Türkiye'deki yapıların yüzde 60'ı kaçak ve ruhsatsız!
TMMOB İzmir İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Hüseyin Kuzu ve İnşaat Mühendisi Hasan Alınç, Türkiye'deki yapıların en az yüzde 60'ının kaçak ve ruhsatsız olduğunu belirtti. İnşaat mühendisleri konu ile ilgili açıklamalarda bulundu.
TMMOB İzmir İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Hüseyin Kuzu ve İnşaat Mühendisi Hasan Alınç, Türkiye genelinde ve İzmir özelindeki kaçak, ruhsatsız ve herhangi bir mühendislik hizmeti almayan yapıların en az yüzde 60 olduğunu belirtti.
Haber Ekspres Gazetesi'nden Ali Budak'ın röportajına göre, Kuzu, "Türkiye'nin ve İzmir'in yapı stoku envanteri yok. Bu nedenle de net bir rakam veremiyoruz. Ancak yapıların en az yüzde 60'ının herhangi bir mühendislik hizmeti almadığını, kaçak ve ruhsatsız olduğunu söyleyebiliriz. Olası bir depreme karşı gerekli tedbirleri almadık. Bu tedbirleri almadığımıza göre de bir deprem olmaması için dua edeceğiz" açıklamasında bulundu.
İmar affı (barışı) bir anda gerçekleşti. Kentsel Dönüşüm Yasası kentlerin depreme karşı yeniden inşa edilmesini öngörürken bu imar affı ile kentler daha da riskli hale geldi diyebilir miyiz?
Öncelikle imar affı sürecine yavaş yavaş alıştırıldık. Olayın bütününe baktığımızda, sadece bir imar affı olarak değerlendiremeyiz. Çünkü bu durum bütün geleceğimizi ilgilendiriyor. Bir süredir gerek kentimizde gerekse ülkenin genelinde doğanın talan edildiğini görüyoruz. Bu da mevzuatlarla meşrulaştırılmaya çalışıldı. Yakın tarihte İzmir'in SİT alanları değiştirildi. İzmir'de 1. derece SİT alanlarına baktığımızda çok önemli bir kısmının derecesinin düşürülerek, yapılaşmaya niyet olduğunu gördük. Özellikle 1. derece diye tanımladığımız alanların nerdeyse yüzde 90'ının derecesi düşürüldü. Sonrasında da imar affı gündeme gelmeden önce özellikle zeytin alanları, orman kanunu ve doğa ile ilgili birtakım kanunlar da gündeme geldi. Özellikle çoğu alan ormanlık ve taşlık diye belirlendi. Sonrasında seçim yatırımı olarak imar affı açıklandı. Öncesinde imar affı ile ilgili oluşturulan taslağa oda olarak eleştirilerimizi belirterek, doğru olmadığı söylemiştik. Tabi, İmar Affı ülkenin tarihini incelediğimizde sadece bu yıl çıkmadı. Toplamda 14 imar affı çıktı. Özellikle 1950'li yıllardaki kırsaldan kentlere yerleşme sonrası hazine arazilerinin işgal edilmeye başladığını gördük. Devletimiz de Anayasa'da da belirttiği üzere, vatandaşın barınma ve ulaşım hakkını koruyamamaya başladı. Bu politikaların temelinin de oradan geldiğini söyleyebiliriz. Bu İmar Barışı ise aslında imar affıdır. Paketleyip daha güzel göstermeye çalışılması af olduğunu değiştirmez.
Deprem kuşağında yer alan bir ülke olarak olası bir depremde kaçak binaların vatandaşın can ve mal güvenliğine olan etkisi nasıl ortadan kaldırılacak? Bu yasada bununla ilgili koruyucu ibareler yeterli midir?
