TOKİ Ev ve Şehir Seminerleri'ne bu ay Mehmet Öğün konuk oldu!
TOKİ tarafından şehircilik, mimari kültür, proje aşamalarını değerlendirmek amacıyla düzenlenen Ev ve Şehir Seminerleri'ne bu ay “Şehirde görünmez düzenden görünen düzensizliğe” başlığı adı altında Mimar Mehmet Öğün konuk oldu.
Mehmet Öğün “Şehirde görünmez düzenden görünen düzensizliğe” başlığı altında verdiği seminerde, tarihsel süreçte geleneksel şehirlerimizde farkına varmadığımız bir kent dokusunun oluştuğunu söyledi. Ancak Öğün, zaman içinde bu dokunun düzensiz bir kent yapısına dönüştüğüne vurgu yaptı.
Mimaride tarihsel seyri anlatan, Roma kentinde kamu binalarının konut alanlarıyla direkt temas halinde olduğunu, Osmanlı şehrindeyse bu durumun aksine bir plan olduğundan bahseden Öğün, III. Ahmet döneminde anıtsal çeşmelerle Rococo tarzının hayatımıza girdiğini söyledi. Bunu batılı başka tarzların takip ettiğini dile getiren Mehmet Öğün, mimariye, şehirciliğe dair ney ve klarnet üzerinden bir örnek vererek mimari ve şehircilikteki hatalara dikkat çekti.
Geleneksel mimarimizi ney enstrümanına benzeten Mehmet Öğün, mimari ve şehircilik konularında 18. yüzyıldan bugüne yapılanların, ney üzerine eklemlenen aparatlarla neyden klarnet sesi çıkarmaya çalışmak olduğunu söyledi.
Öğün, 18.yüzyıldaki bu kırılmanın yanlış olduğunu, gelenekten kopmadan yeni mimari terkipler geliştirebileceğimizi ancak bize aykırı mimari denemelere girişmememiz gerektiğini belirterek, 1930- 1953 yılları arasındaki yapılaşmada özellikle İstanbul’da geleneksel şehir yapısına aykırı planların ortaya çıktığını belirtti.
Ortak yaşam alanı: Çarşı
Öğün şöyle devam etti: “Osmanlı kentinin merkezini çokça söylendiği gibi aslında camii oluşturmuyor. Camii onun bir parçası ibadethane olarak ama daha çok çarşı merkezli olarak gelişiyor. Çarşı hayatın büyük, o döneme göre özgürlük içinde yaşandığı, paylaşıldığı bir ortam. Kadınlar, çocuklar, çeşitli dinlerden, çeşitli kavimlerden insanların özgürce bir araya geldikleri alışveriş yapmak yanında birbirleriyle temas kurdukları çok canlı bir merkezdi” dedi. Öğün, İslam dünyasına dikkatlice bakıldığında büyük bir ibadethane ile küçücük bir kâsenin bile ortak estetik özellikler, hassasiyetler taşıdığını, ortak güzellikler dünyasının ürünü olduğunun hissedilebildiğini söyledi.
Her evin bahçesi şehri koskoca bir bahçe yapıyor
Çarşının içindeki ikinci bir merkezin ise bedestenler olduğunu söyleyen Öğün, çarşının diğer unsurlarının kademe kademe bedestene olan yakınlıklarına göre değerleri belirlenen dükkânlar halinde konumlandığını, Osmanlı kentinde çarşı ile konut kümelerinin hiçbir zaman bir araya gelmediğini söyledi. Konutun tabiatla uyum içinde olduğunu, topografyaya son derece saygılı bir şekilde geliştiğini, mahremiyetin en uygun şekilde sağlandığını belirten Öğün, evlerin şehir düzenindeki konumlarının, mesafelerinin incelikle tartılıp biçildiği ve gerçekleştirildiği bir ilişki düzeni içinde, evin şehrin ticari ve diğer fonksiyonlarından soyutlandığını belirtti. Merkezini çarşının teşkil ettiği bir Osmanlı kentinde aslında ağırlığın konutta olduğunun altını çizen Öğün, “Yani Osmanlı şehri dediğimizde aslında biz bir büyük konut bölgesinden bahsediyoruz. Yani evler, evlerin meydana getirdiği mahalleler, mahallelerin kendini tekrarlayarak oluşturdukları bir bütünlük. Bu özelliğini 1900’lere kadar Osmanlı kenti sürdürüyor. Devam edersek 1900’lerde Bursa büyük bir güzellik içinde, sükûnet içinde, sükûnetin yarattığı şiirsellik içinde hala mevcudiyetini korumaya devam ediyor” dedi.
Mehmet Öğün, sokaktan eve direkt girilmediği Osmanlı kentinde bahçenin evden önce bizi karşıladığını ve bu bahçedeki ağaç ve çiçek toplulukları sayesinde insanın tabiatla iç içe olduğunu, kentteki tüm evlerle birlikte her evin bahçesinin bu şekilde kenti yemyeşil kıldığını ifade etti.
TOKİ Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı’nın organizasyonu olan Ev ve Şehir Seminerleri’nde İdare çalışanları, her ay bilim ve fikir insanlarıyla bir araya gelerek, farklı disiplinlerdeki uygulama ve yenilikleri değerlendirme imkânı buluyor.
TOKİ Haber