Zengin koleksiyona sahip müzelerde mimarcılık oynanmalı!
Sinan Genim, sahip olunan değerlerin korunmasının yanı sıra en önemli unsurun, söz konusu birikimi merak ve heyecan duyulacak şekilde topluma sunan insanların eğitimi ve desteklenmesi olduğunu söylüyor...
Müzenin toplum tarafından daha iyi anlaşılması için müze sözcüğünün yanı sıra "Esin-Evi" kelimesinin kullanılmasını öneren Dr. M. Sinan Genim, sahip olunan değerlerin korunmasının yanı sıra en önemli unsurun, söz konusu birikimi merak ve heyecan duyulacak şekilde topluma sunan insanların eğitimi ve desteklenmesi olduğunu söylüyor. Genim, sergilenen kültürel birikim ile onların teşhiri için planlanan yapıların birbiriyle rekabet etmemesi gerektiğine de dikkat çekiyor:
"Sözlüklerde "Müze"; "Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapı" olarak açıklanmaktadır. Saklanmak ve gösterilmek için sergilenmek... Günümüzde hızla gelişen sosyal hayat içinde çok az kişi saklanan ve gösterilmek için sergilenen objelere ilgi duyuyor. Çağımızın en önemli duygusu kanımca meraktır. Çoğumuz dedikodu şeklinde de olsa, çevresinde olup bitene merak duymakta, zamanının büyük bir kısmını merakını gidermek için sosyal medyada geçirmektedir. Giderek hızlanan hayatın akışı artık saklanan veya "bakın bizim nelerimiz var" anlayışıyla sergilenen eserlere ilgi duymamaktadır.
MÜZE YERİNE ESİNEVİ
Müze kelimesi köken itibarıyla geçmişin kültürel birikimlerinin, gelecek oluşturmak için faydalanılması amacıyla kullanılması gereken, insanda merak ve heyecan uyandıran mekân düzenlemeleri olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple müze kelimesinin toplumun büyük bir kesiminde karşılığı olmadığını, bunun yerine daha iyi anlaşılması için müze adının yanı sıra "Esin-Evi" kelimesinin kullanılmasını önermekteyim.
Müzeler okul sonrası sürekli eğitim kurumlan olmalıdır. Elbette bunun için müzelerde teşhir edilen objelerin sık sık değiştirilmesi, tematik, kronolojik, güncel konularla bağlantılı sunumlar hâlinde sürekli değişim içinde olmaları gerekir. Müzeler, farklı sergilerle desteklenmeli, merak ve heyecan duyulacak projeler gerçekleştirmelidir.
MÜZECİLİKTE MERAK VE HEYECAN DUYGUSU
Ülkemiz, insanlık tarihinin hemen her devresine ait çok sayıda kültürel birikime sahiptir. Gerek taşınmaz gerekse taşınır hâlde olan bu birikimin etkili bir şekilde topluma sunulması için öncelikle yapılacak iş, bu varlıkları korumak ve topluma sunmak için görev alan kişilerin merak ve heyecan duygusu taşımasıdır.
Ülkemizde müzeciliğin kurucusu olan Fethi Ahmed Paşa, Osman Ham-di Bey ve tanıma şansına sahip olduğum, çok şey öğrendiğim rahmetli Hayrullah Örs, Kemal Çığ, Can Kerametli'nin ve dostum Nazan Ölçer'in korunması gerekli bir esere baktıkları andaki heyecanlarını ve merak duygularını hasretle anıyorum."
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2019 hedefleri arasında Türkiye'deki müze algısını değiştirmek ve müzeciliği ön plana çıkartmak yer alıyor, pek çok yeni müze kuruluyor ve kurulması planlanıyor. Bu kapsamda Türkiye'nin müzecilik serüveni içerisinde günümüz müzeciliğini ve müzeciliğe bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültür ve Turizm Bakanlığı son zamanlarda Türkiye'deki müze algısını değiştirmek ve var olan kültürel birikimimizi ön plana çıkartmak için büyük gayret sarf ediyor; ama önemli bir eksiği görmezden geliyor. Önemli olan içinde bir sürü objenin sergilendiği yapılar değildir; önemli olan bu birikimi korumak ve onları merak ve heyecan duyulacak şekilde topluma sunan insanların eğitimi ve desteklenmesidir. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken yeni müze kurmak değil, mevcut müzelerde çalışanları teşvik etmek, onların merak ve bir şeyler yapma arzu ve heyecanlarına destek olmaktır. Yapılar çok kısa sürede yapılabilir; ancak o yapıları verimli şekilde kullanacak ve verilmek istenen mesajları doğru iletecek insanların eğitimi için çok daha uzu sürelere ihtiyaç vardır.
"İKİ TÜR MÜZE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM"
Günümüz dünyasında iki tür müze daha doğrusu iki tür eğitim mekânı olduğunu düşünmekteyim. Geçmişi uzun yıllara dayanan ve büyük bir kültürel birikime sahip müzeler ile yeteri kadar ilginç ve önemli koleksiyonlara malik olmayan; ancak etkili bir mimari görüntü içeren müzeler. Büyük müzeler genellikle çok farklı kültürlere ait birikim içerdikleri için mimari olarak hangi kültürü yansıtacaklardır? ilk oluşan müzeler arkeolojik ağırlıklı oldukları için erken dönem Grek anıtsal yapılarından esinlenen görünüşleri vardır. Bu müzelerin aynı zamanda çok zengin birer eski Mısır koleksiyonları olmasına rağmen, bu kültürden esinlenen yapılar yapılmamıştır. Örneğin, British Museum, Louvre Müzesi gibi anıtsal nitelikte yapılar son dönemlerde farklı boyutlardaki mimari müdahalelerle ilgi çekici ve merak duygusunu kışkırtıcı hâle getirilmişlerdir. Bu anlayış Dresden ve Toronto Askeri Müzesi gibi yapılardaki müdahalelerle giderek yaygınlaşmaktadır.
