Sektörel

Tapu harcında yeni dönem!

Yapılan yeni düzenlemelerle, emlak vergisi değeri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından yapılan ya da yaptırılan değerleme sonucu belirlenmiş bir değer bulunması durumunda, bu değerin tapu ve kadastro harcının hesaplanmasında esas alınması öngörülüyor.

Cumhuriyet gazetesi yazarı, M. Önder Tekin bugünkü yazısında tapu harcını kaleme aldı. Önder'in yazısı şu şekilde;

Dijital Hizmet Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, TBMM'ye sunuldu. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda teklifteki maddelerin görüşmelerine başlanıldı. Teklifte tapu ve kadastro harcının hesaplanmasında esas alınan değerin belirlenme yöntemini değiştiren düzenlemeler de bulunuyor.

Tapu ve kadastro harcına ilişkin düzenlemede, gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu ve kadastro harcının, emlak vergisi değerinden az olmamak kaydıyla mükelleflerce beyan edilen alım satım bedeli üzerinden tapu ve kadastro harcı hesaplanmakta, Emlak vergisi değerinden daha düşük bir bedel üzerinden harç ödendiğinin ya da emlak vergisi değerinden yüksek olmakla beraber beyan edilen alım satım bedelinin gerçek durumu yansıtmadığının tespiti durumunda alım satıma taraf olanların adına eksik ödenen harç cezalı olarak salınıyor.

Yeni düzenlemelerle, emlak vergisi değeri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından yapılan ya da yaptırılan değerleme sonucu belirlenmiş bir değer bulunması halinde, bu değerin tapu ve kadastro harcının hesaplanmasında esas alınması öngörülüyor.

Kanun teklifinin genel gerekçesinde, tapu ve kadastro harcında yapılmak istenilen değişikliklerin gerekçesi, gayrimenkul devir işlemlerinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce belirlenecek taşınmaz değerlerinin de esas alınmasıyla, gerçek bedel üzerinden beyan esasının alınmasının pekiştirilmesinin hedeflenmesi olduğu belirtiliyor.

Devletin kamu giderlerini karşılamak için, gerçek değerler, matrahlar üzerinden vergileri, harçları tahsil etmesi, ülkede yaşayan herkesin yararına. Dolaylı vergilerin oranının toplanan vergi gelirlerinin 2/3’ünü bulması, vergi yükünün adaletli olmamasından kaynaklanıyor. Bu sistem, geliri yüksek olanla, düşük olanı ödenilen vergi tutarında eşitleme suretiyle adaletsizlik yaratıyor. Bu sebeple, vergilerin ve harçların adil ve dengeli olması, mali güce göre alınması gerekiyor. Yasayla konulan ve kaldırılan vergilerin, “mali güce göre vergilendirme ilkesi” de dahil olmak üzere anayasaya ve hukuka uygun olması “hukuk devleti ilkesinin” gereği. Bu uygunluk da Anayasa Mahkemesi’nin kararları ile şekillenen Anayasal Vergileme İlkeleri’ne uygun olması ile mümkün.

Anayasa Mahkemesi’de vergi yasama çalışmaları da dahil olmak üzere uyulması gereken “vergileme ilkeleri”ni kararlarıyla belirledi. Bu ilkelerden, konumuzla ilgisi sebebiyle “hukuk devleti” ve “mali güce göre vergilendirme” ilkelerini belirtelim. 

Yeni teklif ile gayrimenkul değerinin belirlenmesine dair düzenlemenin idarece ikmalen tarhiyat yapılan ve gelir vergisine ilişkin otokontrol müesseselerinin bir benzeri olarak değerlendirmek de mümkün. Ortalama kâr haddi ve hayat standardı esası gibi gelirin gerçekliği ilkesine aykırı olduğuna dair eleştirilerin hedefi olan bu düzenlemelerin birçoğu yürürlükte değil.

Tapu ve kadastro harcına ilişkin yasa teklifinde de, benzer bir yaklaşımın izleri görülüyor. Tapu ve kadastro harcı değerinin belirlenmesinde, alım satımın muhataplarının irade ve beyanlarından ziyade Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce yapılan veya yaptırılan değerleme sonucu bulunan değer üzerinden tapu ve kadastro harcı alınacak.

Bu değerin altında bir değer esas alınarak konut satışı yapılmış olmasının, buna ilişkin satış sözleşmesi ve banka kayıtları gibi delillerin sunulmasının hiçbir önemi yok. Taraflar dinlenilmemekte, beyanları, kanıtları alınmamakta. Daha doğru bir ifadeyle; kişilerin tam açıklama ve kanıtlama hakkı yok. Dürüst kişilerin beyan ettikleri değerin (bedelin), belirlenen değerden az olması durumunda, yükümlü olduklarından fazla tapu ve kadastro harcı ödeyecekler. Bu durum, varsayıma dayalı değer belirlenmesi suretiyle keyfi uygulamalara imkân tanıyacağı gibi, dinlenilmeme ve kanıt sunamama gibi hak arama yollarını da kapatmakta. Peki kanıt sunma imkânını kapatan bir usulün hukuk devleti ilkesine uygun olduğu söylenebilir mi?

Anayasa Mahkemesi’nin 07.11.1989 günlü ve E:1989/6, K:1989/42 sayılı “hayat standardı esasına” dair yasa düzenlemesi ile ilgili verdiği kararında da belirtildiği üzere, hukukun üstünlüğünü, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı amaçlayan, anayasanın öncelik ve bağlayıcılığını gözetmeyen, hukukun evrensel kurallarına saygılı olmayan, adaletli bir düzeni gerçekleştirirken, kişilere değer vermeyen, çağdaş kurum ve kurallarla uyum sağlamayan devletin hukuk devleti ilkesine uygun davrandığından da söz edilemez. Yetkilerle güçlendirilen devletin, vergilendirme konusunda gerekli düzenlemeleri gerçekleştirilen de hak ve özgürlükleri korumayı gözetmeli, devlete kaynak sağlamak için bireylerin haklarını, hukuksal ilkelerin ihlalini engellemelidir. Bu sebeple gelir elde edilmesi için hukuk devleti ilkesinden vazgeçilmemelidir.

Bu açıklamalar doğrultusunda, gayrimenkulün gerçek değerini belirlemek ve bu değer üzerinden “tapu ve kadastro harcı” alınmasını hedefleyen yasama çalışması yapılırken vatandaşlara bu belirlemeye karşı “tam açıklama ve kanıtlama hakkı” tanınması, gerçek değerin hakkaniyetle belirlenmesi suretiyle hukuk devleti ilkesine uygun olacak.

Tapu harcı gerçek değer üzerinden alınacak!