Çıkarılan kanuna baktığımızda 'afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız ve ruhsat eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması' diyor. Burada afet risklerine hazırlık derken ne kastediliyor? AFAD'ın 2023 yılında öngördüğü Ulusal Deprem Stratejik Planı çerçevesinde değişik kurumların yapması gerekenler belirleniyor. Ancak bu kayıt altına alınan ve yapı kayıt belgesi verilen binaların afete hazırlık kapsamında yıkılması çok muhtemel. Özellikle ülkemizde ekonomik ve teknik anlamda çok belirleyici olan 1999 Marmara Depremi'ne baktığımızda resmi rakamlara 17 bin civarında vatandaşımızı kaybettik. Yıkılan binaların neredeyse tamamı ise ruhsattan sonra değişiklik yapılan ya da mühendislik hizmeti alamamış binalardı. Buna dair de Kentsel Dönüşüm adı altında kanun çıkarıldı. Kentsel dönüşüm de seçenek olarak vatandaşın önüne konuluyor. Bakanlığın sitesinde kentsel dönüşüm kanununun vizyonu, 'Olası afet risklerinden arındırılmış daha sağlıklı ve güvenilir yapıların oluşturulması' diye tanımlanıyor. Ancak bu imar affıyla oluşturulamaz. Bu imar affı bakanlığın kendi çıkardığı kentsel dönüşüm kanunuyla da tamamen çakışıyor. Çıkan kanunla deprem güvenliğinin tamamen vatandaşa bırakılmasıyla daha sağlıklı ve güvenli kentlerin oluşması da imkansız. Oluşacak herhangi bir deprem sonrasında yaşanacak can kayıpları da imar affını çıkaranların boynuna vebaldir diye düşünüyorum. Ülkemizde birtakım şeyler geçici olarak addedilir ama kalıcı olur. Yapı Kayıt Belgesi olanların geçici olarak elektrik, su bağlatabileceği söyleniyor ama geçicinin önü açık. Belli bir tarih ibaresi yok. Bunun yanı sıra bu imar affıyla da haksızlık oluşuyor. Hakkıyla ve mevzuata uygun ev yapan ile yapmayan insanlar arasında da barış sağlanmıyor. Yasaya uygun davrananlar cezalandırılıyor ya da uygun olmayanlar el üstünde tutuluyor gibi bir algı oluşuyor.
Bu yasa ile hazine arazilerindeki binaların dahi satışının yolu açılıyor değil mi?
Evet, hazine arazisindeki binalara bile satış yolu açılıyor. Orman arazileri ya da orman niteliğini kaybetmiş yerler gibi bütün olarak düşündüğümüzde buralara bina yapanlara satış hakkı getiriyor. Ege'nin kıyılarında taşlık diye görülen alanlara yapılmış otellerin ya da AVM'lerin bedelleri ödendiği takdirde af oluşuyor. İmar affıyla vatandaşla barış sağlıyoruz deniyor ama AVM, otel ya da rezidans yani bütün kaçak yapıları yasallaştırıyor. Burada oluşacak can kayıpları için de hiçbir önlem alınmıyor. Kendiliğinden çökebilecek yapılar bile varken böyle bir kanunun çıkarılmasını anlamıyoruz. Sorumluluk ise kanunu çıkaranlarındır.
Şu anda kaçak yapılaşmanın arttığı yönünde ciddi bilgiler var. Bakanlığın kaçak yapıları engellemeye yönelik herhangi bir çalışması var mı?
