Genel

Türkiye deprem fırtınası mı yaşıyor?

Bir süredir art arda yaşanan sarsıntılar 'Türkiye acaba bir deprem fırtınası mı yaşıyor?' sorularını akıllara getirdi. Bilim insanları Prof. Dr. Görür, Prof. Dr. Sucuoğlu ve Prof. Dr. Akkar Türkiye'deki fay hatlarını ve ileride olabilecek muhtemel depremleri değerlendirdi...

Elazığ depreminin bilimsel analizi, fay hatlarında riskler neler? Marmara depremi tahminleri ve Türkiye'nin deprem hazırlıkları Teke Tek programında akademisyen Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu ve Prof. Dr. Sinan Akkar tarafından tartışıldı. 

Prof. Naci Görür, depremle mücadele için 6 bileşenin şart olduğunu söyleyerek şunları ifade etti:

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne tavsiyelerimi söyleyeyim. Bizde kentsel dönüşüm yanlış başladı. Deprem odaklı olmadı. Bir kenti dönüştürürken, diyelim olimpik kentte yatırım başka, tarihi kültür kent dokusunu başka türlü yaparsın. Deprem odaklı yapacaksanız eğer benim uzun yıllar düşündüğüm ve üzerinde çalıştığım konu var. 6 bileşeni var. Önce halk. Halkı tam anlamıyla bilinçlendirmeden o kentte depremin zararlarını anlatamazsınız. İkincisi yönetim. Valiler atanıyor, belediye başkanı seçiliyor. Gelir gelmez afet uzmanı olamazlar ki. Ama bütün otorite ellerinde. Onun için bir komite olmalı. Demek ki yönetimi de deprem odaklı oluşturmak lazım. Üçüncüsü altyapı. Yollar, viyadükler, köprüler, metrolar. İSKİ çok kritik. Depremde İSKİ'nin çalışamadığını düşünün. Barajların elden çıktığını düşünün. Dolayısıyla altyapıyı deprem güvenirli yapacaksınız. Sonra yapı stoku. Şimdi bizde yapı stokuna yapışıldı. Beşincisi ise çevre. Deprem en büyük çevre felaketi. Aynen Kanal İstanbul gibi, milyonlarca moloz çıkacak. Geçen depremde olduğu gibi git denize at, akarsu yatağına koy, olacak şeyler değil. Altıncısı ekonomi. Deprem ekonomiyi vuruyor. İstanbul çökünce Türkiye çöker. Hatta Celal 'Türkiye bağımsızlığını kaybeder' deyince kızdılar. Ekonomik bağımsızlığını kaybeder. Siz bunları bir günde yapamazsınız. Ama ciddi programlamayla gelecek riskleri belirleyerek, önceliklerini koyarak belli bütçelerle ciddi şekilde bunları yapmaya başlarsınız. Bizim yönetimlerimizde 'hele bir afet olsun çaresine bakarız'.

İnşaat mühendisi Prof. Dr. Sinan Akkar da günümüzde yaşanan depremlerin İstanbul'da muhtemel olabilecek bir depremi tetikleyip tetiklemeyeceği sorusuna şu yanıtı verdi: 

Deprem fırtınası, fay mekanizmaları bir şekilde birbiriyle ilintili. Bir fayın segmenti kırıldıktan sonra enerji boşalıp, o enerjinin başka tarafa aktarılması söz konusu. Bu kör faydır. Sonuçta bu birbirini tetikleyebilir. Sizin deprem fırtınası dediğiniz olay tezahür edebilir. Tamamıyla kişisel görüşüm, daha çok Batı Anadolu'da oluyor. Oradaki deprem yapısı birbiriyle ilintili olabilir. Elazığ depremi İstanbul depremini tetikler mi diye soruluyor. Böyle bir şey kendi adıma konuşursam söz konusu değil. Çok çalışılması gerekir bunu söylenmesi için. 

Programın bir diğer konuğu Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu da inşaat sistemleri ile denetim mekanizması arasındaki ilişkiye dikkat çekerek şunu söyledi: 

Denetim sisteminin denetim firması, yapımcı ve sigorta üç ayağı var. Sigorta çok terbiye edici mahiyeti var ama maliyetleri arttırıyor. Müteahhit Çevre Şehircilik Bakanlığı'na gidiyor, denetim veriliyor. Şimdi kurayla denetim firması seçiliyor. Denetim firması ücretini müteahhitten alıyor. Denetim sadece bakılarak bir iş değil, denetçinin o işi yapandan daha fazla bilgi sahibi olması gerekiyor. Belediyeler çeşitli siyasi nedenlerle bu işi yapamıyorlar. Bu iş özelleşebilir. Ama özelleşen sistemi de bir üst makamın kontrol etmesi lazım, EPDK ve RTÜK gibi...

