16 / 05 / 2024

Ülke olarak fırsatları değerlendirelim..

Ülke olarak fırsatları değerlendirelim..

Yaşanan bu küresel kriz acaba ülkemiz için bir fırsat olabilir mi?



Şimdi tüm ekonomistlerin ve piyasa aktörlerinin gündeminde bu soru var.

Madem ülkemizde ki bankacılık piyasasının güçlü bir mali yapıda olduğundan bahsediliyor o zaman yeni önlem ve tedbirlerle bu krizden karlı çıkabilir miyiz diye insan ister istemez düşünüyor.

Haliyle medyada ve özellikle yazılı basında bu konuda makaleler yazılıyor.

Geçen hafta içinde Milliyet gazetesinde Sayın Taha AKYOL köşesinde 1929 yılında ABD yaşanan ve tüm Dünya' yı saran büyük buhranın ardında genç Türkiye Cumhuriyetinde yaşanan süreci anlattığı yazıda, ülkenin ilk dış borçlanmasını ve kaçan fırsatları işlediği Atatürk devrinde kriz adlı yazısını aynen buraya aldım.

İsterseniz beraber okuyalım; 

'' İçinde yaşadığımız kriz sürecinde herkes "1929 Bunalımı"nı hatırlıyor, mukayeseler yapıyor.

Türkiye'de Atatürk Cumhurbaşkanı, İnönü Başbakan'dır.

Şevket Süreyya ve Falih Rıfkı gibi birçok yazar Atatürk'ün ekonomiyle fazla ilgilenmediğini belirtir; kendisinin de Hasan Rıza'ya söylediği gibi, temel ilgi konuları diplomasi ve savunma politikaları ile dil ve tarih teorileridir.
Ekonomiyi yöneten, Başbakan İnönü'dür.

1929'a Türkiye iyimser girmiştir, milli gelir 2 milyar lirayı aşmıştır ama kriz öyle bir vuruyor ki, 1934'te 1 milyar 200 milyona düşüyor!

Özellikle nüfusun yüzde 80'inin barındığı tarım mahvolmuştur!
Atatürk, "Bunalıyorum; her yerde dert, ıstırap dinliyorum" demektedir.

İnönü hükümeti tarafından 1930 başında "Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu" çıkarılıyor.

Cumhuriyet ilk dış borcu bu dönemde alıyor; Amerika'dan 10 milyon dolar...

Bunu Sovyet Rusya, Almanya ve İngiltere'den alınan dış borçlar izleyecektir.
Ağustosta muhalefet partisi Serbest Fırka'nın kurdurulmasındaki amaçlardan biri, 'liberal' görüntü vererek dış yardım almaktır.


Sıkı politika

Sovyet uzmanlarından başka, Fransız iktisatçısı C. Rist, Amerikalı iktisatçı E. Kemmerer gibi yabancı uzmanlar davet edildi, maliye ve sanayileşme gibi konularda raporlar istendi.

"Buhran Vergisi Kanunu" çıkarıldı, gümrükler yükseltildi, yerli malları kullanımı teşvik edildi, Tasarruf Cemiyetleri kuruldu.
İç borçlanma için "Dahili İstikrar Kanunu" kabul edildi...

Mevduatı Koruma Kanunu" çıkarıldı, bugün olduğu gibi o zaman da mevduata devlet garantisi verildi.

Yabancı firmaların işlettiği demiryolları, limanlar devletleştirildi. Kibrit bile devlet tekeline alındı.

İlk şeker ve dokuma fabrikaları kuruldu; dış yardımlarla demir-çelik ve savunma sanayiileri alanında adımlar atıldı.
İnönü, "denk bütçe" ve "denk dış ticaret" politikalarını tutkuyla sürdürdü, dış ticaret fazla bile verdi!

Ağır krizin ve bu 'çok sıkı' politikanın yarattığı daralmaya rağmen, İnönü, "yurdu demir ağlarla örme" siyasetini büyük başarıyla götürdü; demiryolu yapımını adeta saat başı takip etti.


Kriz ve fırsat

O zaman, bu aşırı derecede sıkı politikalar yerine, yine o zaman, dünyanın yaptığı gibi, Keynesçi metotlar, yani yatırım yoluyla piyasaya biraz para sürerek talep yaratan politikalar uygulanamaz mıydı?

