Sektörel

Yeşil projelerin marka değeri yükselecek!

Türkiye’de yeşil bina bir başka ifadeyle çevreci binalar kavramı artık sadece konut ya da ofis pazarlama argümanı değil

Aynı zamanda kendisi yeni iş alanları yaratan, ekonomilere yeni katma değerler sağlayan bir ekonomik gerçeklik haline geldi.


Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’nin hesaplamalarına göre, Türkiye’de kentsel dönüşüme girecek 7 milyon konutun yeşil bina kriterlerine göre yenilenmesi ile bile enerjide 26 milyar dolarlık tasarruf edilebiliyor. Bu, 130 milyar dolarlık enerji faturası ile başı dertte olan Türkiye için önemli bir rakam. Tüm konut stoğu yeşile döndüğünde ise rakam 1 trilyon dolara kadar çıkabiliyor.


Yeşil Binalar’ın ortaya çıkaracağı yeni istihdam alanları da var. Yeşil mortgage kredileri, yeşil değerleme uzmanları, yeşil teknisyenler gibi. Küresel bir sorun olan çevre kirliliği ve fosil yakıtların tükenmesi konusuna, ülkeler yerel bazda çözümler buluyor. Kendi ulusal sertifikasyon sistemlerini getirerek ülkelerindeki binalarıçevreci projelere dönüştürüp, enerji tasarrufu sağlıyor.

Türkiye’de ise hala konut ve ofis projesi geliştiren şirketler ulusal bir sertifika olmadığı için, kendilerinin çevre dostu olduğunu yabancı platin sertifikalarla kanıtlamaya çalışıyor. Bu da önemli miktarda dövizin yurtdışına transferi anlamına geliyor. İşte Türkiye bu konuyu çözme aşamasında. Kendi sertifika programını hazırlıyor.


Gayrimenkul sektörünün önde gelen isimlerinin oluşturduğu Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği ÇEDBİK, Türkiye'nin kendi sertifikasının oluşturulması hazırlıklarında son aşamaya geldi. 8 ana başlıktan oluşan Türkiye’nin yeşil sertifikası kriterlerinin yakın zamanda açıklanması bekleniyor.


ÇEDBİK Başkanı ve Çevre Mühendisi Haluk Sur, Sahibinden.com Projeler Editörü Selma Şenol’un konuya ilişkin sorularını yanıtladı. Sur, Sahibinden.com Projeler’e yaptığı açıklamada, yeşil olmayan ya da sahte yeşil binaların zamanla marka değerini yitireceğini ve yatırımcılarına maddi kayıplar yaşatacağını söyledi. İşte Sur’un verdiği yanıtlar…

Ne oldu da dünya ve Türkiye yeşil bina konseptini gündemine aldı? Bu bir fantezi mi?

Dünyada Yeşil Binalar kavramı 15-20 yılda ortaya çıktı. Önceleri fantezi olarak algılandı, bazı çıkar grupları tarafından dışlandı. Ama küresel iklim değişikliğinin yoğun hissedilmesi, buzların erimesi, sera gazı etkisi derken insanlık ve yönetimler Yeşil’in bilincine daha çok vardı.


Dünya toprak, su, hava kirliliği ile 70’lerin başında tanıştı. Türkiye bunu 80’lerden itibaren hissetmeye başladı. Başkent Ankara kirli havayı soluduğunda Türkiye çevrenin vazgeçilecek bir unsur olmadığını algıladı.


Ve Dünya son yıllarda ‘nereye gidiyoruz” diye sorgulamaya başladığında sadece sanayinin değil, konutların, evlerin ve binaların da büyük bir karbon emisyonu oluşturduğu anlaşıldı. Gelişmiş devletler özellikle son 10 yılda konuyu gündemine aldı.


Enerji kadar su kullanımı da önemli

Öncelik enerji verimliliği oldu ama onun kadar önemli bir başka unsur su kullanımıydı. Dünyanın üçte ikisi sudur diye bilinir ama içilebilir nitelikte su oranı yüzde 2. Bu nedenle suyun az tüketilmesi ve atık suların değerlendirilmesinin, dünyanın kendini yenileme hızının yeterli hale gelebilmesi için bunun gerekli olduğu anlaşıldı. Karbon emisyonunu aşağı çekersek, ormanları tüketmezsek, enerjiyi daha akıllı kullanırsak, yenilenebilir enerji kaynaklarını öne çıkarırsak, rüzgar, güneş enerjisi gibi unsurlar devreye girerse, dünyanın daha temiz kalacağı ve yaşanabilir bir mekan olacağı anlaşıldı. Bu anlamda yeşil bina konsepti devreye girdi.