İşte uzmanların görüşleri:

PROF. NACİ GÖRÜR: Elazığ konusunda toplantı yaptık. Elazığ halkının deprem bilinci olmadığının farkına vardık. Kentleşme, kentin genişlemesi, yapı vs. yürüdüğünü farkedince 2005 yılında valilik, belediye başkanları ve halkı da toplayarak bir toplantı yaptık. Ben depremi anlattım. Özellikle Palu'nun sismik boşluğun varlığından dolayı, bütün yerbilimcilerin bildiği bir şey bu. Bir Elazığlı olarak vurgulayarak söyledim. 'Palu'ya dikkat edin, burada olacak olan depreme evler köyler dayanmaz' dedim. Sonra Palu depremi oldu, 40 kişi öldü. Yine Elazığ üzerinde çalışmaya başladık. Sürekli olarak da açıklıyordum, 'Elazığlı dikkat etmeli' diye. Malatya'da iki üç kez konuştum, onları uyardım. Bu deprem hemen söyledikten hemen 15 gün sonra gelmiyor. Son olarak Ekim ayında bir konuşma yaparken Elazığlı olarak Sivrice'yi vurguladım. Bu özel bir deprem kestirimi elbette değil. Biz bilimin geldiği nokta itibarıyla depremin zamanını söyleyemiyoruz. Bilim adamı bir kahin değildir. Biz keşke depremi tahmin edebilsek ama henüz o konuda değiliz.

FATİH ALTAYLI: Bir madrabaz çıktı, şu tarihte olacak vs. diye. O necidir? 

GÖRÜR: Bir anlamda kanser araştırmaları gibi. Her ülkede araştırmalar var. Kimi araştırmalar belirli aşamaya kadar başarı sağlıyor. Ama kesin anlamıyla kanser global ölçekte çözülmüş değil. Deprem kestiriminde Ruslar, özellikle Amerikalılar, Japonlar, İtalyanlar çalışmalar yapıyor. Elektromanyetik dalgalarla, depremde ortaya çıkan sinyallerle, radon gazlarının çıkışından, kimisi fayların özellikleri, stres transferi veyahut tarihi süreçte uzun sürede bir deprem olmamışsa fayların tekerrür periyotlarını çalışırak depremi kestirmek için çalışmalar var. Ama AB'nin bir komisyonun yönetmeliği var. O komisyona göre depremi tahmin etmek, yeri ve zamanını tam ve doğru olarak, sürekli olarak tahmin ediliyor olması lazım ve komisyonun onayını almış olmak lazım. Birtakım bilimde hafif insanların oradan buradan söylemeleri, bilimsel bir hokkabazlıktır. Kehanetten öteye geçmez. 

"İLK GELEN VERİLERE GÖRE ÖLÇÜM YAPILIR SONRA DÜZELTİLİR"

GÖRÜR: Kimi zaman bu insanlar tutturabilir. Batı Anadolu mesela. Ama nerede, neresi? Bu konuda dikkatli olmak lazım, itibar etmemek lazım.

ALTAYLI: Haluk hocam bu depremi ucuz atlattık diyebilir miyiz? Depremin gücü ve büyüklüğüne göre can kaybı aslında fazla. Niçin 6.8 açıklanıyor sonra 6.5'e düşüyor.

PROF. DR. HALUK SUCUOĞLU: Bu biraz sismolojinin konusu. İlk gelen verilere göre ölçüm yapılır, sonra düzeltilir. Erzincan'da 1992'de 6.9 olmuş, 500 kişi öldü, burada niye olmadı? Depremin büyüklüğü ile şiddeti aynı şey değil. Bu bombaya benziyor. 1 kg. TNT patlattınız. Yakındaysa başka, uzakta ise başka hissedersiniz. Depremin şiddeti büyüklüğe bağlı, bulunduğunuz noktanın faydan uzaklığı, zemin koşullarına bağlı. Bu depremde yeryüzü kırığı olmadı ama yaklaşmıştır.

SUCUOĞLU: Türkiye'de son meydana gelen depremlere bakalım. Gediz depreminden sonra arada uzun süre deprem olmadı. 1995 Dinar depremi, 1996 Adana Ceyhan depremi, 2002'de Bingöl depremi, daha önce Marmara depremi var, 2011 Van depremi var. Hepsi olması gereken yerde. Türkiye'de fayların yeri de belli. Yer bilimciler çok iyi çalıştı geçmişte. Bizim tahminlerimizde sorun yok. Yanal atımlı fay mı, düşey atımlı fay mı bunların hepsi hazırlanan haritada var. Elazığ'da olan depremde ölçülen değerler değil de hedef değerler, bizim 500 yılda bir tekrarlanan deprem dediğimiz deprem olsaydı Elazığ'ın hali ne olacaktı?

ALTAYLI: Yok olacaktı! 

SUCUOĞLU: Evet.

GÖRÜR: Elazığ'da daha deprem sıcak. Şöyle bir mit veya efsane mi deriz, öyle bir şey dolaşıyor. Biz Elazığ'ı çok muhkem yaptık, iyi kentsel dönüşüm yaptık, dolayısıyla böyle bir depremde az yıkıldı. Sevgili hemşerilerim beni dinlesin, bu depremin odak noktası herkesin sandığı gibi Sivrice değil. Malatya çok daha yakın, birincisi bu. Yani Elazığ'dan daha uzak. Bu deprem 6.8 değil muhtemelen 6.5.

