Zarifi Köşkü'nün mülkiyet sorunu AİHM'ne taşınıyor
Tanzimat Dönemi romantizminin son sembollerinden biri Zarifi Köşkü'nün mülkiyet sorunu AİHM'ne taşınıyor
Osmanlı Rum burjuvazisinin sırlarla dolu hayatı 19'uncu yüzyılda Tarabya sahillerindeki yalılarda sürüp gidiyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün hızlandığı yıllarda İstanbul Levantenleri değişik yaşam biçimleri ve alışkanlıklarıyla Boğaziçi kıyılarındaki bu bahçeli ahşap köşklerde farklı bir dünya yaratmışlardı. Sultanlar, paşalar ve sefirler de yalılar yaptırmış; yaz aylarında onların peşisıra buralara çekilir olmuşlardı. Boğaziçi sosyetesi sıcak yaz günlerini kayık sefalarında, sabahın beşine kadar süren balo ve davetlerde geçiriyordu. Neo Klasik, Art Nouveau, Barok ve Arabesk özellikler taşıyan bu sezonluk mekanların içleri de İtalyan ve Fransız mobilyalarla döşenmiş, dönemin moda cam ve porselen objeleriyle donatılmışlardı. İngiliz şair Lord Byron'ın (1788 - 1824) her birini küçük bir opera sahnesine benzettiği bu yalıların en başında Sultan II. Abdülhamit'in mali danışmanı Rum banker Yorgo Zarifi'nin köşkü geliyordu. Bugün köşk Günaydın Turizm İnşaat ve Ticaret A.Ş ile hazine arasında gidip geliyor. Daha önce Futbol Federasyonu'na devredilmesi gündeme gelen ve 49 yıllığına İTO'ya kiralanıp ardından geri alınan Zarifi Köşkü, 1995 yılından beri Hazine Bakanlığıyla Günaydın turizm arasında dava konusu.
Zarifi Ailesi
Osmanlı'nın en büyük bankerlerinden Zarifiler artık İstanbul'da yaşamıyorlar. Ailenin son fertleri cumhuriyet döneminden sonra yavaş yavaş Türkiye'yi terk etti. Ama Boğaziçi'nde, Pera'da, Tarabya'da, Bebek'te ve Büyükada'da yaptırdıkları binalar sayesinde onların bir döneme damga vurmuş adları anılmaya devam ediyor. Peki kim bu Zarifiler?
Zarifi ailesi hakkında edinebildiğimiz en eski bilgi 18'inci yüzyılın sonunda Paşalimanı Adası'nın Vogi köyünde bağları ve büyük ambarları olan, aynı zamanda şarapçılık yapan Zarifi adında bir Rum gencinin varlığı. Bu genç girişimci 1786 yılından itibaren kayıklarla İstanbul'a gelip giderek şaraplarını, şıralarını ve kendi bağının pekmezini şehirde satıyor, kısa zamanda zenginleşip İstanbul'a yerleşmeye karar veriyor. Eşi Sultana'dan olan ilk oğlu, Yani Zarifi İstanbul'da doğuyor. Yani Zarifi eğitimini bir din adamının yanında alıyor ve dönemin Rum zengini Yordani Kaplanoğlu'nun kızı Tarsi'yle evlenip aralarında Yorgo'nun da olduğu yedi çocuğu oluyor. Fakat 1821'de Mora isyanını destekleyen Filiki Eteriya Örgütü'ne destek verdiğinden servetini bırakıp İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalıyor. Zarifi ailesi önce Odessa'ya, sonra da Anabolu'da yerleşiyor. Ancak zaman içinde Çar I. Alexander'ın Lycêe Richelieu'da okuttuğu ailenin büyük oğlu Yorgo, İstanbul'u özlemeye başlıyor. Sonunda 1932'de bir yolunu bulup kapağı doğduğu şehre atıyor ve sıfırdan başlayarak ticaret hayatına atılıyor. Önce Zafiropoulo şirketinde işe giriyor ve patronunun kızı Eleni'yle evlenip şirketin ortağı oluyor. Aynı günlerde bağları ve kabristanlarıyla meşhur Pera'nın da yüzü değişmeye başlıyor. Tarlalar yerlerini sefarethanelere ve aristokratların konaklarına bırakıyor. Bunun üzerine Zafiropoulo & Zarifi adındaki şirket de ana binasını Pera'ya taşıyor.
