Ücretsiz konut evrensel bir hak olmalı!
Devletln herkese ücretsiz konut verdiğini hayal edin.. Devletin ücretsiz konut sağladığı bir ülkede kim yaşamak istemez?
Bir hakkı hak yapan şey nedir? Örneğin orta eğitimin de kamusal bir hizmet olması, zamanında gürültülü biçimde tartışılmıştı. Kabul edilmesinden önce çocukların [bir işte] çalışması bekleniyordu ve değişime karşı çıkanlar bunun [zorunlu eğitimin] piyasanın artık gerçekten serbest olmayacağı anlamına geleceğini iddia ediyorlardı – ne olursa olsun çocuklar sadece arz talep yasalarına tepki veriyordu. Para istemiyorlarsa çalışmalarına gerek yoktu. Tanıdık geldi mi?
İngiltere’de devlet herkese ücretsiz konut sağlasa işler nasıl olurdu bir an için hayal edin. Ücretsiz eğitim gibi İngiltere’deki her çocuğun müreffeh bir yaşama veya en azından geçinmeye hakkı olduğu fikrine dayanacaktı. İnsanların geceleri korkudan veya soğuk, suiistimal veya fuhuş gerçekliğinden özgürleşmiş olarak uyumaya hakkı vardır.
Elbette 1870’de kamusal eğitime karşı çıkan Lortlar gibi, serbest piyasacılar da “cinayet var” diye bağırabilirler. Ama bu, birçok aklı başında insanın, serbest piyasanın kapsamının, kölelik gibi insanlık dışı saydığımız şeylere dair yasaklarla veya bu kısıtlamaların mali olarak faydalı olduğunu gördüğümüz durumlarda [örneğin tekel karşıtı yasalar], kısıtlanması gerektiğini zaman içinde nasıl kabul ettiğini göz ardı ediyor. Asgari ücrete inanıyoruz; göçmenliğe sınır getiriyoruz böylece ülkemizin mali refahı ana olarak İngiltere’de doğanlara düşüyor ve -en azından teoride- bireylerin piyasa üzerinde tekel oluşturmasını kısıtlamaya inanıyoruz. Yani insan haklarına dair olduğu gibi serbest piyasanın nasıl olması gerektiğine dair de kavrayışımız bir dizi statik ve sabit gerçek yerine insanların değişen ruh hallerine ve sempatilerine dayanıyor.
Bugün İngiltere’de konut eşitsizliği insanları insanlığından koparıyor. Kapalı yolların altında yürürken uyku tulumlarında titreyen ve hayatta kalmaya çalışan evsizleri görmemek zordur. Onları korumak için seçilen vekiller bir an için bile merhamet göstermeden onları geçip gidiyor ve Twitter’da insanların acılarını neden başka yerde yaşamadığını soruyorlar.
Evsizliğin daha az görünür ama yine de hayat sınırlayıcı başka biçimleri de var. Hostelde yaşamak, insana kendini klostrofobik, kişiliksiz bir setten bir diğerine geçen bir oyun karakteri gibi hissettirebilir. Belediyenin sağladığı sosyal konutlarda yaşıyorsanız eğer, oyunun yazarı da tanımadığınız bir kişidir. O kişi sizi hop diye mahallenizden gönderebilir, çocuklarınızı okullarından koparabilir, sizi işinizden ve dostlarınızdan, ailenizden ve yerel bağlantılarınızdan edebilir.
Ama insanlar ücretsiz konutun neden iyi bir fikir olmadığına dair her zaman nedenler sunacaklar. İngilizler olarak karşılığı olmadan bir şeyler verme konusunda eşsiz ve belirgin bir hoşnutsuzluğumuz var. Tabi, tabi! 2007-2011 arasında hükümet İngiliz bankalarını iflastan kurtarmak için yaklaşık olarak 1,162 trilyon pound harcadı. 2016 yılında hükümet 40.000 yeni ev inşa etmek için 1,4 milyar pounda ihtiyaç olduğunu tahmin ediyordu. Diğer bir deyişle mali sektörümüzün yanlışlarını düzeltmek için aceleyle kabul edilen meblağ ile 33,2 milyon ev inşa edebilirdi – bu da ülkedeki herkese yeterdi. Neden devletin süper zengin ve sorumsuzlara devasa miktarlar vermesini destekliyor ama bize, halka para harcanmasına bu kadar hevesle karşı çıkıyoruz?