Devletin ya da belediyenin arazisine yaptığınızda bu afla yasallaştırabiliyorsunuz ancak bu imar affından sonra yeniden yapılacak olan kaçak yapılara karşı herhangi bir ceza düzenlemesi de yok. Yapılan binanın yıkılması ya da yapılırken müdahale edileceğine dair de bir şey yok. İmar Barışı'ndan 31 Aralık 2017'den önce yapılan yapıların yararlanacağı belirtildi. Ancak bu tarihin bir engelleyiciliği de yok. Çünkü yasa çıktıktan sonra çatılar açıldı ve yapılaşma başladı. Şu anda şehirde kaçak kat çıkılmaya devam ediliyor. Çünkü denetimi kimin yapacağı belli değil. Bakanlıktan kontrol olmayacağı söylendi. Şu anda evimin penceresinden kaçak katları izliyorum. Kimse müdahale etmiyor ve 3 kat imarlı yere 6 kat çıkmasına kimsenin ses çıkarmamasından rahatsız oluyorum. Yasayla yapı güvenliği vatandaşa bırakıldı. Ancak vatandaş artık binasını satabilecek, alabilecek. Çürük yapıyı da vatandaş aldı. Peki, olası bir deprem ya da başka bir nedenle bu çürük yapı yıkılırsa, enkazın altında kalanların hesabını kim verecek? Yasayla devlet ile vatandaş helalleşecek deniyor ama kim kiminle nasıl helalleşecek? Her türlü kurala uyan ve ömrünü krediye bağlayıp konut alan insanların hakkını kim ödeyecek?
Bu ciddi bir sorun ve ilgili STK'lar da bu konuda ciddi uyarılarda bulundu. Ancak adım atılmadı. Peki, bu durum bu kaçak yapıların olası bir depremde yıkılma riskini arttırmıyor mu?
Mülkiyet sorunları tabii ki çözülsün ama hâlâ yapı stoku envanterimiz yok. İzmir'de ya da Türkiye'de ne kadar çürük yapı var bilmiyoruz. Deprem bölgesi kuşağındayız, İstanbul'da depremin nerede olacağı bile belirlenirken bu kaçak ve çürük yapıları temizlemekle uğraşacağımıza yasallaştırıyoruz. Bu çok yanlış. Bu yapılar depremde yıkılacak. 1999 öncesinde yapılan ruhsatlı binalar bile incelemeye muhtaçken, elle karılmış betonla yapılan ve hiçbir mühendislik hizmeti almamış bu kaçak yapılar yıkılacak. Bu durumun bakanlık da farkında ama nasıl can kayıplarının önüne geçecekler bilemiyorum. Yapı Kayıt Belgesi düzenleyerek ekonomiye kazandırıyoruz ama yarın olası bir depremde ne yapılacak? Aklı başında herkes bunu görebilir. C15 standardı getirildiğinde sevinmiştim ama o da olmadı. Bu afla kentsel dönüşüme kaynak yaratılıp, belediyelere dönüşümde kullanmaları için sıfır faizle kredi verilecek. Belediye 3 katlı imar vermiş ama çocuğu oldukça 6 kata kadar çıkmış. Şimdi bu imar affıyla da ona yasal hak verdiniz. Yapı kayıt belgesinin de kentsel dönüşüme kadar geçerli olduğunu söylüyorsunuz. Kentsel dönüşüm geldi ve 3 katı sayıp, geri kalanı geçerli saymayacaksınız. Peki, bu şartlarda belediye nasıl anlaşacak vatandaşla? Adamın bütün çocuklarına dairesi varken o binayı yıkıp neden belediyeden yarısını ya da daha azını alsın? Yani neden çocuğu ya da kendisi açıkta kalsın. İmar barışında çoğu şey aceleye getirildi. Bir mühendis olarak hayal kırıklığı içindeyim. Yapı stokunun çok kötü olduğunu bakanlık çalışanları yaptıkları denetimlerde de gördü. Sadece İzmir'de değil bütün Türkiye'de durum böyle. Bakanlığın belediyelerle ortaklaşa sürdürülebilir kentsel dönüşüm çalışmalarını acilen başlatması gerekiyor. Öncelikle de yapı kayıt belgesi alan binalarda çalışma başlatılmalı. Şehirlerimiz artık yaşanamayacak hale geliyor ve bunlara yönelik bütünsel çalışmalar yapacağımıza hâlâ çürük yapıları piyasaya katmaya çalışıyoruz. Mal canın yongası ama bu binaların altında kalacak olan da yine o gariban vatandaş olacak.