Maliyet %3'ü geçmez

Yeşil binaların maliyeti yükselttiğine dair kanılar zayıflasa da hala konuşuluyor. Bu ne derece doğru?

Başlangıçta maliyeti artırdığı gibi iddialar vardı ama bunların şehir efsanesi olduğu anlaşıldı. Sosyal konutların dahi yeşil olabilmesinin maliyete çok büyük etki yapmadığı, sertifikasyon sözkonusu ise maliyete sadece yüzde 2 ile 8’ler arasında bir etkisinin olduğu kanıtlandı. Hayatın idamesi ve kaynakların tüketimini konuşuyorsak bu maliyetin esamesi okunmaz.

Dünyada içilecek son bir litre su kaldığında elinizdeki hiçbir para o su kadar değerli olmaz. Kaldı ki platin sertifikalar da şart değil, ortalama bir sertifika bile dünyaya çok şey kazandırır, onun da toplam maliyet içindeki payı yüzde 3’ü geçmez.


Yeşil bina kavramı dejenere olmadı mı, kat bahçesinin olması ya da sadece yağmur sularının bahçe sulamasında kullanılması, bir konut projesinin kendisini yeşil olarak nitelendirmesi için adeta yeterli sayıldı. Yeşil bina sertifikasında nasıl bir tanımla karşılaşacağız?

Türkiye’de Çevre Bakanlığı kurulduğunda kimi sanayi tesisleri göstermelik olarak arıtma tesisi kurdular, yasak savmak için birkaç saat çalıştırdılar, sonra deşarjı yine nehirlere yaptılar. Böyle olmasaydı, Boğazla yarışır bir güzellikteki Haliç’te bir zamanlar o kötü görüntüler ve o kokular oluşur muydu?


Ciddiyet, sorumluluk ve hassasiyet bu işin olmazsa olmazı. Türkiye’de çevreye önem veren bir neslin ortaya çıkmasıyla o kötü tablo da kalmadı.


Yeşil binalar da böyle bir süreç yaşıyor. Ama bir süre sonra sahte olan, gerçekte yeşil olmayan binalar, kullandıkça kendini geri ödeyemeyecek, tüketiciler bir süre sonra elektrik, su faturalarını dolayısıyla binaya yaptıkları yatırımları sorgulamaya başlayacak ve bunun hesabını soracak. Böylesi binalar, marka değerini bitirecek. Bu işin sahtesi yok, bir şekli var, ya yapmazsınız ya da gerekeni gerektiği gibi yaparsınız.


Sadece yeniler değil yeşil binalar da dönüşmeli

Sadece yeni binalar mı çevre dostu olacak?

Her türlü bina yeşil binaya çevrilebilir. Amerika’da 130 milyon konut var. Bunların yüzde 80’i 2050 senesine kadar işlev görecek durumda. Bunları yıkıp yeniden yapmak olmaz. Öyle ise mevcudu dönüştürmek lazım ki 20 yılda yüzde 20 daha az enerji tüketilsin, daha az karbon salınsın. Amerika’da mevcut stokun sadece yüzde 1’i dönüştüğünde 60 milyar dolarlık bir ekonomi doğdu.


Hepsi yapılsa 6 trilyon dolar eder ki bu Amerikan ekonomisi için büyük bir rakam, çarpan etkisini de ayrıca dikkate almak lazım. Dünya genelini düşünürsek küresel krizden çıkışın anahtarı bu yeşil binalar konusunda. Sorun küresel ama çözümleri yerel düzeyde.


Bu nedenle de her ülkenin farklı bir sertifikasyon sistemi var. Bizde de yurtdışına başvurarak Leed, Breem gibi sertifikaların alındığı görülüyor.


100 Bilim insanı Türk sertifikasını hazırladı

Biz de Türkiye’nin kendi sertifikasını geliştirme noktasındayız, son aşamalara geldik, yakın zamanda devreye alınabilir. Üniversitelerle paylaştık, 100’e yakın bilim insanı hizmet verdi.


