Türkiye'de deprem seferberliği ilan edilmeli!
Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. K. Erçin Kasapoğlu, "Deprem sonrası'na değil, 'deprem öncesi'ne ağırlık vermeliyiz" dedi. Kasapoğlu, Türkiye'de deprem seferberliği ilan edilmesi gerektiğini belirterek, binalar güçlendirilmeli dedi.
Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. K. Erçin Kasapoğlu, "Deprem sonrası'na değil, 'deprem öncesi'ne ağırlık vermeliyiz" dedi. Kasapoğlu, "Depremlerle mücadelede hem hiç olmayacakmış gibi hem de hemen yarın olacakmış gibi hareket etmeli ve gereken önlemleri hiç zaman yitirmeden bir an önce almalıyız" açıklamasında bulundu.
Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Prof. Dr. K. Erçin Kasapoğlu, bugünkü köşesinde deprem tedbirlerini kaleme aldı.
İşte Prof. Dr. K. Erçin Kasapoğlu'nun o yazısı....
Yeter artık! Depremler bu ülkenin ve bu milletin kaderi değildir, olmamalıdır da!
Deprem bazı softaların ve din simsarlarının dile getirdiği gibi bir ‘takdir-i ilahi’ de değildir. Binalarımız depremlere dayanıklı inşa edilmeli ve imar affından kesinlikle vazgeçilmelidir. Depremler, dünyanın oluşumundan bu yana olagelen, dün de olan, bugün de olan ve gelecekte de hep olacak olan, dünyanın doğal dengesi için de gerekli olan bir “doğa olayı”dır.
Deprem, asla bir “afet” ya da bir “felaket” de değildir. Onu bir afete ya da felakete dönüştüren, ona karşı gerekli önlemleri zamanında ve yeterince almayan biz “insanlar”ız.
‘ZARAR AZALTMA’ POLİTİKASI
Bugün için sahip olduğumuz bilgi düzeyi ve teknoloji ile çok büyük bir enerji patlaması ve çok güçlü bir doğa olayı olan depremleri önleyebilme olanağımız yok ama onun neden olduğu hasarları, yıkımları ve can kayıplarını önleyebilecek bilgi düzeyine, teknolojiye ve ekonomik güce sahibiz.
Önce depremlerle mücadeledeki çağdışı “yara sarma” politikasında ısrar etmekten vazgeçip çağdaş “zarar azaltma” politikasını benimsememiz, yani “deprem sonrası”na değil, “deprem öncesi”ne ağırlık vermeliyiz. Deprem öncesi yapacağımız çalışmalar ve alacağımız önlemlerle olası bir depremin oluşturabileceği hasarları, yıkımları ve can kayıplarını önleyebilir ya da en aza indirgeyebilir, böylece deprem sonrası yapmamız gereken arama kurtarma ve yara sarma çalışmalarımızı daha kolay, daha etkili ve daha ekonomik hale getirebiliriz.
Peki, doğru olan bilimsel gerçeklik bu iken neden siyasilerimiz hâlâ deprem sonrasında ısrar ediyor? Çünkü deprem öncesi yapılması gerekenler, hükümetin ve siyasilerin, anayasamıza göre zaten yapmakla yükümlü oldukları işler; o nedenle onlara siyasi açıdan fazla bir getiri, bir rant sağlamaz.
Oysa deprem sonrası yapacakları arama kurtarma, depremzedelere çadır, battaniye, ekmek ve yemek göndermek, maddi yardımda bulunmak, evi yıkılanlara geçici ikamet olanağı sağlamak ve “Yıkılan evlerinizi yeniden yapacağız”, “Yaralarınızı en kısa zamanda saracağız” gibi hiçbir zaman tam olarak yerine getirmedikleri ve getiremeyecekleri vaatlerde bulunarak deprem bölgesine birkaç bakan gönderip siyasi şov yaparak tüm bunlardan siyasi rant sağlayabileceklerini ve oy devşirebileceklerini düşünürler.
İşte salt bu yanlış ve çağdışı “yara sarma” politikası yüzünden son İzmir depreminde olduğu gibi her depremde onca binamız hasar görüyor, yıkılıyor ve onca canlarımız yitiriliyor. 30 Ekim 2020 Cuma günü İzmir’de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde, son verilere göre 116 canımızı yitirdik.
Tüm bu canların, yıkılıp dağılan ailelerin ve yetim kalan bebeklerin vebali, tüm uyarılara rağmen o bölgede gerekli önlemleri zamanında ve yeterince almayan AKP hükümetinin ve başta belediye başkanları olmak üzere tüm ilgililerin ve yetkililerin boynunadır.
DEPREM SEFERBERLİĞİ ŞART
Artık bu gidişe bir “dur” demenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Hep söylediğimiz gibi depremlerin ne zaman olacağını, bugün itibarıyla ne yazık ki bilemiyoruz. Bu nedenle depremlerle mücadelede hem hiç olmayacakmış gibi hem de hemen yarın olacakmış gibi hareket etmeli ve gereken önlemleri hiç zaman yitirmeden bir an önce almalıyız.
Bunun için yarından tezi yok hemen tüm Türkiye’de bir “deprem seferberliği” ilan edilmeli, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm ilgili bakanların, valilerin, belediye başkanlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve halkımızın elbirliği ve işbirliği ile tüm deprem bölgelerimizde, öncelikle çocuklarımızı gönderdiğimiz okullarımız, hastalarımızı yatırdığımız hastanelerimiz, aynı anda çok sayıda insanımızın bir arada bulunabildiği alışveriş merkezi, sinema, tiyatro, spor salonu ve cami gibi kritik yapılar olmak üzere tüm binalarımızın teker teker elden geçirilerek o bölgede beklenen olası büyük bir depreme dayanıklı olup olmadıkları belirlenmeli; dayanıksız olanlar, olanak varsa güçlendirilmeli, yoksa yıkılıp yeniden yapılmalı.
BAŞARININ ANAHTARI BELLİ
Yeniden yapılacak binaların yapımı sırasında ve sonrasında denetimler etkili bir şekilde yapılmalı, inşaatın projesine uygun olarak yapılıp yapılmadığı sıkı bir şekilde denetlenmeli, projesine uygun şekilde yapılmamış binalara kesinlikle oturma izni verilmemeli, oturma izni alındıktan sonra yapılacak proje değişikliklerine ve tadilatlara göz yumulmamalı ve hepsinden daha önemlisi “imar affı” uygulamasına kesinlikle son verilmeli.
Depremlerle mücadelede başarının anahtarı, tüm yapılarımızı bulunduğumuz bölgede oluşabilecek olası en büyük depreme karşı dayanıklı hale getirmektir. Bunu başardığımız zaman vatandaşın hem içinde bulunduğu binaya ve devlete olan güveni artar hem de depremler artık ülkemiz için bir felaket ya da afet olmaktan çıkar.
İstanbul depremi için Genel Deprem Seferberliği ilan edilmeli!
İstanbullular dikkat! 110 sene gerekiyor!