Ahmet Misbah Demircan: Dönüşümün karşısında duramayız!
Hürriyet Gazetesi'nden Çınar Oskay bugün Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile röportaj yaptı. İşte çok konuşulacak o röportaj...
“Beyoğlu bitiyor” diyenler var. Ne düşünüyorsunuz?
Tarihi korumak ve yaşatmak için elimizden geleni yapıyoruz. Ama Beyoğlu’nun nostaljik bir hatıra gibi görülmesinden yana değiliz. Burası yaşayan bir şehir, her an yenileniyor. Hatıra gibi görenlerin yanında, yaşayan milyonlar var. İki kitleyi bir paydada buluşturmaya çalışıyoruz.
Peki esnaf neden kepenk indiriyor?
Günde 100 bin kişinin geldiği semtle iki milyon kişinin geldiği semt aynı değil. Kasap, manav, meyhane... Eski yapılar bugünün taleplerini karşılayabilir mi?Dönüşüm hatıralarımızla örtüşmüyor diye karşısında duramayız. İspanyol paça pantolonlar, fötr şapkalar çok güzel ama bugün kimse giymiyor.
Memnunsunuz yani durumdan?
45 bin yatak kapasitesi oluştu. Sokaklarımızda 100 binlerce turist dolaşıyor. Eski müdavimlerin oranı düşse de cazibemiz zirvede.
Burada evi veya işi olanlar realiteyi anlıyor. Bir yeri korumak, ihtiyaçları karşılamakla mümkün. Nostalji iyi ama yetmez.
Neden o zaman bu tepki?
Londra eski Londra değil. Paris de değil. Dubai beş sene evvelinin heyecanını kaybetti. Ama Beyoğlu sürekli yeni, Türkiye’de her şey biter, Beyoğlu dükkânı en son kapatır!
Kızıyor musunuz eleştirilere?
Keşke bir köşeye çekilip “ah vah” edenler de elini taşın altına koysa. Beyoğlu’nu sadece bir eğlence mekânı olarak görmekten vazgeçseler... Olsun, başımızın üstünde yerleri var.
Rant ekonomisi küçük esnafı, sembol mekânları çaresiz bıraktı. Bunların gidişi semtin ruhunu etkiledi mi?
Bakkal kapanıyor, büyük zincirler şube açıyor, fonksiyon değişmiyor. Eskiden araba tamircileri vardı, şimdi servisler çıktı. Sektörler değişiyor. 2005’te Taksim-Galatasaray hattında bir Beyoğlu vardı. Bugün ise Galatasaray’dan Karaköy’e ara sokaklar, Şişhane, Tünel, Kuledibi, Galata, Karaköy, Fındıklı, Talimhane, Tarlabaşı, Dolapdere ana ada gibi canlandı. 2004-2014’te nasıl bir çıkış yakaladıysak, 2019’da projelerin tamamlanmasıyla aynı çıkışı göreceğiz.
2000’li yılların başı ve ortasında buranın başka bir havası vardı. İnsan selinden yürünmezdi, cıvıl cıvıldı. O halini özlüyor musunuz?
2004’ten beri buradayım, Galatasaray’dan sonra in cin geçmediği dönemini biliyorum. Kuledibi’nde kamyoncular dışında bir şey yoktu.
Çok geri gittiniz. Ben son dönemi soruyorum…
Bir belediye başkanı için kritik olan şehrin diri, yenilenmiş olarak varlığını sürdürmesidir. 2004’te sadece eğlence vardı. Eğlenceden anladığımız da, mesela Nevizade... Bir dönem Ortaköy’de bir kalabalık var, bir dönem Beşiktaş’ta, Kadıköy’de, Asmalımescit’te, Karaköy’de… Dönemsel trendler olur, önemli olan kalıcı, uzun nefesli yapılanmalar. Bugün İstiklal Caddesi’nin altyapısını yapıyoruz, ofisler, web tasarımcıları burayı tercih etsin diye…
ASMALIMESCİT’TE MASA KONTROLÜ
Masaların kaldırılması özellikle Asmalımescit’te sosyal yaşamı bitirdi diyorlar…
Hayır, o hayatın bir gereği ve ihtiyacıydı. Belli denge aşılınca yaşayanlar rahatsız oluyor.