"MUHTEMELEN ELAZIĞ'DAKİ DEPREMİ 5 ŞİDDETİNDE YAŞANDI"

GÖRÜR: Depremin odağı Elazığ'a uzak, Malatya Doğanyol'a daha yakın. Elazığ'daki zemin durumunu düşündüğümüz takdirde depremin şiddeti büyüklükle karıştırmamak lazım. Elazığ hiçbir zaman 6.8 büyüklükteki depremin muhtemel oluşturacağı 7 şiddetinde bir şiddete maruz kalmadı. Muhtemelen Elazığ'daki şiddeti 5 civarındadır. 5 şiddetindeki depremde bu kadar yıkıntı az değil. Tümüyle çöken binaların sayısına bakarak diyorlar. Elazığ'da 8 binin üzerinde hasar var. Belki çok önemli bir kısmını yıkıp yeniden yapmak gerekir. Can kaybı yönünden ucuz atlattı diyebiliriz. Ancak bu Elazığ'ı yönetenlere ders olmalı. Gerçek anlamda deprem odaklı kentsel dönüşüme ciddi hazırlık yapılmalıdır. 

ALTAYLI: Deprem deyince akıllara hep Kandilli gelirdi. Şimdi AFAD da var. Siz bunları neye göre hesaplıyorsunuz? Şu anda Türkiye tablosu ne sizdeki? 

PROF. DR. SİNAN AKKAR: Ben deprem mühendisliği ana bilim dalındayım. Sismik gözlem ağını akademik şekilde kullanılıyor. Depremin büyüklüğü sismik ağ, gözlem evlerine gelen deprem dalgalarının ilk fazları okunuyor. Arkasından otomatik işleme tabi tutuluyor. Belli varsayımlarla depremin büyüklüğünü hesaplıyorsunuz. Daha sonra yer hareketleri, dünyada global sismik ağlar birbiriyle haberleşip, daha sonra o hesaplamalarda yapmış olduğunuz varsayımları rafine ederek belli sonuç alıyor. Zaman içerisinde birbirine yaklaşacaktır. Varsayımları devamlı yeni bilgilerle güncelliyorsunuz. Siz ne kadar geniş bir sismik networkten o bilgiyi alırsanız, hesaplamalarınızdaki hatalar ve varsayımlar azalıyor.

ALTAYLI: Deprem oldu, arkasından bir daha oldu. Türkiye deprem dönemine mi girdi. Deprem fırtınası var mı?

AKKAR: Deprem fırtınası, fay mekanizmaları bir şekilde birbiriyle ilintili. Bir fayın segmenti kırıldıktan sonra enerji boşalıp, o enerjinin başka tarafa aktarılması söz konusu. Bu kör faydır. Sonuçta bu birbirini tetikleyebilir. Sizin deprem fırtınası dediğiniz olay tezahür edebilir. Tamamıyla kişisel görüşüm, daha çok Batı Anadolu'da oluyor. Oradaki deprem yapısı birbiriyle ilintili olabilir. Elazığ depremi İstanbul depremini tetikler mi diye soruluyor. Böyle bir şey kendi adıma konuşursam söz konusu değil. Çok çalışılması gerekir bunu söylenmesi için.

ALTAYLI: Depreme hazırlıklı hale geldik mi? Türkiye'nin yapı stokunda pozitif gelişme var mı?

AKKAR: Bu konuda ne kötümser ne de çok iyimser olmak lazım. Bizim halkımızda sanırım risk algısı çok gelişmemiş durumda. Bu birazcık belki de milli hasletlerimizden biri olabilir mi acaba? Biz olay olunca hemen reaksiyon gösterebiliyoruz ama risk algımız çok gelişmediği için gerekli önlemleri almıyoruz. 99 depremleri hakikaten Türkiye'de milat olmuştur. Belli anlamda deprem ve depreme dayanıklı tasarımlarda birtakım iyileşmeler olmuştur. Bir kontrol sistemi oluşmuştur.

"OLAYA DAHA FARKLI BAKIŞ LAZIM KÜÇÜK ADIMLARLA DÖNÜŞTÜREMEYİZ" 

ALTAYLI: Ben hiçbir kentte yıkılan ev görmedim. Eski evler hala duruyor. İstanbul'da Avcılar dendi. Avcılar'da 5 geçtiğimiz 20 sene içerisinde bir mahallenin yıkılıp yeniden yapıldığını gördünüz mü? Fatih'te mahalleler öyle. Hiçbir şey değişmemişken neye dayanarak bugün hazırız diyebiliyoruz ki...

AKKAR: 2000'li yılların başında deprem master planı hazırlandı. Nerelerin daha riskli olduğu konuşuldu. Daha sonra planlama sürecinde aksaklıklar oluşmaya başlıyor. Bilim insanları birtakım doneleri çalışıyorlar, bunları belli mercilere iletiyorlar. Sonucunda ne hikmetse şehir planlaması açısından veyahutta kentleşmenin yeni alanlara taşınması açısından politikalarımız tam olarak işlemiyor veya bekleneni vermiyor.

