Ziya Uysal: Köysel dönüşüm de planlanmalı!
Pusula Haber Gazetesi yazarı Ziya Uysal bugünkü yazısında, kentsel dönüşümün yanı sıra köysel dönüşümünde olması gerektiğine değindi ve köysel dönüşümün önemini vurguladı.
Kentsel dönüşümle birlikte köysel dönüşüm de planlanmalıydı. Köylerin aleyhine bu bir çifte standart olmuştur. Bütün devlet hizmetleri kentlere akarken, köylere sadece bazıları ulaşabiliyor. Şehirde her türlü iş varken, köylerde sadece tarım ve hayvancılık var. Onu da profesyonel anlamda, doğru düzgün yapabilen çok az. Şehre uzak, kuş uçmaz kervan geçmez köylerimizin çoğuna ne “iyi tarım teknikleri”, ne de “tarım danışmanlığı” ulaşabilmiş. Oysa bizim, kalkınmayı özellikle o köylerden başlatmamız gerekirdi. Şehirde her türlü alt yapı ve kamu hizmeti varken, çoğu köylerde ya sağlık ocağı, ya da doktor veya gerekli personel yok. Hala çoğu sokaklara ambulans ve itfaiye giremiyor. Ama bu böyle gitmez. Köye götürülen bu günkü hizmetlerle köyden şehre göçü önlemek mümkün değildir. Yıllardır ülkemiz insanı, “Doğ şehirde öl şehirde” sözünü unutturacak bir babayiğidi bekliyor. Ama seçim dönemi olmasına rağmen nedense parti programlarında köysel dönüşüm sözü bile geçmiyor.
Politikayı hiç beceremem ama yirmi yıl önce böyle durumlara dayanamayıp, bir kez şansımı denemiştim. Köyleri dolaşıp, halkla seçim sohbetleri yapıyordum. Hiç unutmam, Konya’nın merkez köylerinden birine geldiğimizde halk genişçe bir evde toplanmıştı. Ama bana refakat eden araç konvoyu evin olduğu sokağa girememişti. Yolun bir kısmını yağmur altında, çamur çiğneyerek, yaya gitmek zorunda kalmıştık.
Oradaki konuşmamın başlarında, köy imar planı üzerinde durmuştum. Biri kalktı ve “Abi o dediğin şehirlerde olur, köyleri hiç bilmediğiniz belli oluyor” dedi. Ben, köylü çocuğu olduğumu söyledim. Ayrıca ziraatçı olduğumu, bu yüzden köyleri ve sorunlarını iyi bildiğimi söyleyince dinlemeye koyuldu. Bunun olmayacak bir şey değil, bilakis olması gereken bir şey olduğunu anlattım. Bu köyde anladım ki, önce gittiğimiz köylerde böyle bir itiraz gelmediği için, o köylerdeki halk bunları boş vaatler gibi anlamıştı, yani konuşmalarım boşa gitmişti.
O günlerde halkın gülüp geçtiği köy imarı konusu yıllar sonra gerçekleşti. Bu gün köylerin de imar planı var. Artık köylerde de imarsız, rastgele ev yapılamıyor. Günümüz köylerinde imara yeni açılan her sokağa itfaiye ve ambulans girebiliyor. Demek ki isteyince bunlar da oluyormuş. Bazı köylerde kanalizasyon bile var. Ama bu gibi hizmetler henüz çok yetersiz durumda. Biz şehirlere gelen bütün bu hizmetleri köylere de götürmek zorundayız. Dünya küçülmeye devam ediyor, köylerimizi, şehrin modern ve uzak mahalleleri haline getiremedikçe, köylüyü köyünde tutmanın imkanı yok. Kapsamlı bir projeyle bunu iyi takip edersek, şehirden köylere göçü bile sağlayabiliriz.
Doğup büyüdüğüm köy olan, Ermekteki Katranlı Köyü’nde 18 Nisan’da yapılan Kutlu Doğum etkinliklerine katılmıştım. Köy halkı kömür ocaklarının kapalı olmasından dolayı çok çaresiz ve üzgündü. “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık”. Ocaklara izin verilse bu haliyle ocaklarda çalışmak çok riskli, can tehlikesi var diyorlar. Ama böyle kapalı kaldıkça da işsizliğin getirdiği fakirlik gün geçtikçe halkı canından bezdiriyormuş. Bu ocakları bir an evvel ilgili bakanlığımız modern teknolojilerle yeniden düzenleyip, yeni haliyle kiraya verse ve daha ciddi denetlese ne iyi olur. Bunu devletten başka yapabilecek bir merci yok. Bu durumda milli servetin atıl kalması da, vatandaşın işsiz kalması da önlenmiş olacak. Ama ekmeğini kömürden kazananlar, tekrar açılmadan önce ocaklardaki eksik ve yanlışların bizzat devletimiz tarafından giderilmesini istiyorlar.
Bu yörenin halkı Orta Asya’dan geldiği günden bu yana barışta da, savaşta da, kıtlık ve seferberlik yıllarında da hep devletin yanında yer almıştır. Ne kadar zor durumda olursa olsun, bazıları gibi onlar devlete isyan etmezler. Bu anlamda sesini dahi yükseltmezler. Ama daha fazla ihmal edilir, kaderine terk edilirse ona da Allah razı olmaz. Zamanında vatan için kılını bile kımıldatmamış, hatta ihanet içinde olmuş olanların torunları varlık içinde yüzerken, “Toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duranların” torunları açlık sınırının da altında olmamalı! Zira aynı bilgeliği gösteren birçok yöremizde de bu durum göze çarpıyor.
O maden faciasından sonra o bölgedeki kömür ocaklarının faaliyeti durdurulunca işsiz kalan Ermenek köylerine alternatif gelir kaynakları yaratmak için sera desteği verilmiş. Ama seracılığın nasıl yapılacağı öğretilmemiş. “Köylünün aklı gözündedir” derler. Öğretmek için işin fiilen gösterilmesi de gerekir. Aksi halde destek de boşa gider. Ermenek köylerinde arazi çok kıt, sera iyi fikir ama hiç olmazsa seracılık da öğretilmeliydi.
Bazılarına hayvancılık desteği verilmiş, bu da güzel ama onlara da modern hayvancılık ve yem bitkileri hakkında bilgi verilmemiş. Örneğin kışlık Macar fiği, silaj vs. gibi yenilikleri bilen yoktu. Firma körlüğü diye yeni bir kavram var. Galiba buna “Köy körlüğü” de eklemek gerekiyor. Çünkü yerli ve yabancı turistin hiç uğramadığı, ulaşım ve iletişimin zayıf olduğu, hiçbir ana yol güzergahında yer almayan Ermenek gibi yörelerimiz az değil. Bu yörelerde yaşayanların bilmediği, duymadığı yeni meslekleri ve mesleki yenilikleri başka türlü öğrenme şansı hemen hemen hiç yoktur. Böyle yerlerde insanların çoğu kalkınma yolunda neye ihtiyacı olduğunu, neyi bilmediğini, devlet imkanlarından nasıl yararlanacağını da bilmiyor, bunu hep dikkate almalıyız. Allah’a emanet olunuz.
Pusula Haber