Şevket Süreyya Aydemir Mart 1932'de Kadro dergisinde "Makinaların Muhacereti" (Göçü) başlıklı çok önemli bir yazı yayımlamıştı: Kriz yüzünden Batı'da makineler, yatırım ve ara malları sudan ucuzdur.

Krizi fırsata çevirmek için Türkiye yılda 300 milyon liralık makine ithal ederek sanayileşmesini hızlandırabilir!

Ama, Kasım 1933'te yine Kadro'da, geçen bir buçuk yılda sadece 20 milyonluk makine ithal ettiğimizi hüzünlü bir dille yazmıştır.

Aydemir, yıllar sonra "İkinci Adam" adlı eserinde, 1930'larda "sanayiin bilhassa özel teşebbüsün kösteklenmesi" boyutlarında aşırı bir 'sistem' uygulandığı için gereken dinamizmin gösterilemediğini anlatır.

Keşke Atatürk tarih ve dil teorilerine gösterdiği ilgiyi ekonomiye gösterseydi, daha atılgan bir ekonomi siyaseti mümkün olurdu; mesela, devletleştirmelere giden para sanayi ve tarıma gidebilirdi galiba.
Ders: Krizi fırsata çevirmek için gözlerimizi dört açalım.''


Siyasetçinin devlet adamı olabilmesi için vizyon, basiret ve ileri görüşlülük gerekmektedir.

Ben şahsen bu konuda sayın başbakana güveniyorum.


Tekrar konumuza dönecek olursak; inşaat sektörü bugün 1.5 milyon insanın ekmek yediği, 300 sektörün etkilendiği ve 4000 kalem malın kullanıldığı, 41 çeşit vergi ödenen en büyük sektör ve ülkenin amiral gemisidir.

Piyasaları canlandırmak için sektörel bazı tedbirlerin uygulanmasını yararlı görüyorum çünkü bu durum sektöre dinamizm ve güven getirecektir.

Tabi ki bu konuda en sağlıklı ve sağlam veriler hükümetin elinde.

Ancak bu süreç düşünülerek mesela 2010 yılına kadar belirli bir takvim gözetilerek bir dizi önlem, tedbir, iyileştirme veya ne derseniz deyin Türkiye'nin amiral gemisine yol açılmalıdır.

İnanın bu ülkemiz ve piyasalar için çok akıllı adımlar olacaktır.

Mesela ; Tapu harçlarının indirilmesi, 4 yıl içinde satılan gayrimenkulden alınan kazanç vergisinin belirli bir süre ile ertelenmesi veya kaldırılması, Önümüzde ki 2 yıl içinde satılan gayrimenkullere vergi muafiyeti, KDV oranlarında düşüşler yapılması, %1 uygulanan konutların 150 m2 den 250 m2 ye çıkarılması, 250 m2 ye kadar olan villalarda KDV oranının düşürülmesi, İllerin GSMH'na göre KDV indirimleri veya muafiyetler, Yeni mülklerde 1.yıl vergi muafiyeti, Yabancı yatırımcılar veya şirketler için belirli bir süreye kadar gayrimenkul yatırımlarında bazı muafiyetler vb. gibi tedbirler düşünülmelidir.

Tabi ki hükümet bu konuda kendi düşüncelerini sarf ederek veya daha farklı çözümler sunarak piyasalara güven verebilir.

Bakın bunlar ilk akla gelen ve uygulanması geçici bir süre içinde kayıptan daha çok piyasaları rahatlatacak ve güven sağlayacak adımlar olarak görülmelidir. Aslında bu tür kriz ve durgun koşullar sektörel disiplinin sağlanması açısından da uygun dönemler olabilir. 


Takdir edersiniz ki herkesin inşaat şirketi kurup alalade proje veya siteler inşa etmek istediği veya inşa ettiği bir ülkede böyle dönemlerde belirli standartlar ve kurallar getirilerek disiplin sağlanabilir.

Zaman zaman sektörde kalite platformu adı altında 5-10 şirket bir araya gelerek güzel şeyler yapma gayreti içine giriyor ancak sesleri bir zaman sonra duyulmuyor.

AB yolunda ki Türkiye inşaat sektörünü de aynı reel piyasalar gibi belirli standart ve düzenlemelerle derleyip toparlamalıdır.

Lütfen bu konuda hızla ve acilen gerekenleri yapalım.

İyi haftalar.
 


[email protected]


Geri Dön