SUCUOĞLU: Burada mülkiyet sorunu var. 1960-70'de yapılmış bir binayı tehlikeli olarak ilan edemiyorsunuz. Ruhsatını almış, artık o binadan ruhsatı veren sorumludur.

ALTAYLI: Devlet kamulaştırabilir. SUCUOĞLU: Evet, pahalı geliyor. Bizim olaya başka boyutta baklamız gerekiyor. Küçük küçük adımlarla dönüştüremeyiz.

AKKAR: Kazanımı daha doğrusu çok sınırlı oldu. SUCUOĞLU: Kimse elindekinden feragat etmek istemiyor. O yüzden tıkandı sistem.

ALTAYLI: Depremden sonra bir televizyonlarda şöyle bir şey duydum, bir profesör demiş ki, 'bu deprem yer kabuğunu çatlatmış olabilir', bu ne demek?

GÖRÜR: Bunun çok anlamı yok. Depremden sonra bizim üniversiteden arkadaşlarımız araştırma yaptılar yüzey çatlağını bulmak için. O sözün pek bir anlamı yok.

BU YAŞANANLAR DEPREM FIRTINASI MI?

ALTAYLI: Bir deprem fırtınası mı başladı? Türkiye yine bir döneme mi girdi? 26 Eylül'de bir deprem yaşadık, 5.8'di. Arkasından Ege'de, Manisa'da depremler. Ayvacık açıklarında oldu. Bu alıştığımız dışında mı? Şu andaki Türkiye'nin deprem açısından durumu ne?

GÖRÜR: Depremleri oluşturan mekanizmaları göz önüne alırsak. Türkiye'deki depremlerin en önemli nedeni Afrika ve Arap levhasının Avrasya'ya doğru gitmesi, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu'ya hareketi. Şimdi bu mekanizma. Bu mekanizmanın koşullarında olabilecek değişiklik depremleri etkileyebilir. Levha hareketlerin hızında belli değişiklikler. O kaynaktan gelen bir durum. Orada olabilecek değişiklik, depremlerin sıklığını arttırabilir.

Faylar arasında bir etkileşim olabilir. Aynı geometri üzerinde birbiriyle ilişkili olabilecek faylarda bu etkileşim fazla olur diyorduk, bu da doğru, tetikleme açısından. Geçen sayın Şengör'le yaptığımız konuşmada kendisi yeni araştırmalardan bahsetti. Batı Anadolu'da olan depremler Akdeniz'de, hatta deniz içerisinde geometrik ilişki olmadan belirli ölçüde etkileşim gösteriyor. Kayaların gözenekliliğinden, içindeki sudan, suyla olan basınçtan, deformasyonun basınçtan gibi etkileşimler çok yaygın olabiliyor. Belirli depremler bu düzeyde tetikleme değil ama bir etkileşim yapmış olabilir. Bir fayın tekerrür payı dolmuştur. Ondan olabilir. Bir dördüncü neden de tesadüür. Kimi dönemlerde daha fazla deprem görüyoruz, kimi dönem uzun zaman sessizlik olabiliyor. Habertürk'te akşam saatlerinde gerçekleşen Marmaris açıklarında yaşanan depremi değerlendiren Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Fakültesi'nden Prof. Dr. Şerif Barış, 'deprem fırtınası'yla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu deprem fırtınası kavramı da yanlış. Bir noktada birden fazla, yüzlerce, binlerce depremin kısa bir sürede 1 haada, 1 ayda diyelim 6 bin tane küçük deprem olmasına deprem fırtınası denir. 1970-1840 arasında Türkiye'nin yakın çevresinde 32 deprem oldu. Asıl aktivite oydu. Asıl soru çok büyük depremlerin arka arkaya olması. 1970'den sonra 7'den büyük sadece 4 deprem oldu. Ülkemiz bir deprem ülkesi. Rahmetli Işıkara hocanın dediği gibi depremle yaşamaya alışmalıyız ve buna karşı önlemleri almak zorundayız" 

"O ARKADAŞLARIMIZ BUNU NEYE GÖRE SÖYLÜYOR BİLEMİYORUM"

GÖRÜR: Teknik üniversiten arkadaşlarımız Malatya ve Ovacık fayını çalıştılar. Bu faylar da enerji bakımından yüklü ve stres var. Burada bir deprem oldu geçmiş olsun ama bakın bu fay Kuzey Anadolu Fayı gibi davranabilir. Biz kahin değiliz. Her zaman en yüksek olasılıkları kabul ederiz. Kesin bir şey söylemiyoruz.

ALTAYLI: Şener Üşümezsoy hocamız burada deprem falan olmaz, en fazla 5,5 diyor. Haklı bir kafa karışıklığı oluyor. Siz 7'den büyük deprem olacak diyorsunuz, Şener Hoca 6 bile olmaz diyor. 

