Eğitim

Ahmet Mete Işıkara: Ev alırken dikkat edin!

Bir felaketin, ölüm, yıkım ve gözyaşı getiren bir afetin, yumuşacık, mütebessim, babacan bir yüzü olur mu?

17 Ağustos Kızılay´a da çok ders verdi. Türk Kızılayı 2 saat içinde büyük bir depremde tüm ihtiyaçları karşılayabilecek durumda. Artık kurtarma teknolojileri çok ileri seviyede. Bu bilince ve tedbirlere 99 depreminden önce sahip olsaydık zararımız çok daha az olurdu.

TEDBİRLER ALINDI

17 Ağustos depremi sonrası çok büyük tedbirler alındı. Kamu binaları, okulların %75´i depreme hazır. Köprü ayakları, viyadükler, bağlantı ayakları güçlendirildi. Devlet üzerine düşen görevi yerine getirdi, artık iş bizde bitiyor.

EV ALIRKEN DİKKAT EDİN

Bu ülkede denetleme yapmadan projeye imza atan yapı denetim şirketleri de oldu. Yapı denetiminin ehli kurumlarca yapılması ve deprem sigortasına karşı da bilincin artması şart. En önemlisi ev alırken inceleme yaptırmalıyız.

Bir felaketin, ölüm, yıkım ve gözyaşı getiren bir afetin, yumuşacık, mütebessim, babacan bir yüzü olur mu? Peki ya deprem gibi bir acıyla, dede şefkati, dede bilgeliği aynı tamlamada bir araya gelir mi? Türkiye "Deprem Dede" Ahmet Mete Işıkara´yı tanıyana dek olmazdı, gelmezdi. Türk Kızılayı Genel Başkan Başdanışmanı, Başbakanlık Türkiye Acil Durum Afet Yönetimi Başkanlığı danışmanı, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara´yla 17 Ağustos felaketinin 11. yılında depremi, İstanbul´u konuştuk. O yıllardır yurdun dört bir yanında, yazılı ve görsel basında yaptığı gibi aynı güven veren ifadesi, babacan tavrıyla, sıkmadan, felaket senaryolarıyla içimizi karartmadan ama ikaz ederek anlattı, anlattı, anlattı... Biz de gah merakla, gah yazık diyerek, gah ümitlenerek dinledik. Buyrun sohbetimize...

Hocam sizi 99 depremiyle tanıdık ve çok sevdik. O dönem sözüne güven duyacağımız birisine ihtiyaç vardı ve siz halkı çok rahatlattınız.
Sağ olun. 11 sene oldu. Hâlâ yolda yürüyememem. Anneler babalar çocuklarına gösteriyorlar, Deprem Dede diyorlar. Fotoğraflar çektiriyoruz. Yeni nesil çizgi filmlerimle tanıyor beni... Hoşuma gidiyor. Vaktiyle Şırnak´tan Hakkari´ye sınır boyuca gittim. Bir köyde, köy korucusu yanımıza gelip ""aaa Mete Işıkara" diye sarıldı. Güzel şeyler bunlar.

Hocam insan sizin yanınızda olunca da kendini hakikaten güvende hissediyor, sizin komşularınız daha az korkar.

Aklıma bir hatıram geldi. O sıralar yeni emekli oldum, biraz birikimim, biraz da emekli ikramiyemle bir ev alma telaşındayım. Kandilli´den arkadaşlara sordum, oturduğum bu siteyi gösterdiler. Hanımla dolaştık. O da beğendi. Ben de müteahhite "ver bana zemin raporunu, statik- dinamik projesini evin" dedim. Aldım bizim hocalara verdim, bir de kullanılan malzemelere bakalım dediler. Bir arkadaşım binaya geldi garaja indi, inceledi. "Al hocam bu binayı, depremde zarar görmez" dedi. Hatırlar mısınız gazetelerde "Mete Işıkara´nın oturduğu site en güvenli site" diye haberler çıktı o sıralar. İşin aslı şu; bir muhabir arkadaş geldi, benimle haber yapmak istiyor ben de evi yeni alıyorum. Benim ev alma işimi haber yapınca sonra bir baktım trajı yüksek gazetelerde haberler, aldığım ev için "İstanbul´un en güvenli sitesi" diye... Tabii bu durum firmaya yaradı, fiyatlar arttı.

O dönem sizin konuşmalarınızdan davranışlarınızdan sonuç çıkartmaya çalışıyorduk, siz evdeyseniz biz de rahattık. Ama o malum Perşembe ne korktuk hocam, hepimiz dışarıdaydık.