O zaman şöyle sorayım: Bir arsam var ve buraya yapı yapmam yasak. Ancak mevcut yasadan ve denetimsizlikten dolayı hemen inşaata başlarsam 1 ay sonra da bitirir ve yapı kayıt belgesini alabilirim değil mi?
Şu anda başvurular vatandaşın beyanına göre yapılıyor. Yani herhangi bir kontrol yapılmayacağı söyleniyor. Ancak aykırı beyanda bulunanlar hakkında da suç duyurusunda bulunulacağı belirtiliyor. Bu iş siyasi bir karar ve seçim yatırımı olduğu için ne olacağı bilinmiyor. Şu anda sizin 3 katlı binanızın fotoğrafını götürmeniz yeterli. Yani bir denetim yok. Böyle bir bina olup olmadığına dair. Devlet vatandaşına güveniyor ama herkes kaçak yapımını sürdürüyor. Beyana dair yapı kayıt belgesi veriliyor ama kat mülkiyeti oluşturmak istenirse de vatandaştan zeminin ölçümü ve binanın mimari durumunu istiyor. Burada da sürece harita mühendisleri ve mimarlar dahil oluyor. Ancak yapı kayıt belgesi noktasında boşluk var. Asıl sıkıntı da kat mülkiyetinde oluşuyor. O yapının satışı, devri ya da ipotek edilmesi için kat mülkiyeti gerekiyor.
Bu çalışmayla kentsel dönüşümün önünde bir yığın yeni engel oluşturuluyor. Bakanlık bunun farkında değil mi?
Bilmiyorum. Ama bu kanun kentsel dönüşümü zora sokacak. Ülkede önceliğin kentsel dönüşüm olması gerekiyor. Çürük yapıların belirlenmesi ve yenilerinin yapılması gerekiyor.
Peki, kentsel dönüşüm ülkede daha hızlı ilerleseydi şu anda bu yasa çıkar mıydı?
Maalesef kentsel dönüşüm yavaş işleyen bir süreç. Maliklerin iknası, projelere kaynak bulunması derken süreç uzuyor. Zaten ilan edilen kentsel dönüşüm alanlarında da henüz bir teslimat yapılmadı. Şimdi bu afla ise anlaşma süreci tamamen duracak. Çünkü adamın kaçak yapısı vardı ve dönüşüme sıcak bakıyordu. Şimdi tamamen kaçak yapısı yasallaştığı için bu sorun da ortadan kalkmış oldu. Çünkü kişinin hakkı var. Neden daha azına anlaşsın? Bunun yanında deprem kuşağında olduğumuz için bu kaçak yapılar çok büyük sorun oluşturuyor. Ancak bu konuda da ne kadar söylersek söyleyelim tesiri olmuyor. İzmir'de ne zaman deprem olacağına dair bir şey yok. Ancak İstanbul depreminin olacağı artık kesin olarak biliniyor. Hatta fayın nerede kırılacağı dahi belirlendi. Bütün bunlar ortadayken kaçak yani riskli yapılara af getirildi.
Bu yasa ülkenin bir politikasıdır. 'Yapı kayıt belgesi alan binalar için yıkılma endişesi son bulacaktır. Ancak depremsellik açısından yapılarda alınması gereken her türlü önlemi malikleri alacaktır.' Devlet vatandaşa binasını yıkmayacağının garantisini veriyor ancak bir deprem olduğunda yapının yıkılmayacağının garantisini vermiyor. Bu sorumluluğu da vatandaşa yüklüyor. Yani vatandaşın güvenliği siyasetin çok arka planında kalıyor. Ancak bir tek vatandaşın can güvenliği bile siyasete alet edilmeyecek kadar değerlidir.
Peki, İmar Barışı'nda fiyatlandırmalar nasıl olacak?