GÖRÜR: Madem sordunuz söyleyeyim. O ismini verdiğiniz arkadaşı bir tarafa bırakalım, saygılarımı sunarım. Ancak Celal Şengöl, Naci Görür deprem olacak diyorsa şuna istinaden söylüyoruz. Celal Bey'i bir kenara bırakıyorum, çünkü o bir deha. 1999-2015'de 7 tane uluslararası, 2 tane ulusal gemiyle milyonlarca Euro bütçelerle, bilim adamlarıyla bizzat kendim denizin dibine dalmak suretiyle, denizin dibine yüzlerce alet yerleştirmek ve yüzlerce yayın yapmak suretiyle verilerin özeti olarak bunu diyorum. O arkadaşlar neye göre söylüyor bunu bilmiyorum. Naci Görür, Celal Şengör çağırılıyorsa arkalarında bir şey var. 1999 depremleri olduğu zaman Marmara denizi bilinmiyordu. Şimdi en iyi bilinen deniz. 1997 bu araştırmaların başındaydım. ALTAYLI: Deprem riski altında olan bir ülkede bu riskin yüksek olduğu fay hatları civarını da kapsayan imar afları çıkarılması sizce normal midir?

AKKAR: Yapılmaması gereken bir iştir. Deprem tehlikesinin iyi çalışıldığı bir lokasyonda sonuç itibarıyla tehlikenin seviyesini biliyorsanız ve bir şekilde bu konuyla ilgili yapılacak yapıyla alakalı fizibilite çalışması yapmışsanız, o yapının deprem tehlikesine karşı tasarımında size bir geri dönüşümü varsa mühendis olarak gerekli koşulları yerine getirirseniz yapabilirsiniz. Ama bizim ülkemizde böyle bir şey yaptığınızda çok büyük risk alıyorsunuz. Karıştırılan bir iki nokta var. Deprem tehlikesi yüksek bir ülkeyiz biz. Haluk hocam da bahsetti. Deprem tehlikesi olarak ifade ettiğimiz herhangi bir fayın kırılması sonucunda deprem oluşuyor. Fayın deprem aktivitesi, depremin büyüklüğü, zemin koşulları, fayın bulunduğunuz lokasyonla mesafeniz.

ALTAYLI: Bütün mimarlık ve mühendislik fakültelerinde öğretiliyor mu? Türkiye gibi deprem tehlikesi yüksek olan bir yerde mühendis olacaklar bunları bilmez mi?

SUCUOĞLU: Gelişmiş ülkelerde her diploma sahibi her yetkiye sahip değildir.

AKKAR: Lisans seviyesinde dahi bir şekilde belli üniversitelerimizde bu tip mühendislik derslerini, depreme dayanıklı tasarım derslerin bir şekilde verilmesi lazımdır. Çok negatif bakmak istemiyorum. Son zamanlarda farklı üniversitelerde dersler açılmaya başladı ama kesinlikle yeterli değil.

ALTAYLI: Naci Hoca risk alanlarını açıkladı. Diyelim ki ben bu ilçelerin tamamının belediye başkanıyım. Mesela ben Palu Belediye Başkanıyım. Kentimde bu depreme karşı acil önlemler almak istiyormu. 5 sene içinde ne yapabilirim, bana anlatın desem size, ne tavsiye edersiniz?

AKKAR: Bu konularda o bölgenin yapı stokuna bağlı olarak, bugün literatürde kabul görmüş deprem riski çalışması yapabilirsiniz. Bunun sonucunda da bir şekilde planlamayı, ona göre yapmaya başlamanız lazım. Önceliklendirmeler var burada. O bölgedeki üretim, nüfus yoğunluğu, farklı şekilde önemi, kaybın yüksekliği bunların hepsi önceliklendirmeyi size gösterir. Riskin çok yüksek olan bölgelerini bir şekilde başka yere doğru kaydırmak ve oralarda bu yeni yerleşim bölgelerinde o halkın yaşamasını motive edecek rant alanlarını oluşturmaya başlamak. Burada çalışması gerekenler yer bilimciler, inşaat mühendisleri, şehir bölge plancıları ve aynı zamanda bana kalırsa sosyal bilimciler. Çünkü bir yerden bir yere taşımak kolay değildir, bir travmadır.

ALTAYLI: Bu iş kaç senelik planlamadır?

"DEPREMLE İLGİLİ YAPILACAK HAZIRLIĞIN 6 BİLEŞENİ VAR"