Birkaç ay önce gördüm. 8-10 kişilik bir grup geldi, kim oldukları belli değil, masa-sandalye kontrolü yapıyorlarmış. Etraftakileri huzursuz ettiler. Bu, “Burada sizi istemiyoruz” mesajı mı?
Bunlar eskiden olmuş bitmiş şeyler. Sürtüşmenin olduğu her yerde olumsuzluklar vardır. Kurallar konuluyor, uyulması için ama hep zorlanır kurallar. Elbette hoş değil.
Beyoğlu’nun o eski halinden gurur duyuyor muydunuz?
Subjektif olmak ayrı şey, objektif olarak insanların beklentilerini yönetmek ayrı bir şey.
Şöyle bir iddia var… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan’ken bir gün Beyoğlu’na geliyor. Gördüğü bir şeye kızıyor ve size “Kaldırın bunları” diyor. Bu doğru mu yoksa şehir efsanesi mi?
Bence bunlar geride kaldı. Başka şeyleri konuşalım... 10 sene evvelini konuşuyoruz! Bunlar 2009’da kalmış, bir daha oraya gitmek ne kadar sağlıklı, bilmiyorum yani.
Peki…
Bitti gitti o zamanlar. Senin aklında o kalmış.
Ben de bir Beyoğluluyum. Özlüyorum tabii oradaki eski hayatı… Yakup’a gider, gazeteci arkadaşlarla iki kelam ederdik; İstiklal Caddesi, Tünel insana sonsuz haz verirdi. Evet, orada kaldı aklım…
2004’te başkan olduğumda oraya in cin girmiyordu. Bugün esnaf, oturanlar, ofisler var. Hayat bitmiş, tükenmiş değil. Evet, sizin bahsettiğiniz grup bugün Karaköy’de. Beyoğlu eskiden sadece eğlence mekânlarıyla hatırlanıyordu, bu bir haksızlık.
Nasıl olacak burası 10 yıl sonra, hayaliniz nedir?
İnanılmaz bir Beyoğlu göreceğiz. Kültür, sanat, düşünce insanlarının yaşamak isteyeceği, şehrin merkezinde, ‘mixed’ (karışık) kullanım dediğimiz her şeyi içinde barındıran bir Beyoğlu... İstiklal Caddesi’nde önemli şahsiyetleri gördüğümüz, “Bak filanca burada oturuyor” dediğimiz bir yer olacak.
Eğlence hayatı?
Olması gerektiği kadar... Beyoğlu bir dönem sadece tek yöne eğilmiş. Belli sokakları yaşamış, kalanları tamamen boş. Eğlence hayatı ağırlığı yüzde 50 ise bugün yüzde 10’a geldi.
Bu değişimde muhafazakâr bakış açısının hiç etkisi oldu mu? Alkol satılan yerleri azaltmak gibi?
Ne diyeyim ki şimdi… Çok zorlama… Böyle bir şey yok. Hayat kendi mecrasını geliştiriyor. Niye olsun ki?
Hayatın akışı yani…
Müsaade edin, güleyim yani, bu da bir cevap. Sizin bakış açınız gidilmek istenilen yerin çok ‘mini’ tarafı. Beyoğlu çok geniş bir yer, Sütlücesi, Örnektepesi, Tarlabaşısı, Okmeydanı, Galata Port’u, Haliç Port’u var. Biz burada iki sokağı konuştuk.
İSTİKLAL CADDESİ
BURAYA bakarak sadece altyapı görmeyin, Beyoğlu’nun geleceğini görün. Hizmet, tasarım, eğlence, yemek, mağazacılık, otelcilik... Beyoğlu hepsine hâkim olmak zorunda. Cadde etrafına harcanan para 150 milyon dolar.
İMAM ADNAN SOKAK
Eskiden burada dökük binalar vardı, hiç hayat yoktu. Bugün etrafı sağlı sollu hayatta... Masaları sandalyeleri var ama bir düzen içinde.
Geçmişte bir han, giriş katında birkaç dükkân vardı. Şimdi 300 kişinin çalıştığı bir yer. Mağazalar bütün binayı dolduran kapasitede çalışır. Bakın Mis Sokak, burada da kimse yoktu... Özel balkonlar yaptık…
İmam Adnan Sokak’ta değil miyiz?
Ben ters dönmüşüm evet. Karşısı Mis Sokak...
TRAMVAY SIFIRDAN, YÜZ YIL KALSIN DİYE YAPILIYOR
Tramvay kalkmıyormuş, çok sevindim.