Emlak rayiç bedeli var ayrıca bakanlığın yapının sınıfına ve durumuna göre de belirlediği fiyatlandırmalar var. 3-7 katlı yapılar ve entegre sanayi yapıları için bin TL deniyor. Bunun hesaplama yöntemi ise yapının değeri arsa değeriyle birlikte hesaplanıyor ve ortaya çıkan rakamın yüzde 3'ünü ödediğinizde yapı kayıt belgesi almaya hak kazanıyorsunuz. Kat mülkiyeti için de bir yüzde 3 daha ödeyeceksiniz. Toplamda yüzde 6 ödüyorsunuz. Bunun haricinde ise kat mülkiyeti için başvuranların harita mühendisinin ve mimarın yaptığı çalışmaların bedelini ödemesi gerekecek. 4-5 katlı binada 4-6 bin lira arası bir fiyat çıkıyor. Tabii bu her bağımsız bina için geçerli.
Bu imar affı emlak fiyatlarını daha da arttırır mı?
Emlak fiyatları zaten uçup gitti. TOKİ'nin asli işi, vatandaş için uygun fiyatlı konutlar üretmekti. Ancak gariban sayısı kadar konut yapılmıyor. TOKİ'nin dar gelirli vatandaş için ekonomik ve sürdürülebilir konut üretmesi gerekiyor. Ancak gariban vatandaşın ev sahibi olma ihtimali her geçen gün düşüyor. Kiralar almış başını gitmişken, ev fiyatları uçmuşken bu toplumsal bir yaradır. İşte bu kaçak yapılar da böyle artıyor. Vatandaş bir arsa alıyor ve 2 göz oda çeviriyor. Yani devletin öncelikle kaçak konut üretilme nedenini ortadan kaldırması gerekiyor. Ama ortaya çıkmış kaçak yapılara yasal kılıf uyduruyoruz. Devletin insanların neden kaçak yapı yaptığı sorununu çözmesi gerekiyor. İşte bu yanlıştır. Bizim ekonomik, sağlam ve sosyal donatısı olan toplu konutlar üretmemiz gerekiyor. Ancak ona odaklanıldığını da düşünmüyorum.
Bir dönem vatandaşın bütçesine göre sağlam konut üretimine yönelik projeler de vardı. O projelerdeki son durum nedir?
İlla ki bu yönde projeler var ama sayıları çok düşük. Ancak ülkede depreme dayanıklı konut ihtiyacımız da inanılmaz fazla. Yüzde 60-70'i çürük yapılardan oluşan şehirlerden bahsediyoruz. Deprem kuşağında yaşayan bir ülke olarak bu yapıları dönüştürmemiz gerekiyor. Toplumdaki herkesin lüks konutu alacak parası da yok. Bunu görmezden gelerek sorun çözülemez. Barınmak bir insan ihtiyacı ve hakkıdır. Bu nedenle de dar gelirli insanların bu yapıları alırken yapının durumuna bakma durumu yok. Fiyatların bu kadar çok yükseldiği ortamda kimse binanın depremselliğine bakmıyor. Biz kaderine razı olup, tevekkül ederiz. Ancak bile bile de insanları bu duruma düşürmemek gerekiyor. Bunun tek sorumlusu da devlettir. Çünkü devlet vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamak zorundadır. Bütün birikimini böyle bir yapıya yatıran vatandaşa devletin yardımcı olması gerekirken yapının depreme dayanıklılığını vatandaşa bırakıyoruz. Bu olmaz ve olmamalı. Zaten sosyal devlet anlayışıyla da tamamen terstir.