GÖRÜR: İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne tavsiyelerimi söyleyeyim. Bizde kentsel dönüşüm yanlış başladı. Deprem odaklı olmadı. Bir kenti dönüştürerken, diyelim olimpik kentte yatırım başka, tarihi kültür kent dokusunu başka türlü yaparsın. Deprem odaklı yapacaksanız eğer benim uzun yıllar düşündüğüm ve üzerinde çalıştığım konu var. 6 bileşeni var. Önce halk. Halkı tam anlamıyla bilinçlendirmeden o kentte depremin zararlarını anlatamazsınız. İkincisi yönetim. Valiler atanıyor, belediye başkanı seçiliyor. Gelir gelmez afet uzmanı olamazlar ki. Ama bütün otorite ellerinde. Onun için bir komite olmalı. Demek ki yönetimi de deprem odaklı oluşturmak lazım. Üçüncüsü altyapı. Yollar, viyadükler, köprüler, metrolar. İSKİ çok kritik. Depremde İSKİ'nin çalışamadığını düşünün. Barajların elden çıktığını düşünün. Dolayısıyla altyapıyı deprem güvenirli yapacaksınız. Sonra yapı stoku. Şimdi bizde yapı stokuna yapışıldı. Beşincisi ise çevre. Deprem en büyük çevre felaketi. Aynen Kanal İstanbul gibi, milyonlarca moloz çıkacak. Geçen depremde olduğu gibi git denize at, akarsu yatağına koy, olacak şeyler değil. Altıncısı ekonomi. Deprem ekonomiyi vuruyor. İstanbul çökünce Türkiye çöker. Hatta Celal 'Türkiye bağımsızlığını kaybeder' deyince kızdılar. Ekonomik bağımsızlığını kaybeder. Siz bunları bir günde yapamazsınız. Ama ciddi programlamayla gelecek riskleri belirleyerek, önceliklerini koyarak belli bütçelerle ciddi şekilde bunları yapmaya başlarsınız. Bizim yönetimlerimizde 'hele bir afet olsun çaresine bakarız'.

ALTAYLI: İstanbul'da yapılan çalıştaydan ne sonuç çıktı?

GÖRÜR: Ayrıntıyı bilmiyorum ama çalıştaylardan genelde bir şey çıkacağını düşünmüyorum. Çalıştay da iyi tabi ama iyi ekiplerle, ehil insanlarla bu işleri yapmak lazım. Halkı da muhakkak bu işin içine katmak lazım. Bizim halk hiç talep etmiyor. Kaç tane yerel, genel seçim geçti. Halkın 'depremde can güvenliğimizi sağlayın' diye bir talebini görmedim.

AKKAR: Deprem sonrası yapılan harcamaları önceden harcayabilsek çok daha isabetli olur.

SUCUOĞLU: Deprem probleminin kaynağı deprem değil. Kaynağında kalitesiz kentleşme var.

ALTAYLI: Her yerde de yaşanır mı? Ben çocukluğumdan beri Avcılar, Gürpınar'da ev olmazdı, heyelan bölgesiydi. Gürpınar zaten sürekli heyelan bölgesiydi, ev değil kimse baraka yapmazdı. Peki orada depreme dayanıklı ev olur mu?

SUCUOĞLU: Güvenli bina yapmak çok pahalı olur. Bence Türk milleti bin yılı çok iyi geçirmedi. Biz hala bir kentte nasıl yaşanır öğrenemedik. Göçebeliği atamadık. Hala binalara eklenti yapmayı marifet sayıyoruz. 1985 yılı İmar Kanunu vardır. Kentlere göçün hızlı olduğu dönemdir. Konuta ihtiyaç vardır, bırakınız yapsınlar yasasıdır o. Fayları biliyoruz, şu incelemeden sonra depreme karşı binaların nasıl yapılacağını bilmiyor muyuz, biliyoruz ama uygulamıyoruz. Kalitenin bir maliyeti var. Bedava kalite olur mu? İradeyle bunlar yapılabilecek şeyler.

ALTAYLI: Bir maliyet var. Niçin Türkiye'de pahalı betonarme binalar yapılıyor.

SUCUOĞLU: Bir binayı depreme dayanıklı yapmak ile dayanaksız yapmak arasında inanın fazla bir fark yok.

ALTAYLI: Biz çocukken kapının önünde harç yaparlardı.

SUCUOĞLU: Biz bilgi kullanımında hala çok geriyiz. Biz denetim falan yapmıyoruz. Denetlenmemekten mutluyuz.

ALTAYLI: Bir binayı yıkıp yeniden yapmak mı daha ekonomik yoksa o binayı depreme dayanıklı hale getirmek mi?

SUCUOĞLU: Bizim pratiğimizde net olarak gelişti. İnsanlar binalarının güçlenmesini istemediler. Bu da bir sosyal gerçek. Oturduğum bina kötü, tamir etsem ne olacak diyor. Buna karşılık kamu binalarında çok başarılı olduk. Çünkü kamu binaların bir sahibi var. Bütün kamu binalarımızı değiştiremeyiz fakat yine de güçlendirmeler etkili oldu. Artık eskisi kadar etkilenmiyor. Bizim zayıf halkamız konut binaları. Denetimden geçmiyor. İnşaat mühendisleri eğitimlerinde depremle ilgili hiçbir şey öğrenmiyor ve bu kimseyi de rahatsız etmiyor. Doktorlar gibi, canınızı teslim ediyorsunuz.

ALTAYLI: İstanbul depremi denince mali sorumlulukla ilgili olarak binaların emlak satış biçiminin değişmesi, sigorta sistemi içerisine yapım aşamasında alınması, sigorta şirketlerinin denetiminin daha iyi yapması gibi çok basit bir yasal değişikliğinin büyük sonuçlar vereceği söyleniyor.