Pera Müzesi ve tasarladığınız pek çok sergi mekânı tecrübenizden hareketle sanat eserlerinin sergileneceği müzelerde ölçütün ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Günümüz müze mimarisi bence bir müzenin içerdiği koleksiyonlarla alakalı olmalıdır. Eğer bir müze zengin bir koleksiyona sahip ise mimari olarak fazla iddialı olmamalı, zaman zaman kullandığım bir terimle bu gibi yapılarda mimarcılık oynanmamalıdır. Zengin ve büyük koleksiyonlara sahip müzelerin sakin, sunulan koleksiyonlarla rekabet etmeyen, onların üstüne çıkma iddiası olmayan mekânlar olarak düzenlenmesi gerekir. Buna karşın iddialı ve zengin koleksiyonlara sahip olmayan müzeler evrensel merak ve ilgiyi uyandıracak mimariyle ilgi çekici hâle getirilmelidir. Atina'da son yıllarda yapılan New Akropolis Museum, iddialı bir mimariye sahip olup, iç mekân düzenlemeleri teşhire sunulan kültürel birikimin yeterince algılanmasına ve ilgi duyulmasına mâni olmaktadır. Buna karşılık Frank Gehry tarafından yapılan Bilbao Guggenheim Müzesi (aynı kişi tarafından yapılan Paris Louis Vuitton Müzesi ile Santiago Calatrava’nın projelendirdiği Milvvaukee Sanat Müzesi) yeteri kadar ilgi çekici bir koleksiyona sahip olmamakla birlikte mimari bir yapı olarak ilgi çekmekte ve tüm dünyada merak uyandırmaktadır. Bilbao Müzesi'ne ait çok sayıda dış mekân fotoğrafı olmasına karşın, hemen hemen hiç iç mekân fotoğrafı görülmemektedir.
"SERGİLENEN KÜLTÜREL BİRİKİM İLE YAPI REKABET ETMEMELİ"
Sergilenen binlerce yıllık kültürel birikim ile onların teşhiri için planlanan yapı birbiriyle rekabet etmemelidir. Böylesi bir rekabet duygusu kültürel birikimin algılanmasını önler. Bu nedenle zengin kültürel birikime sahip yeni yapılacak müzelerin daha sakin ve sunulan birikimleri ön plana çıkaran yapılar, büyük ilgi çekici koleksiyonlara sahip olmayan müzelerin ise evrensel boyutta iddia taşıyan yapılar olması gerektiğini düşünüyorum.
"PERA MÜZESİ'NDE SAKİN BİR İÇ MEKÂN TASARLAMAYA GAYRET ETTİM"
Geçmişte yapma imkânına sahip olduğum müzelerde bu görüşlerim çerçevesinde hareket ettiğimi söyleyebilirim. Örneğin, oldukça zengin bir koleksiyona sahip olan ve sık sık yaptığı sergilerle merak ve ilgi uyandıran Pera Müzesi, geçmişte bir otel olarak yapılması nedeniyle cephesi itibarıyla iddialı bir yapıdır. Bu yapının iç mekân düzenlemesinde elimden geldiği kadar sakin ve sunulan objelerle rekabet etmeyen bir mekân tasarlamaya gayret ettim. Zaman zaman yapma imkânı bulduğum ulusal ve uluslararası sergi düzenlemelerinde de aynı anlayışı devam ettirdim ve ettirmeye devam ediyorum. Buna karşılık zengin kültürel koleksiyonları olmayan Baksı Müzesi ile bir sergi evi olarak projelendirdiğim Antalya Kültür Sanat Binası'nda mimari iddiası olan, dış görünüş olarak merak ve ilgi uyandıracak düzenlemeler yapmaya çalıştım.
"ÜLKELERİN TOPRAK OLARAK BÜYÜMESİ NEREDEYSE İMKÂNSIZDIR; ANCAK KÜLTÜREL BÜYÜMENİN SONU YOK"
Eski müzelerimizin yeniden düzenlenmesi, ülke genelinde yeni müzeler yapılması gerektiğini uzun süredir hemen her düzeyde dile getirmeye çalışıyorum. Günümüz dünyasında ülkelerin toprak olarak büyümesi neredeyse imkânsızdır; ancak kültürel olarak büyümenin sonu yok. Ülkemiz turizmi uzun yıllardır güneş, deniz ve kum arasına sıkışmış durumda Hemen hiçbir ülkenin sahip olmadığı, prehistoryadan günümüze kadar uzanan çok zengin bir kültürel birikime sahibiz. Bu birikimi yeteri kadar değerlendiremediğimiz, ülkenin zen genileşmesi için kullanamadığımız kanaatindeyim. 12 bin yıllık bir geçmişi sahip Göbeklitepe'nin ülke ekonomi sine katkısıyla ondan 7 bin yıl sonra yapılan Stonehenge'nin getirilerini ve çevreye olan ekonomik katkılarını karşılaştırmak bile beni utandırıyor.
Çok uzun yıllardır kültür ile turizmin aynı çatı altında olmasını ve birbirlerine destek olarak ülke ekonomisin katkı sağlamalarının önemini vurgulamaya çalıştım. Ancak alınan yol v gelinen düzey ne yazık ki yeterli değl.
TOKİ Dergi