Bankerlerin altın çağı
Yorgo Zarifi ilk büyük başarısını şehzadelik günlerinden beri borç içinde yüzen Abdülhamit'in mali durumunu düzelterek elde ediyor ve padişah olduktan sonra onun danışmanı oluyor. Kısa zaman sonra Galata bankerleri arasına katılıyor ve Mezopotamya'da yüzlerce dönümlük bir arazi alıp başına oğlu Leonidas'ı geçiriyor. Bu sıralarda yeni bir banka kurulması amacıyla Galata bankerleriyle görüşmeye başlıyor. Böylece 1 Temmuz 1864 yılında Galata Billur Sokak'taki Kamondo Hanı'nda Osmanlı Bankası kuruluyor. Ardından Sultan Abdülhamit, ekonominin kötüye gitmesi üzerine onu uluslararası bir şirket kurmakla görevlendiriyor. 1872 yılında Duyun-u Umumiye (Borçlar İdaresi) adıyla kurulan bu şirket, devletin 1854'den beri biriken dış borçlarını denetlemeye başlıyor ve tütün, ipek, balık alkollü içki, tuzdan alınan tüm vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevini üstleniyor.
Tarabya yılları
Böylece Zarifiler kısa zamanda İstanbul'un en zengin ailelerinden biri haline geliyorlar. Hatta Yorgo Zarifi'nin Abdülhamit'e borç verdiği, onu alacaklıların elinden kurtardığı ve mali durumunu düzelttiği biliniyor. Çok zengin olmasına rağmen oldukça eli açık ve iyiliksever bir adam olan Yorgo Zarifi birçok hayır işine de imza atmıştı. Bunlar arasında Fener'deki Rum Erkek Lisesi, Tarabya'daki Praskevi Rum Kilisesi ve karısı Eleni Zarifi'nin Fener Rum Patrikhanesi'ne bağışladığı Büyükada Rum Yetimhanesi'ni sayabiliriz. Padişahlara borç veren bu ailenin Pera'da İngiliz sefarethanesine bakan konakları, Maçka'da evleri ve Büyükada'da yazlıkları oluyor. Ama bunlar arasında en sevdikleri yer kuşkusuz Tarabya sahilindeki köşk. 12 dönümlük bahçenin içindeki dört katlı bu köşkte yapılan kır düğünlerinin ihtişamını hayal etmek zor olmasa da, gelecekte köşkün nasıl kullanılacağını düşünmek insanın içine afakanlar basmasına neden oluyor. 15 Nisan 1997 tarihli mahkeme kararıyla köşk Hazine'ye verildi ve Günaydın Turizm açtığı o günden itibaren tüm tazminat davalarını kaybetti. Ancak daha her şey bitmiş değil. Günaydın Turizm köşkün haksız yere elinden alındığını söyleyerek yaklaşık 16 milyon avroluk bir tazminat davasıyla AİHM'ne başvurdu. Türkiye köşkün Zarifi ailesine ait olduğunu, ama aile kayıp ilan edildiği için köşkün hazineye kaldığını iddia ediyor ve Günaydın Turizme sahte satış yapıldığını söylüyor. AİHM ise kararını Hükümet'in sahtecilik yapan kişilere dava açmaması ve hatta iddia edilen satışı gerçekleştiren noter ve memurlar hakkında idari işlem yapılmaması üzerinden vererek Günaydın Turizm'in başvurusunu kabul etti.
Delal Aydın/Milliyet Cadde