"ÖZELLEŞEN SİSTEMİ DE BİR ÜST MAKAMIN KONTROL ETMESİ LAZIM"

SUCUOĞLU: Denetim sisteminin denetim firması, yapımcı ve sigorta üç ayağı var. Sigorta çok terbiye edici mahiyeti var ama maliyetleri arttırıyor. Müteahhit Çevre Şehircilik Bakanlığı'na gidiyor, denetim veriliyor. Şimdi kurayla denetim firması seçiliyor. Denetim firması ücretini müteahhitten alıyor. Denetim sadece bakılarak bir iş değil, denetçinin o işi yapandan daha fazla bilgi sahibi olması gerekiyor. Belediyeler çeşitli siyasi nedenlerle bu işi yapamıyorlar. Bu iş özelleşebilir. Ama özelleşen sistemi de bir üst makamın kontrol etmesi lazım, EPDK ve RTÜK gibi

ALTAYLI: Ama o üst kurumlar siyasetin etkisine giriyor.

SUCUOĞLU: Ondan kopamıyoruz. Şu anda herkes bu işi yapabiliyor. Nitelikli eleman çalıştırılacak. Bu sistemi kurmak zor değil. Denetim firmasının sigortası olacak, herşeyden sorumlu olacak, zararları karşılayabilecek. Değerli bir bina satışa çıktığında, binayı satın alan firma sigorta şirketine sigorta yaptırmak istiyor. Sigorta şirketi eksperini gönderiyor. Bunlar medeni, modern araçlar. İnşaatta bu kadar iddialı ülkeyiz, denetimi olmayan bir sistemde nasıl iddialı olabilirsiniz. Bakın biz herşeyi satın alıyoruz.

ALTAYLI: Türkiye'de 350 bin müteahhit varmış. Almanya'da 30 bin. 

SUCUOĞLU: Boğazın altına tüp tüneli yapamıyoruz. Nasıl inşaatta ileri bir ülkeyiz.

ALTAYLI: Ecevit hükümeti zamanında Japonlarla yapılmıştı. 

SUCUOĞLU: Herşeyi dışarıdan alarak sömürge ülkesi oluyoruz. Ciddi köprüler de yaptık. Bunlar strateji meselesidir.

ALTAYLI: Yerli ve milli dedikçe yerli ve milliden uzaklaştırdık aslında.

SUCUOĞLU: Gayet tabii. Yerli olana karşı bizim bir inançsızlığımız var. Yerli ise kalitesizdir diyoruz. Şimdi biz elektrikli araba ya da Altay tankı yapacağız. Motorlarını Almanya'dan alıyoruz. İnşaat sektöründe bütünüyle Türkiye'de yapabiliriz.

ALTAYLI: Elektrikli otomobilin motorunu yapmaya çok önemli firmalar var.

SUCUOĞLU: İnşaat sektöründe daha öncü olma şansımız var. 

AKKAR: Biz imalat konusunda yetkin firmalara sahibiz. Tasarım konusunda herhalde sahip değiliz. Mali sorumluluk sigortası hakikaten uygulanması kolay ve hızlı sonuç verebilecek bir yöntem. Bunun denetlemesini sigorta firmaları kendisi yapacak.

ALTAYLI: Anladığımız şu oldu. Doğu Anadolu Fayı aktif paydır. Palu'dan Hatay'a kadar depremler silsilesi beklenebilir. Ama bunun tarihi belli değil.

"DEPREM TUBİTAK'DA ÖNCELİKLİ BİR ALAN DEĞİL! DÜNYADA DA BÖYLE" 

GÖRÜR: 2011'de biz teknik üniversitede o zaman Elazığlı hemşehrim Namık Çağatay, Ziyaeddin Çakır ve Cengiz bir proje hazırladık. Bingöl Valisi, belediye başkanı, Elazığ Valisi, belediye başkanı, Malatya Vali, belediye başkanı, Kahramanmaraş Vali ve belediye başkanı ve yörenin 4 üniversitesi rektörleri, MTA ve Harita Genel Komutanlığı'ndan uçak desteği alalım ve uydu teknolojilerinden yararlanarak hem arazi, hem trend, hem jeolojiye bakalım. Belli yörelerde insanların farketmediği deformasyonlar oluyor. Bunları çalışalım. Her valiliğe, belediyeye, 'bak sizin burada tehlike bu, olursa alacağınız zarar bu' diye proje verdik. Kaynak aramaya başladık. DPT'ye sunduk, TÜBİTAK'a sunduk reddedildi. O hat boyunca üniversiteler var. Şimdi jeoloji bölümleri öğrenci olmadığı için kapatılıyor. Ama jeoloji bölümleri deprem hatları üzerinde. Fırat  Üniversitesi'nde çok iyi jeologlar var. Deprem mühendislerimiz araştırma yapacak kaynak bulamıyor.

SUCUOĞLU: TÜBİTAK'da deprem öncelikli alan değil. Robotlar, uzay teknolojileri öncelikli, dünyada da böyle. Milli bir strateji gerekiyor. Riski azaltamıyoruz.

