su Medeniyetleri Müzesi, açılmadan çürüyor!

İstanbul'un önemli endüstriyel miraslarından Terkos Pompa İstasyonu, son derece başarılı bir restorasyon uygulamasıyla Su Medeniyetleri Müzesi'ne dönüştürüldü

Koruma dalında Ulusal Mimarlık Ödülü alan ve yaklaşık iki yıldır açılmayı bekleyen müze, açılmadan eskimeye başladı.


Üçüncü köprü projesi ile belki de son demlerini yaşayan İstanbul ’un kuzeyindeki yeşil alanların ortasında, Terkos Gölü yanında bir Su Medeniyetleri Müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Bilmenize imkân yok çünkü müze halka açık değil. Ben de 30 Haziran’da Arkitera Mimarlık Merkezi’nin Kalebodur desteğiyle düzenlediği proje müellifleriyle birlikte yapılan ARKİV gezisinde öğrendim. 


İstanbul ’un ana su kaynaklarından biri olan Terkos Gölü’nün kenarında 1880’lerden beri önceleri buharla, daha sonraları ise elektrikle çalıştırılan pompalarla suyu şehir şebekesine pompalayan bir pompa tesisi var. Dev pompa makinelerinden ve yeraltındaki su kanallarından oluşan bu tesisteki makinelerden biri Titanik’te bulunan pompaların dünyada sayılı kalan örneklerinden biri hatta. 


1980’lere dek milyonlarca insana su sağlayan bu tesis kentin en önemli endüstriyel miraslarından biri. İçerdiği ilginç makinelerin yanı sıra çok güzel bir doğal peyzaja da sahip. İstanbul ’un suyu nereden geliyor diye merak edip hem endüstri mirası hem de doğa içinde güzel vakit geçirmek isteyenler için şahane potansiyelleri olan bir yer. 


Bu nedenle İSKİ, 2006’da İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Gülsün Tanyeli’ye başvurarak bu tesisin korunmasını, restorasyonunu ve İstanbul Su Medeniyetleri Müzesi olarak işlevlendirilmesini istemiş. Tanyeli, aynı üniversitede öğretim üyesi olan Arzu Erdem, Cem Altun, Hüseyin Kahvecioğlu, Nurbin Paker ve yüksek lisans tezini bu yapı üzerine yapan Saltuk Akatay’ın yer aldığı bir ekiple bu restorasyon ve rehabilitasyon projesi üstünde çalışmış. Eski yapıların restorasyonlarının yanı sıra İSKİ’nin depolarında çürüyen kentin suyla ilgili hafızasını barındıran çok önemli su kayıtları için yeni arşiv-yönetim yapıları inşa edilmiş. Ziyaretçileri daha iyi ağırlamak için bir kafeterya ve ziyaretçi merkezi de. 


Devlet kurumlarıyla bu tip projelerin ne kadar zor ilerlediğini bilenler bilir. Burada ilginç olan, proje mimarların çizdiği gibi uygulanmış. Hatta DS Mimarlık ve Trafo Mimarlık tarafından tasarlanmış peyzaj projesi bile çizildiği gibi yapılmış. Projenin mimari başarısı bu sene 13. Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde de Yapı Koruma Yaşatma dalında ödül alarak da tescillenmiş durumda. 


‘Peki neden biz gidip gezemiyoruz?’ derseniz bu sorunun cevabını projeyi gerçekleştiren mimarlar da bilmiyor. Yaklaşık iki sene kadar önce tamamlanmış proje, geçen süre içinde bakımsızlıktan yine eski haline dönmek üzere. Sergileme düzeni bile tamamlanmış pompa istasyonu binasının camları kırılmaya başlamış. Restorasyonda temizlenmiş pompalar ve makineler toz ve kuş pislikleriyle kaplı. Yapılar kullanılmadığı için bakımsız ve kir içinde. Binalar açılamadan köhneleşmiş. 


Bu alanın gerçekten bir müze olduğunu ve Kültür Bakanlığı’nın ‘özel müze’ onayını verdiğini söyleyen Gülsün Tanyeli, eğer gerçek bir müze işlevi yerine getirilmezse bu onayın kısa sürede iptal edilebileceğine dair endişeleri olduğunu belirtiyor. “Binaları yaptık. Tanımladığımız çerçevede ihaleye çıktı, uygulama gerçekleşti. Sorumlu olduğumuz tüm mesleki denetimleri düzenli olarak yaptık” diyen Tanyeli ve ekip arkadaşları, müzenin neden açılamadığına dair bir fikir yürütemiyorlar. Özet olarak; evet, İstanbul ’da bir Su Medeniyetleri Müzesi var. Ama aslında burası belki de bir ‘Bürokrasi Müzesi’. 