Aman ne zor perşembeydi o. Halka dışarı çıkın dedim ama önemli bir nedeni vardı. Büyük bir depremden sonra olabilecek bir çok şeyi tahmin edebiliyorsunuz. O sıralar Kandilli´de yatıyor kalkıyoruz. Baktım küçük küçük depremler oluyor. Başta dakikada 1-2 iken boncuk tanesi gibi dakikada 15- 20 deprem olmaya başladı ve sayı giderek artıyor. 1982 yılında 3 ay Japonya´da çok özel bir eğitime çağrılmıştım. Adeta kamp gibiydi ve sabahtan gece yarılarına kadar çalışıyorduk. Orada bir bölgede önce ufak ufak sonra gittikçe artan sayıda depremler gördük. Bir tepe noktasına gelince bölgede deprem uyarısı verildi ve tahliye kararı alındı. 2 Saat sonra yedi büyüklüğünde bir deprem oldu. Gölcük depreminden sonra gördüklerimde tıpkı bu depreme benziyordu ve her an böyle büyük bir deprem gelebilirdi. Benim de tepe noktasına gelmesini bekleyecek lüksüm yoktu. Bunu çok az kişi bilir. Ben de hemen devleti aradım. Avrupa Konseyi Depremleri Önceden Belirleme Uzmanlar Komitesi üyesiydim. Ve Avrupa komitesinin normlarına göre ve Devletin mutlaka haberi olmalıydı. Ben de Hüsamettin Özkan Bey´i aradım. "Böyle bir durum var, deprem fırtınası gibi kaybolabilir de, büyük bir deprem de gelebilir" dedim. Kendisi de "hocam siz işin uzmanısınız biz seni yetkilendirdik medyanın önüne çıkın ve siz söyleyin" dedi. Bir çok meslektaşım kendi başıma insiyatif kullanıyorum zannedip, eleştirdi. Halkı gereksiz heyecanlandırdım diye meslektaşlarımdan çok sert eleştiriler aldım. Ancak çok iyi bir rektörüm vardı; Prof. Üstün Ergüder. Arkamda durdu ve bana sahip çıktı. Başımı çevirip gidemezdim, ya olsaydı... Ne olacaktı o zaman? Kimse olmaz diyemiyordu. Toplumla da paylaşılmalıydı. Cuma sabahı gelebilecek tepkilerden endişeliydim, istifamı bile hazırlamayı düşündüm. O günün sabahı Sabah Gazetesi´ndeki "hoca doğruyu yaptı" manşetiyle moralim düzeldi, derken aynı sabah rahmetli başkanımız sayın Ecevit aradı. Doğruyu yaptın dedi ve teşekkür etti, moralim daha da yükseldi. Ertesi gün de Sayın Demirel geldi ve desteğini hissetirdi. Halktan da olumlu tepkiler aldım. Düşünüyorum, bu gün olsa yine aynısını yaparım. Aksi olsaydı, deprem gerçekleşseydi taşıyamazdım o yükü.

NEREDEYDİN?

Deprem zamanı sizi çok etkileyen bir hatıranız var mı?
Çocuklara deprem sonrası konferans veriyordum. İlk Gölcük´e gittim. 10-12 yaşlarında bir kız çocuğu elini sallayarak dedi ki, "Sen deprem öncesi neredeydin, bunları niye bize önceden anlatmadın." Ne kadar üzüldüm. Haklıydı. Annesi üstüne dolap düşerek ölmüş.

Ah hocam bu depremin olacağı madem belliydi de o kız çocuğunun dediği gibi niye bizi daha önce bilinçlendirmediniz?
Konuştuk ama çok duyuramadık ki sesimizi. Biz Marmara Depremine kadar olan bütün depremleri vah vah diye izledik... 96- 97 Yıllarında "deprem zararının azaltılması" konusunda bir broşür hazırladık ve ben bütün gazetelere gittim. Bunu dağıtın halk bilinçlensin, dedim. O koca koca gazetelerin birisi almadı. " Hocam İstanbul´da depremi nereden çıkartıyorsun?"dediler. Biz İstanbul´da yaşayanlar, Erzincan, Dinar depremlerine uzaktan baktık, Adana Ceyhan´a yine öyle. Ah ah, vah vah dedik. İki gün manşette kaldı , sonra yok. 99 Depremi İstanbul´u öyle bir sarstı ki ancak o zaman "vay biz deprem ülkesinde mi yaşıyoruz" dendi ve 17 Ağustos milat oldu.

