Sektörel

Vatandaşlara yaşam alanı yaratmalıyız!

COBE'nin kurucusu ve yaratıcı direktörü Dan Stubbergaard, mimari ve kentsel yaşam alanları hakkında görüşlerini paylaştı. İşte o haber...

"İyi bir şehir oturma odanızın uzantısıdır." Bu söz DanimarkalI mimarlık ofisi COBE'nin kurucusu ve yaratıcı direktörü Dan Stubbergaard'a ait. 


Dan Stubbergaard, toplumsal sorunların mimari yoluyla çözülmesinin nasıl mümkün olabileceğini sorgulayan bir isim. Her kentin çözümlerini kendi içinde bulması gerektiğine inanıyor ve "Yaşadığınız yerin iyi bir şehir olması için şehri; oturma odanızın uzantısı olarak kullanabilmeniz gerekiyor" diyor. 


Dan Stubbergaard geçtiğimiz aylarda Şişecam Düzcam'ın Arkitera Mimarlık Merkezi işbirliğinde üçüncüsünü düzenlediği 'T' Buluşmaları'nın konuğu oldu. "Mimarinin Şeffaf Yüzü" sloganıyla düzenlenen buluşmada, "Kentsel Oturma Odamız" başlıklı bir sunum yaptı ve şehirlerde yaşanan zorlukların tasarımla nasıl aşılabileceğine dair örnekler paylaştı. 


Biz de COBE'nin kurucusu ve yaratıcı direktörü Dan Stubbergaard'a hızlı büyüyen şehilerin artan sorunlarını, tasarımın bu noktada nasıl devreye girdiğini, kentsel demokrasinin ne anlama geldiğini, yaşanabilir şehirler kurmanın nasıl mümkün olduğu soruldu. 


Kurduğunuz mimarlık ofisi Cobe'nin iki temel felsefesi var. Bunlardan birincisi "Sosyal Yaşanabilirlik." Bu kavramı nasıl tanımlıyorsunuz? 


Benim için yaşanabilirlik, bir şehrin nasıl tasarlandığı, kullanıldığı ve ne kadar iyi bir yaşam kalitesi sunduğu ile ilgili. Kopenhag, yaşanabilirliği ile ünlü bir şehir. Kopenhag'ın en çekici yanı sunduğu yaşam tarzı; şehir içinde turist otobüsüyle değil, bisikletle ulaşım imkanı sağlaması; şehrin merkezinde "ortak kent havuzumuz" olarak adlandırdığımız limandan denize girebilme mutluluğu sunması... Bu özellikler, son yıllarda çok farklı alanlarda hayata geçirilen başarılı gelişmelerin bir sonucu. Danimarka'nın refah modeli, sağlıklı beslenme devrimi, bisiklet kültürü, kentsel alanın yeniden canlandırılması gibi unsurlar şehrimizi dünyanın en yaşanabilir şehirlerinden biri yaptı. Bu şehirde yaşayanlar da dünyanın en mutlu insanları arasında. 


Özellikle Kopenhag'ın bisiklet kültürü modern yaşamın sembolü olarak kabul edildi. Bisiklet, hem çevrenin korunması hem de rahatlık açısından kentsel yaşam tarzının ikonu haline geldi. 


Diğer temel felsefeniz ise Kentsel Demokrasi. Bu ne anlama geliyor? 


Kentsel demokrasi, şehir sakinlerini ve komşularını dinlemek anlamına geliyor; çünkü mimariden etkilenen onlar. Mimari, bina tasarımından çok daha fazlasını ifade ediyor. Bir daireye eklenen balkonun, alttaki komşunun oturma odasının ışığını kesmesi; ya da bir yol inşaatının mevcut trafiği sessiz ve sakin bir bölgeye yönlendirmesi örneklerinde olduğu gibi, en sıradan mimari bile toplumumuzu doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla mimarların kullanıcılarla, komşularla, otoritelerle, yani yerel toplumun gerçek uzmanları ile diyalog geliştirmeleri gerekiyor. 


Danimarka'da inşaat sürecini işte bu kullanıcı katılımı ve kamu diyalogu şekillendiriyor. Bu iletişimin sonucunda, vizyoner projeler yarı yolda kalabiliyor; çok güzel binaların inşaatı gerçekleşmeyebiliyor. Günümüz toplumunda, mimarların topluma bakışlarını ve rollerini yeniden tanımlamaları gerekiyor. 


Şehirler artık birer yaşayan organizma. Pekiş nasıl tanımlıyorsunuz mimarların değişen rollerini? 


60'lı ve 70'li yıllarda yaşanan radikal kentsel dönüşümden bu yana, mimarlık somut sanatsal bir meslek olmaktan çıktı. Mimarlar; sorunlara çözüm üreten, düşünceleri hayata geçiren yaratıcı aracılara dönüştü. Eskiden mimarlar belli stillerle anılırdı. Binalar veya şehir planları kişisel imza olarak algılanırdı ve bu modeller dünyanın herhangi bir yerinde aksesuar veya heykel gibi uygulanabilirdi. Bunlar, çevresel uyumu ve fonsiyonelliği genellikle hiçe sayan kişisel sanat eserleriydi. 


Bugün ise bunun tam tersi söz konusu. Mimarinin, belirli bir yerin kültürel ve sosyal sorunlarına çözüm üretebilmesi gerekiyor. Mimari artık, stil veya şekille ilgili bir konu değil. Asıl önemli olan yerel ortama, sosyal hayata ve kullanıcılara uyum sağlayabilmesi. Mimarın temel rolü, "başyapıtlar" tasarlamak ve yaratmak değil; sosyal fayda sağlamak; sosyal sorunlara çözüm üretmek. 


Mimar hangi sorunlara çözüm üretiyor? Büyüyen şehirlerin karşılaştıkları temel zorluklar ve ihtiyaçlar neler? 


Bugün şehirlerin karşı karşıya olduğu en büyük sorunların başında göç geliyor. Göç, büyük bir sorun olduğu kadar aynı zamanda mimarlar için büyük fırsatlar da yaratıyor. Şehirlere daha geniş ve bütüncül bir bakış açısı ile yaklaşmaya zorluyor bizi. Evet şehirler birbirini etkileyen katmanlardan oluşuyor; aynı yaşayan bir organizma gibi. Bu organizma önümüzdeki yıllarda artan bir baskı ile karşı karşıya kalacak, çünkü hergün daha fazla sayıda insan, yaşamak için daha iyi bir yer arayışına giriyor. İnsan akımlarının yol açacağı konular, önümüzdeki yıllarda hepimizin anlayacağı ve hepimizi ilgilendiren ciddi sosyal sorunları beraberinde getirecek. Köylerden şehirlere gelen bu büyük göç karşısında, şehirlerin her bir köşesinin yeni planlama araçlarına ihtiyacı var. Çünkü bir yandan şehrimizin niteliklerini korurken, diğer yandan yarının vatandaşlarına yaşam alanı yaratmamız gerekecek.




Didem Eryar ÜNLÜ/Dünya