Düşünün Türkiye’nin önünde 130 milyar dolara yakın bir enerji faturası var. Bu faturayı yüzde20 azaltabiliriz ki hiç azımsanacak bir rakam değil. Tüm mesele yeni yapıları teşvik etmek, mevcut olanların dönüşümünü de desteklemek olmalı. Vergi oranlarını düşürmek, bu tür binalara özel mortgage kredileri vermek gibi… Hatta yeşil mortgage veren finans kuruluşları devreye girebilir, geri dönüşümü uzun, faizi düşük krediler gündeme gelir. Teşvik edildiğinde yeni istihdam kanalları açılır. Türkiye bir sertifika vermeye başlayacaksa bunun denetçilerinin olması lazım, teknik elemanların yetişmesi lazım, belgeyi veren dernek olabilir ama Türkiye’ye yetişmesi mümkün değil, yeşil bina değerlemecileri ortaya çıkabilir. Yeni yeni iş kolları…


İşte Türkiye'nin Yeşil Sertifika kriterleri

Yakında açıklanacak dediniz ama genel hatlarıyla Türkiye’nin sertifikası hangi kriterlerden oluşacak?

8 ana başlık var. Araziyi doğru kullanmak. Enerjiyi doğru kullanmak, bunun içinde gri su kullanımını teşvik etmek, güneşten en verimli şekilde yararlanmak var. Binayı öyle konumlandırmalısın ki mevsimsel olarak o binaya düşen güneş ışıkları sayesinde ısınma veya ısıyı geri çevirme konusundaki enerji faturası artmasın. İç hava kalitesi çok önemli . Yalıtım enerjinin içinde var. Yeşil çatılar ya da kullanılan inşaat malzemesinin çevre dostu olması gibi kriterler...


Bu konunun önemini anlamak için şu tabloyu gözleriniz önüne getirin. Dünyada nüfusu 20 yılda 1 milyar daha artacak. Her birine 60 wattlık bir ampul verseniz, lambaların ağırlığı 20 bin tonu buluyor. Aydınlatmada bunun yarısı kullanılsa 30 bin megawat eder ki Türkiye’nin kurulu kapasitesinin yüzde 60’ı demek. Dolayısıyla dünyayı tüketmemek için enerji tasarrufu şart.


Dünya yeşil çağa girdi

Aslında dünya da yeşil bir çağ başladı. Bu çağda sürdürülebilir olmayan hiçbir şey anlamlı olmayacak.


Enerji faturasının yanında Türkiye’nin kendi sertifikasının olması, yurtdışına harcanan paranın da tasarruf edilmesi anlamına gelecek. Yerli sertifika ile ne kadarlık bir ekonomik katma değer yaratılmasından bahsediyoruz?

Türkiye’de bu iş için yurtdışına ciddi bir kaynak transferi sözkonusu. Basit bir hesapla, 19 milyon konut var, hepsi yabancı sertifika almaya kalksa, her biri 500 dolardan en az 19 milyar dolarlık bir transfer anlamına gelir.


Ofisler daha sonra yeşillenecek

Sadece konutlar mı sertifika kapsamında olacak?

Şimdilik konutlarla başlıyoruz ama 2 yıl sonra ticari yapıları da içine alacaktır. Zaten değişen koşullara göre zaman içinde kriterler güncellenecektir.


Bu sertifikayı almak zorunlu mu tutulacak?

Zorunlu tutulmasa bile eğer daha iyi şartlarda kredi kullanacaksa, o gayrimenkulun değeri buna göre belirlenecekse, yeşil binalar diğerlerinden fiyat olarak yüzde 15-20 seviyesinde ayrışacaksa, piyasanın kendisi zaten bir süre sonra bu sertifikayı zorunlu hale getirecektir.


Yönetim Kurulu üyemiz Emre Çamlıbel’in bu konuda güzel bir çalışması var. Buna göre, Türkiye’de 7 milyon konut kentsel dönüşüm nedeniyle yenilenecek. Bunları zorunlu tutmasanız bile her yıl yüzde 2’si yeşil bina olacak şekilde yapılanacak, bu 20 yılda 450 milyon dolarlık tasarruf anlamına gelecek. Kentsel dönüşümün tamamı yeşil bina olsa, rakam 26 milyar dolara çıkıyor. Stoğun tamamı değil, sadece 7 milyonundan bahsediyoruz. Türkiye’de stoğun tamamı bu kapsama girse rakam 1 trilyon dolara bile çıkar.


Peki sertifika vermekle iş bitecek mi, denetimi yapılmayacak mı?

Tabii ki, mesela 3 senede bir sertifikayı yenilemek gerekir, aracınıza fenni muayene yaptırmak gibi performans ve aksaklıklar varsa değerlendirmeye tabi tutulacak.