Bazıları bunun refah umudu ile yapıldığını söylüyor ama iflas eden bankaları kurtardığımızda, kira ödemeden yaşadığımızdan daha iyi bir durumda olduğumuz fikri, insanların üçte birinin evsizlikten bir kira uzakta yaşadığı şu anki durumda hiç ikna edici görünmüyor. Çevre zehirli ve ilerlemeden çok kar amaçlı olarak hareket ediyor. Şehirlerde lüks dairelerin mantar gibi çoğalması faturaları daha da yukarı çıkarırken, bazıları içinde yaşamayı hiç düşünmedikleri çok sayıda evi yatırım amaçlı satın alıyor. Vergi ödeyenler bu eşitsizliğin faturasını üstleniyor ve her yıl konut payı biçiminde özel mülk sahiplerine milyarlar ödüyor.
Belki de ev hakkının insanların gayretkeş çalışmasını engelleyeceğini düşünüyoruz. Ama konut eşitsizliği çok çalışan insanların spektrumun her iki ucuna da “geçmesini” engelliyor. Elinde ekstra nakit olmayan veya şehirde ailesi ve dostları olmayanlar, iyi maaş ödeyen işler için taşınmakta zorlanıyorlar; diğerleri ise hemen kira ödemek zorunda kalacakları için kendi niteliklerinden daha düşük işleri tercih etmek zorunda kalıyor.
Ama ücretsiz konutla, Londra ve güney batının dışında işleri destekleyecek bir endüstriyel strateji ile ülkenin refahı daha eşit biçimde dağıtılabilir ve böylece bu bölgelerdeki konut baskısı azaltılır. İnsanların büyük, statik ve verimsiz bir varlığa para stoklamak yerine harcadıkları, tasarruf ettikleri ve daha fazla vergi ödedikleri bir ülkede bu tür politikalar için para daha kolay bulunabilir. Geçinmek için bu kadar endişeye gerek kalmayınca daha sakin bir hayat umanlar daha kolay taşınacakları için Londra gibi yerlerdeki sağır edici uğultu azalacaktır.
Konutu bunun için çalışmamış olanları ödüllendiren bir şey olarak değil bir insan hakkı olarak kabul etmek aslında gerçekten tembel olduğu halde ödüllendirilen bazılarına çözüm olurdu. Ebeveynlerinin evini miras almak gibi: parayı her zaman paraya sahip olan ailelerde tutmaya kesin bir çözüm. Evlerin ücretsiz olduğu bir dünya bu insanları cezalandırmaz, diğer insanların da onlarla aynı seviyede başlamasını sağlardı. Ve ücretsiz staj gibi inatçı şeytanlar orta ve üst sınıflara faydalarından ötürü var olmaya devam ederken ücretsiz konutla birlikte fakirler de en azından bu stajları yaparken hayata benzer bir şeye sahip olabilirdi. İşçi sınıfından insanlar da, orta sınıf akranları gibi hemen ücret ödeyen bir işe girmek yerine umutlu biçimde daha tatmin edici ve istikrarlı bir geleceğe giden bir kariyer yoluna girmeye karar verebilirlerdi.
Sistem topluluklar içindeki ilişkileri sürdürmek için daha yönetilebilir bir yöntem sunardı; insan şimdi olduğu gibi bir meydan muharebesinde gibi hissetmezdi. Ölenlerden veya başka yerlere taşınanlardan hükümete kalan yeni konutlar yıllık olarak belirli bir sayıyla dış topluluklardan insanlara ayrılırdı. Bunlar içinde şehirde iş bulmuş olanlar olurdu, böylece işler varlığa göre değil liyakat temelinde dağıtılmış olurdu; ama aynı zamanda iş arayanlara veya sadece değişim isteyenlere de pay verilebilirdi.
Konutla ilgili kendi düşünce süreçlerimizin de değişmesi gerekiyor elbet. İstikrar ve hatta duygusallık haklarına bir ölçüye kadar saygı duyulabilir ama pratik olarak insanların taşınmaları gerektiğini de –örneğin aileleri birden büyürse veya ev arkadaşları taşınırsa ve yenileri bulunamazsa – kabul etmek gereklidir. Hayal olmaktan uzak bu fikirler hayatlarının büyük kısmını kirada geçirmiş y kuşağının birçok üyesi için basit gerçekler. Bu konular (sadece azınlığın kar etmesi için değil de) hassas ve adil biçimde yönetilirse bu kadar büyük bir dert olmazlar.
En önemlisi insanlar, kaderin bir cilvesine bağlı olarak değil de insan oldukları için kabul edilmiş hayatta kalma ve haysiyet haklarına sahip olurlardı. Bu görüşlerin bazılarını hatalı veya olmayacak şeyler olarak görebilirsiniz ama elbette hiçbirisi konutu hala bir insan hakkı olarak görmediğimiz gerçeği kadar şok edici değil.
Birçokları için bu ütopik görünebilir. Ama bence sadece adil görünüyor.
Gazete Karınca