UNUTMAMALIYIZ

Sanırım deprem gerçeğini yine unuttuk hocam. Ne dersiniz bu sefer hazır mıyız depreme?
Deprem korkusuyla yaşanmaz ama deprem de unutulmamalı. Ülkemizin somut bir gerçeği bu. Sadece Marmara değil, bir çok yer deprem kuşağında. 17 Ağustos çok ders verdi. Çok büyük tedbirler alındı. Kamu binaları, okulların %75´i depreme hazır. Köprü ayakları, viyadükler, bağlantı ayakları güçlendirildi. Devlet üzerine düşeni yaptı, Sağlık kurumları hakkında çok bilgili değilim ama depremlerde hastaneler ciddi zarar gördü, sağlık hizmetleri aksadı. Hatta onun içinde diyorum ki Başbakanımız ülkenin çeşitli yerlerinde toplantılar yapıyor o bölgenin problemlerine dikkat çekmek için. Beni yanlış anlamasın ama bir Bakanlar Kurulu toplantısını İstanbul´da yapsın ve İstanbul depremini hep beraber masaya yatıralım. Sağlık, ulaşım hizmetleri, güvenlik ve korunma kültürü açısından. Neredeyiz, ne yaptık, neler yapabiliriz diye... Zira muhtemel bir depremde İstanbul´u 2 gün içinde normal yaşantısına döndürmemiz lazım. İstanbul, ekonomik, sosyal vb. açıdan ülkemiz için çok önemli bir merkez.

Bir röportajınızda 2010 ile 2014 arası olabilme ihtimali yüksek demişsiniz...

Olma ihtimali olan bir modeldir bu. Olma ihtimali dediğiniz yerde, olmama ihtimali de vardır. Depremin olacağını doğa yüzde yüz söylüyor ama zamanı ihtimaldir her zaman. Hareketliliğe bakıp yakın olabilir diyoruz. O dönemde, 13 kasım 99´da söylediğimin arkasındayım, Marmara´ya dikkat çekmiştim. Yine söylüyorum; deprem Adaların güney batısında meydana gelecek ve İstanbul´u iyi sallayacak. Bakın sloganım haline gelen şeyi yine söyleyeceğim, "deprem öldürmez, bina öldürür." Binalar deprem sonrası daha bilinçli yapıldı. Yalnız bir tedirginliğim var, günümüzün konut satış ilanları beni rahatsız ediyor, "1+1 şu kadar lira, 2+1 şu kadar lira şeklinde ilanlar çıkıyor. Rahmetli Özal, toplu konut kavramını getirmişti. Yaklaşım şöyleydi, güvenli, sosyal konutlar. Daha sonra biz bunu ucuz konuta çevirdik ve yazlıkları da bu şekle getirdik. Yalova, Gölcük sahil boyu da bu evlerle doldu ve depremde hepsi gitti. Depremden sonra güven konusu yeniden gündeme geldi. Ancak son zamanlarda ilanların tipi yine değişti. Benim herkese önerim binalarının güvenliğini kontrol ettirmeleri. Özellikle usule uygun bir binayı fayın dibine de yapsanız bir şey olmaz.

Sorgulamıyoruz da.

Çünkü unutuyoruz biz, bakın biz uluslararası konferanslara gittiğimizde Türkiye´de depremden sonra ne değişti dendiğinde gazete ilanlarını gösterirdik ve artan bilinçten bahsederdik; ama şimdi hiç yok. Devlet üstüne düşeni yaptı, artık iş bizde bitiyor. Bu ülkede denetleme yapmadan projeye imza atan yapı denetim şirketleri de oldu. Yapı denetimin ehli kurumlarca yapılması ve deprem sigortasına karşı da bilincin artması şart. Zorunlu deprem sigortası İstanbul´da %45, Türkiye genelinde %25 oranında. Bu konuda daha bilinçli hareket etmemiz lazım.

17 Ağustosun sinyallerini hiç almadınız mı?

Hayır. Ancak Adapazarı 67 depreminden sonra o depremin olduğu yerin batısında büyük bir deprem olacağını söyledik. Zamanı kestiremiyoruz ama 7´nin üstünde olacak dedik. Şimdi de bölgenin batısında olacak diyoruz. Bu da malum Marmara Depremi. Bu konuda da bir mutabakat var. Bir de Gemlik Bölgesi´nde olabilme ihtimali yüksek. Burada da küçük küçük depremler yaşanıyor . Toplumda yanlış bir anlayış var, küçük depremler enerjiyi boşaltır, büyüğü önler diye . Yok öyle bir şey.
Türkiye