‘Geleneksel müze anlayışına yeni bakış açısı hedeflendi’ 


İTÜ Döner Sermaye İşletmesi tarafından yapılan müze projesinin yürütücüsü Dr. Gülsün Tanyeli, müzenin çevre düzenlemesiyle birlikte 2010 yılında bittiğini ama İSKİ tarafından neden açılmadığını bilmediğini söyleyip ekliyor: “ İstanbul Su Medeniyetleri Müzesi olarak işlevlendirilen iki pompa istasyonundan biri 19. yüzyılın son çeyreğinde gerçekleştirilen Terkos Pompa İstasyonu, diğeri ise II. Abdülhamit döneminde Hamidiye sularının Ayazağa-Cendere’de bulunan pompa istasyonudur. Terkos ve Cendere Hamidiye Pompa İstasyonları, İstanbul ’un 19. yüzyıl sonundaki su sorununu erken endüstriyel teknolojilerle çözmeye yönelik ilk yapılardır. İSKİ sorumluluğunda bulunan kültür varlıklarının bir müze çatısı altında toplanması çalışmaları 2005 yılında başladı, tanıtım, sergi ve rekreasyon amaçlı müze konsepti doğrultusundaki proje ve uygulama çalışmaları büyük ölçüde tamamlandı. 


Restorasyonu 2006-2009 yılları arasında yapılan Cendere Pompa İstasyonu’nda sergilemeye yönelik tasarım uygulamaları ve Terkos’taki tescilli binaların restorasyonlarıyla birlikte buraya gelenlerin günübirlik gereksinimler için tasarlanmış kafeterya ve arşiv-yönetim yapıları da çevre düzenlemesiyle birlikte 2010’da bitmişti. 


Su Medeniyetleri Müzesi’nin geleneksel çekirdek müze anlayışına da yeni bir bakış açısı getireceği düşünülmüştü. Ülkemizde örneği bulunmayan bir ilişkiler zinciri içinde, müzenin konusuyla ilgili anıtların da bütüncül bir müze algısı içine dahil edilmesi hedeflenmişti. Bir günlük bir gezi güzergâhının iki uç noktası olarak ele alınan Terkos ve Cendere tesisleri, su kültürünü ve su teknolojilerini tanıtmak, halkı bilgilendirmek için ana merkezleri teşkil ederken, su kemerleri, bentler, maksemler, çeşmeler güzergâhı tamamlayan ara noktalar olarak düzenlenebileceği öngörülmüştü. Ancak özel müze izni alınmasına rağmen İSKİ Genel Müdürlüğü tarafından bu iki projenin hayata geçirilmesi henüz mümkün olmadı.” 


Terkos Pompa İstasyonu’nun kısa tarihçesi 


İstanbul ’un ilk modern su tesisi Terkos Su Pompa İstasyonu’nda ilk yapılar 1882’de Dersaadet Su Şirketi’nin sağladığı sermayeyle Fransızlar tarafından kuruldu. Fransız Fives-Lille şirketi tarafından yapılan tesisin üç grup, altı adet pompa ile devreye alınması 1883-1885 yılları arasına denk gelir. 1928 yılında kurulan iki termoelektrik ünitesiyle Terkos Pompa İstasyonu’nda elektrik üretilmeye başlandı. Üretilen bu elektrik önceleri tesislerin iç aydınlatma ihtiyacını karşılarken, daha sonra Terkos Köyü’nü de içine alan bir aydınlatma sistemine dönüştürüldü. 1928 yılında kurulan Terkos Termoelektrik Tesisleri, Türkiye ’de kurulan ilk elektrik üretim ünitelerinden biriydi. 1932’de hükümet tarafından satın alınan tesis, 10 Ocak 1933’ten sonra faaliyete geçen Sular İdaresi’ne devredildi. Su pompalama işleminin elektrik enerjisiyle yapılabilmesi için, 1951 yılında Silahtar-Terkos havai elektrik hattı inşa edildi. Terkos Pompa İstasyonu’nda ilk elektrikli pompalar 1952 yılında kullanılmaya başlandı. Yeni su üretim donatılarının inşasıyla birlikte 1980’den itibaren adım adım devreden çıkarılan istasyon uzun bir süre işlevsiz kaldı. Müze olarak yeniden işlevlendirilen mekân, halka açılacağı günü bekliyor.


Ömer Kanıpak / RADİKAL