Kent Haberleri

Umut Elazığ projesiyle 600 bin metrekarelik yeni yaşam alanı kurulacak!

24 Ocak 2020’de meydana gelen ve 41 kişinin yaşamını yitirdiği 6.5 büyüklüğündeki Elazığ depreminin ardından ‘Umut-Elazığ’ isminde bir proje tasarlandı. Projeye ilişkin uzman isimler konuştu.

Resmi raporlara göre 17 Ağustos 1999’da meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki Marmara depreminde 17 bin 480 kişi yaşamını kaybetti, 133 bin 683 bina çöktü, 600 bin kişi evsiz kaldı. Hürriyet'ten İpek İzci'nin haberine göre; aradan geçen 22 yıldan sonra Marmara’da yerkabuğunun altında büyük bir enerji biriktiğini belirten uzmanlar uzun zamandır İstanbul’da aynı büyüklükte bir deprem daha olacağı uyarılarında bulunuyor. 

Aynı zamanda 24 Ocak 2020’de meydana gelen ve 41 kişinin yaşamını yitirdiği 6.5 büyüklüğündeki Elazığ depreminin ardından ‘Umut-Elazığ’ adlı bir proje dizayn edildi.   

Mimar Emre Arolat ve Doç. Dr. Ece Ceylan Baba’nın başlattığı, Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencileri ve mezunlarının da bulunduğu bu projeyle 600 bin metrekare büyüklüğündeki bir alanda konutlardan sağlık merkezlerine, eğitim alanlarından kültür, sanat merkezlerine ve tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yürütülebileceği üretim alanlarına kadar halkın tüm ihtiyaçlarını giderecek mimari tasarımlar hayata geçirilecek. Projeyle ilgili uzmanlar şu açıklamalarda bulundu:

DOĞAYA RAĞMEN DEĞİL, DOĞAYLA BİRLİKTE HAREKET EDEBİLMEK İÇİN...

Doç. Dr. Ece Ceylan Baba, Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Mimarlık Bölümü Başkanı

Projemiz Ocak 2020’de Elazığ’da meydana gelen depremin ardından içinde işinsanları ve akademisyenlerin bulunduğu bir grup gönüllünün “Her deprem sonrası aynı görüntüleri yaşamamak için sivil halk, devlet kurumlarına nasıl katkı sağlayabilir” sorusuna yanıt aramasıyla başladı.

Doğaya rağmen değil, doğayla beraber hareket edebilmek, olası risklere ilişkin çözümleri doğanın kendisinde aramak bir yöntem. Bu projede de depreme dayanıklı, zeminle ilişkisi kuvvetli, strüktürel olarak sistemi zorlamayan bir yapı üretim dili benimsedik. Proje pandemi öğretilerini de önceleyen, açık alan ihtiyaçlarını çeşitlendirdiğimiz konut tipleri, doğayı kendi haline bırakan, doğadan aldığını doğaya iade etmeyi hedefleyen ekolojik bir su parkı, uzun yürüyüş yolları, eğitim, ticaret ve sosyal donatıları da içinde barındırıyor. Bu projenin hayata geçmesi, modelin başka kentlerde de kullanılması en büyük umudumuz.

HER TÜRLÜ GELİR SEVİYESİNDEN İNSANIN BURADAKİ SOSYAL ALANLARDAN İSTİFADE ETMESİNİ HEDEFLİYORUZ

Emre Arolat (Mimar)

Bir şehrin dönüşümüne önayak olmak heyecan verici. Kendi dışında bulunan coğrafyaya çok fazla bağımlı olmayan, tüketim mesafelerinin birbirine çok uzak olmadığı, kendi içinde pek çok konuya çözüm getirebilen bir modeli esas aldık. Sadece bir ikamet alanı yaratmadık, dikey tarım gibi hayli yenilikçi özellikleri de gözettik.

Zeminin gevşek ve dolayısıyla üzerine bir yapı inşasına elverişli olmayan yerlerini yapısız bırakıp oraları yeşil alan olarak düzenledik. İçinde eğitim ve  sanat merkezlerinin de yer alacağı, doğaya da saygılı bir alan tasarlayarak 750 ünite planladık. Proje, sanıyorum nisan ayında başlayacak ve iki sene içinde de tamamlanması planlanıyor.

Her projenin mümkün olduğunca farklı sosyoekonomik gruplara hitap edebiliyor olmasını önemsiyorum. Orta gelir grubunun da bu projeden faydalanmasını ve her türlü gelir seviyesinden insanın buradaki sosyal alanlardan istifade etmesini hedefliyoruz. Ece Ceylan Baba’yla birlikte ‘Umut-Elazığ’ projesini bir tür sosyal sorumluluk alanı olarak görüyor, projenin içinde gönüllülükle yer alıyoruz.

TARİH ÖNCESİ DEPREMLERE KADAR ARAŞTIRDIK

Tuğba Tekben, Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunu

Tarihöncesi depremlere kadar araştırdık; daha önce neler olmuş, şehir nasıl toparlanmış, çevre iller nasıl etkilenmiş ve şu an ihtiyaç ne? Bütün bunları anlamaya çalıştık. Ekip ekip ayrılmıştık, benim ekibim ekolojik su parkıyla ilgili çalıştı. İlk önce Google Earth üzerinden orada bir dere aksı olduğunu keşfettik. Ardından zemin etüdü raporu ışığında oraya yerleşilmemesi gerektiğini anladık. Yapmamız gereken, doğayı kendisine bırakmaktı, biz de öyle yaptık.

O sulak alan, proje alanının en ortasında konumlanan en büyük açık alanımız… Doğayı kendi haline bırakırken, dikey tarım strüktürleriyle sürdürülebilir bir gıda döngüsü kurguladık. Ekolojik su parkından çalışma alanımızın çeperlerine doğru bitkilerin ilk önce kendi habitatlarında gelişimini, ardından çok az müdahaleyle kültürlenerek gıda sisteminin en önemli parçası haline gelmelerini sağladık.

Elazığ’da 750 yapı tasarlandı: Elde edilen gelir dönüşüme harcanacak!