AKKAR: Aslında Naci Hoca'nın bahsettiği depremin nerede olma ihtimalini açıklayabiliyorsunuz. Jeolojik gözlemler, depremlerin oluş aralıklarını istatistiki şekilde ifade etme, belli fay segmentlerinde depremlerin olma ihtimalini söyleyebiliyorsunuz. Burada şu önemli, depremin olma ihtimalini söylemek başka, bunun şurada, burada olacağını söylemek başka.

"KANAL İSTANBUL'DA BU NOKTALAR AYDINLATILMADAN KİMSE KAZMA VURMAYA CESARET EDEMEZ"

ALTAYLI: Yarın deprem olacak dense depremde olacak hasarın yarısı olur. Yağmalar vs.

ALTAYLI: Kanal İstanbul'a Celal Şengör diyor ki, 'bu ufak bir şeydir deprem tetiklemez' diyor. Hocam sen de diyorsun ki 'Bu bir deprem riskidir' diyorsun.

GÖRÜR: Hiçbir aklı başında yer bilimci kanalı kazarsanız depremi tetiklersiniz demez. Bu kanalı savunanların lehte kullandığı bir duruma dönüştü. Benim şimdi söyleyeceklerimi Celal de teyit edecektir. Ben niye Kanal İstanbul'u olmasın istiyorum. Deprem yönüyle ele alıyorum. Birincisi bu kanalın Küçükçekmece ile Marmara Denizi arasındaki kısmı kanalın en zayıf halkası. Burada Küçükçekmece'nin sağında, solunda inanılmaz şekilde hem suyun içinde hem dışarıda heyelan yapılar var. Burada yapılacak kanalda -25'e indiğinizde belirli bir şevler, yani yamaçlar oluşturacaksınız. Bu kısımda Marmara'nın içinde olan kısmı da kazımak suretiyle en az 300 milyon ton çamur çıkaracaksınız, şevin topuklarını zayıflatacaksınız, hareket ettirecek duruma getireceksiniz. Bu kanalı burada mecburen rijit, yani beton yapacaksınız. Rijit bir cisim, yeraltına gömülmüş bir cisim ve Marmara'ya burnunu sokmuş bir yapı. Minimum 7.2 deprem üretecek bir fay var. Doğrultu atımlı bir fayda 10 km. mesafedeki rijit cisimlerin yanal ve düşeyin toleransları sınırlıdır. Bu cehennemin ortası demektir deprem ürettiği zaman. Asıl tehlike bu fayla kanalın ağzı arasındaki kıta sahanlığı veya şelf. Burası şaylarla parça parça edilir. Bunu herkes bilmiyor. Eminim bu kanal projesini hazırlayanlar da bilmiyor. Biz yaptığımız çalışmalarda bunları gördük. 2001 yılında bu faylar tespit edildi yapılan çalışmalarda. Sismik kesitlerde olduğu gibi görülüyor. Bu faylar Büyükçekmece'nin ağzından başlıyor Küçükçekmece'nin doğusuna gidiyor. Bu kanalın Marmara'ya giriş ağzı önemli bir zaafiyet teşkil eder. Bunların bazıları canlı fay. 7'lik depremi yediği zaman kendilerinin harekete geçme imkanı var. Çatlamış cam zor duruyor, bir kasiste çatlayacaktır. Bu faylar şu Çatalca fay zonunun pareleli. O zon da bütün heyelanların topuğunu kontrol ediyor. O topuk bu faylarla hareketli. Bu depremde hem bu faylar çalışır, hem kanala zarar verir hem bütün heyelanları kanalın içine getirir. Kanal kırıldığı zaman onu durduramazsınız. Topografyanın uygun olduğu yerlerde deniz onu basar. Kanal dediğiniz 250 metre genişlikte, 25 metre derinlikte. O heyelanların kanalı durdurması durumda, çünkü o topografya müsait. Kanalda önlem diye aldığınız izolasyon ve yapıları yıkar. Çok problemli bir şey. Bir yetkili olsam ben uyuyamam. Çok riskli. Bütün bu riskleri deprem beklediğimiz bir zamanda niye yapalım. Getirisi çok az götürüsü 10 misli fazla. Deprem öncelikli olmalı. İnsanların can güvenliği bakımından önemli. Kanalımız olmasa da olur. 20 senedir İstanbul'u depreme hazırlayın diyen bilim adamı olarak içime sindiremiyorum. Devleti yönetenler lütfen İstanbul'u depreme hazırlasınlar. Kanal elbette yapılabilir. Bir yerde riski arttıracak yapı yapmayacaksın, nüfusu arttırmayacaksın. Müdahale noktalarında zorluk çıkarmayacaksın. Bu kanalı yapacak ulusal veya uluslararası firmalar bu dediğim noktaları aydınlatmadan hiç kimse kazma vurma cesaretini gösteremez. Burada ayrıntılı jeolojik ve jeofizik çalışmaları yapıp depremle ilişkilerini açığa koysun lütfen.


Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan: Yeni deprem Balıkesir'de olabilir!

İstanbul'da toplanma ve geçici barınma alanları belirlendi!