Bir kanunun olması onun ne kadar uygulanabildiğiyle de bağdaşır. Bu TOKİ için de geçerli. Aslında TOKİ bugün bağımsız bir cumhuriyet gibi. TOKİ'nin asıl amacı, düşük gelir grubuna nitelikli konut üretmek iken Mavişehir'de lüks konut yapıyor. TOKİ, cami ve okul yapıyor. Bu hayata nasıl baktığınızla da ilgilidir. Sosyal devlet aynı zamanda eşitlikçi bir devlettir. Şimdi ülkede bir kısım insan kredilere geleceğini ipotek ettirmişken diğer tarafta kaçak yapılara af verilmesi eşitlik ilkesine aykırıdır. Yapı kayıt belgesi alanların can güvenliğinin korunması da devletin temel görevlerindendir. Toplumsal muhalefeti oluşturan meslek odaları ve emek örgütleri, kamu yatırımlarının halkın yararına olması gerektiğini söylerken hâlâ kamu yatırımlarına ruhsatsız ve kaçak başlanmış, büyük paralar harcanmıştır. Batman'da mağarada yaşayan vatandaş mağarasına yapı kayıt belgesi almak istiyor. Taş mağara ise hazine arazisinde yer alıyor. Mevzuatın içinde devletin yapı kayıt belgesi vereceği geçiyor ama mağaraya verirse de süreç nasıl işleyecek? Ülkemiz Aziz Nesin'in hikâyeleri gibi olduğu için hâlâ da bunlarla yaşıyoruz. Bu da yönetim algımızla doğrudan alakalı olduğunu gösterir. Kamu yatırımlarının halkın yani kamunun yararına olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ülkenin vatandaşlarının nitelikli bina ve kentlerde yaşaması gerektiğine inanıyoruz. Yapı kayıt belgesi alan ya da başvuran insanların da suç işlediğini düşünmüyorum. Çünkü bu toplumsal bir getiridir. O nedenle de devletin acilen yapması gereken ülkedeki eşitliği sağlamaktır. Sosyal devlet ve hukuk devleti olarak; anayasanın eşitlik kurallarını uygulaması gerekiyor ve kentlerin, doğanın talan olmasının önüne geçmek, yatırımlarımızı planlamanın da bilimsel ve etik temelde olması gerekiyor. Bu konuda da hem İnşaat Mühendisleri İzmir Şubesi hem de TMOOB İKK olarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Kentsel dönüşüm sürecine giren binaların neredeyse tamamı riskli olarak belirlenmişti. Şimdi de bu yapıların çoğu riskli. Ancak nasıl oluyor da yasallaşabiliyor?
Bugüne kadar binasını kentsel dönüşüme sokmak için başvurulan binaların yüzde 99'u riskli olarak belirlendi. Bu binaların çoğu 30 yıllık. Bakanlık aslında kendi yasasıyla çelişiyor. Vatandaş kaçak binası için yapı kayıt belgesi almak yerine kentsel dönüşüm için başvursaydı o bina yıkılacaktı. Yıkılacak olan binaya ise şimdi belge veriliyor ve vatandaş oturmaya devam edecek. Devletin birinci önceliği; vatandaşına yaşanabilir kentler ve doğa, sağlıklı ve düzgün planlanmış sokaklarla can güvenliğini sağlamak birinci önceliği olması gerekiyor. Ülkede bir hukuksuzluk var ama olan hukuk da işlemiyor. Bakanlığın İmar Barışı broşüründe 'Yapıların yüzde 50'sinden fazlasının kaçak olduğu ve yaklaşık 13 milyon binaya dair bir envanter çalışması yapılamadığı' belirtiliyor. İzmir'de oda ve belediye olarak bir yapı stoku envanteri çalışması başlattık ve bunun için devletin ödenek ayırması gerektiğini de söyledik. Ancak gerçekleşmedi. Seçim öncesi böyle bir af çıkarıldı. Ancak insan hayatı siyasi kaygılardan daha önemlidir. Bürokratların da 'Benim vatandaşım helale haram karıştırmaz' beyanının da sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Öncelikli bu süreçleri bilimsel ve yasal süreçlere bağlamalıyız. Yapı kayıt belgesi alan binalar da olası bir depremde yıkılma tehlikesine karşı acil dönüştürülmeli.