Sektörel

Yabancıya konut satışı ihracat sayılırsa KDV iadesi alınacak!

Gayrimenkul satışlarının ihracat sayılması halinde konutta KDV iadesi alınacak. Bunun 2015 rakamlarıyla yıllık 4 milyar dolarlık gayrimenkul satışı üzerinden getireceği vergi kaybı 2.2 milyar lira olarak hesaplandı.

Satışı yapılan gayrimenkulün ihracat sayılması halinde konutta KDV iadesi alınacak. Bunun 2015 rakamlarıyla yıllık 4 milyar dolarlık gayrimenkul satışı üzerinden getireceği vergi kaybı 2.2 milyar lira olarak hesaplandı. Ancak kaybın bu miktarla sınırlı kalması, KDV iadesinin sadece yabancıya sınırlı yapılmasıyla mümkün. Tıpkı borsadaki gibi, vergiden kaçınmak amacıyla yerlilerin “yabancı maskesi” takması söz konusu. Bu da bizi borsadaki “bıyıklı yabancı”ların konut ve gayrimenkul sektöründe ortaya çıkmasıyla karşı karşıya getirir. Konutta alımın tutarı ve yatırım yapılan varlık, yüksek. Hanehalkının en büyük harcaması veya yatırımı. İmkân açılmışken aynı yoldan herkes geçmek ve yüzde 8-18’lik KDV avantajından yararlanmak isteyebilir. Dolasıyla yerli ile yabancı arasındaki alım satım vergisi farkı yaratılırsa çok rahatlıkla yurtiçine yapılan konut satışlarının ciddi bir oranı yabancıya satış gibi gösterilebilir.


Üstelik bu vergi kaybı, konut alabilecek yani ortanın üstündeki gelirlilere karşı verilecek. Vergi adaletsizliği daha da büyüyecek. Otomobilde tersini yapan, taşıt araçlarına yüksek vergi uygulayan ve bu yolla kısmen vergi adaleti sağlayan bir devletin konut gibi bir taşınmazda tersine hareket etmesi büyük bir çelişkiye yol açacak gibi.


Böyle bir avantaj neden konut ve gayrimenkul sektörüne sağlanmak isteniyor?

Konut satışları rekor düzeyde ve fiyatlar da enflasyonun iki katında artıyor. Ancak bu resmiyette ve görünüşte böyle. Gerçekte ise durgunluk var. Satışlar böylesine patlama gösterirken, yeni yapılan konutların bloklar, siteler halinde boş kaldığını gözlemliyoruz. İstanbul ve Ankara büyük ölçüde böyle bir görüntü veriyor. İnşaatlar fazla ve satışlar yüksek ama konutun içine yerleşim sınırlı. Bu da sektörün işleyişinden kaynaklanıyor.


İnşaat sektöründe önceleri “sattıkça yap” düzeni vardı. Ancak sektör büyüdükçe bu düzen giderek karmaşık bir hal aldı. Sat yapçılar varlığını sürdürüyor ama ilk satışlar daha çok tedarikçilere satışa dönüştü.


Öncelikle satış arsayı verene, finansmanı sağlayan bankacıya, çimentocuya, mobilyacıya, tesisatçıya yapılıyor. Bu satışlar da maliyetler veya maliyete çok yakın düzeyden yapılıyor. Dolayısıyla bartırı yapan tedarikçiye piyasa fiyatından satıp avantaj elde etme fırsatı sunuluyor. Onlar için bartır işinin cazibesi burada. Sonuçta inşaatı yapan da, geriye kalan daireleri piyasa fiyatından satabildiği ölçüde nakde dönüyor. Sistem böyle dönmeye çalışıyor.


Tabii inşaat tamamlandığında, kat irtifakı kurulduğunda önce tedarikçiler tapuyu alıyor, bartır karşılığı satışlar resmileşiyor ve istatistiklere dahil oluyor. Daha önce ödemesini toptan veya taksit taksit yapan gerçek alıcılara da daireleri teslim ediliyor ve bu satışlar da resmileşiyor. Dolasıyla konutun gerçek satın alınması daha önce olduğu halde, satışın resmileşmesi 1-2 yıl sonra olabiliyor. Böylece uygun olmayan bir zamanda konut satışları patlamış ve fiyatlar rekor düzeye çıkmış gibi görülebiliyor.


İnşaatın tamamlanması ve tapunun çıkmasıyla ilk satıştan alan tedarikçiler, ikinci aşamada ellerindeki konutu satışa koyuyorlar. Tabii bu arada bina boş ve gerçek satışı bekliyor. Piyasanın işleyişi böylece tedarikçileri bir yerde konut pazarlamacısı durumuna getiriyor.


Duruma sektörün işleyişi açısından ve içeriden bakınca ciddi bir finansman sıkışıklığı ve satış sorunu ile karşılaşıldığı görülüyor. Zor duruma düşen sektörlere zaman zaman kamusal yardım yapılıyor ama bunun yöntemi şeffaf, kalıcı olmayan ve başka sorunlara yol açmayacak şekilde olmalı.


Habertürk/ Abdurrahman YILDIRIM