Elbette kalkmıyor, yapılıyor. Tramvayın da adam gibi altyapıya kavuşması gerekiyordu. Rayları özel üretildi, titreşimleri kaplamalara zarar vermesin diye çaba gösterdik. Taksim Anıtı’nın etrafı en zoruydu, bitti. Sıfırdan, yüz yıl kalsın diye yapılıyor.
Ne zaman tamamlanacak?
Büyükşehir Belediyesi 2017 içinde tamamlamayı düşünüyor.
GALATAPORT: İSTANBUL’A YAKIŞIR HALE GELİYOR
LİMANDI, yine liman. Rehabilite ve restore ediliyor. İstanbul’a yakışmıyordu, yakışır hale geliyor. Beyoğlu’na yansıması çok iyi olacak. Tam buraya Gülhane Parkı’na, Emirgan Korusu’na benzeyen bir sosyal tesis yapacağız. Yani, ben buralardayım, anlatabiliyor muyum? Gündemim bunlar. Öbürleri boş laf…
ESKİDEN NOHUT ODA BAKLA SOFA YETİYORDU
İNSANLARA eskiden ‘nohut oda, bakla sofa’ dedikleri bir gecekondu yetiyordu. Yeni yaşam merkezleri, AVM’ler biz fark etmeden bir standarda alıştırdı. İstiklal Caddesi’nde aynı konforu bulamayınca çekiliyorsunuz. Tarlabaşı’nda, Emek Sineması’nda yaptığımız budur. Yoksa şehrin trend yerleriyle yarışamayız. Şehri korumak için yaşatmak gerekiyor. Tarlabaşı Projesi, Emek Sineması, Narmanlı Han, Galata ve Haliç Port, Okmeydanı Projesi gibi girişimler gücümüzü arttırır.
TAKSİM 360: BURALARI UÇURACAK PROJE
Ben 10 senedir ‘Tarlabaşı Projesi’yle uğraşıyorum, buraları esas uçuracak proje bu. 278 bina dış özellikleri korunarak, altına otoparkı yapılarak restore edildi. Bölge bu sayede hayat bulacak. Yenilenmiş, konforlu, geçmişi koruyor. 996 konut 5 bin insan demek.
Ne zaman bitecek?
İlk parçaları bitiyor. İnşaata girmek ister misin?
Olur. Bu orijinal levha güzelmiş. Ermenice galiba…
İlk sen fotoğraflıyorsun. Eskiyle yeni birleştiğinde inanılmaz bir çekim oluşturuyor, bir anda çekiyor. Altında otoparkı var.
Tam orijinali yapılabilir miydi? Otoparksız...
Gelmiyor insanlar. Zaten o yüzden bırakmış gitmiş. Teknolojiye ayak uydurması gerekiyor. Bir nostalji kurarsın ama bitti o, direnecek bir şey yok. Uyum göstermeyen yok olur.
TEŞEKKÜRLER
Dört gündür kaleme aldığım Beyoğlu yazıları, benim için unutulmaz bir deneyimdi. Dünyada bu kadar sevilen başka bir semt ya da bir semti böyle sevebilen başka millet var mıdır, bilmiyorum!
Günlerdir ne cep telefonum gün yüzü gördü, ne Hürriyet’in santrali…
Herkes ulaşıp bir şeyler anlatmak istedi. Tanımadıkları bir insana içlerini dökme ihtiyacı hissetmiş, durmuyorlardı.
Bir inşaat alanından bana gürültü dinletip: “Bıktık! İnşaat, inşaat, inşaat! Umut yok!” diye feryat eden esnafı; sabahları gazetede bana ayrı bir tebessümle bakan insanları, eve şarap içmeye davet eden Galatalı tiyatrocu çifti, düzenleyeceğimiz geziye katılmak için birbirinden matrak mail’ler yazan 1800 kişiyi unutmak mümkün mü?
Gazetecilik yaşamımda hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım.
Ah Beyoğlu! Bir semt senin kadar sevilmiş midir?
Biz onu böyle sevdikçe, Beyoğlu’na hiçbir şey olmaz
*Bu yazı dizisinde bir organizatör gibi çalışan editörümüz Güliz Arslan’a ve 25 söyleşinin ses kaydını usanmadan titizlikle çözen stajyerimiz
Tuna Ateş’e sonsuz teşekkürlerimle…
Hürriyet